Tatil Bitti, Türkiye’nin Gündemi Yoğun Ve Sıcak…
12 Temmuz 2012

Tatil Bitti, Türkiye’nin Gündemi Yoğun Ve Sıcak…

Genelde Türkiye de yazın bu döneminde siyasi gündem yoğun olmazdı ve Türkiye’nin siyasi gündem yoğunluğu yerini; Başbakanın, Bakanların, Milletvekillerinin ve bürokratların tatil haberlerine bırakırdı. Son yıllarda Türkiye’nin gündeminde yoğun olmayan hiçbir ay ve hiçbir hafta geride kalmadı. Bu yoğunluğu “gelişen ve genişleyen Türkiye” için bir artı olarak değerlendirmek ne kadar güzel olurdu. Eğer gerçekten halkın maslahatı ve ümmetin menfaati için harcanan bir zaman ve geçirilen bir yoğunluk olmuş olsaydı tabi…
Meclisin yaz dönemi için çalışma arası vermesiyle başlayan tatil atmosferine Başbakan da katıldı. Ve tatil dönüşü, Ak Parti 2012 Genişletilmiş İl Başkanları toplantısında konuştu.

Gündem konularını ele alalım:

KPSS ve SKANDAL

Her sene olduğu gibi bu senede KPSS sorularının çalındığı veya bazı yerlere sınav öncesinde servis edilerek sızdırıldığı iddiaları önemli gündem maddelerinden. Bu iddialar daha önceki senelerde yerinde iddialar olmakla beraber sızdırmanın olduğuna dair ciddi delillerde ortaya çıkartılmıştı. Bu sene gerçekleştirilen KPSS sınavında böyle bir şey yaşandı mı? Yaşanmadı mı bilemiyoruz. Lakin bildiğimiz bir şey var ki, Üniversiteli veya ortaöğretimli milyonlarca genç işsiz. Bu gençler iş umudunu bu sınavlara bağlamış durumdalar. Siyasetçiler ise bu gençlerin taşıdıkları kaygıdan epey uzak bir havayı teneffüs ediyorlar. Bazıları KPSS vb. sınavları kadrolaşma için bir rant alanı olarak görüp boşlukları kendi yandaşları ile doldurma peşindeyken diğer bazıları KPSS ye skandal havası vermek sureti ile hükümet aleyhinde propaganda oluşturmanın peşindeler. Gençler ve Onların aileleri, gelecek umutları, İş beklentileri kimin umurunda…

ÜÇÜNCÜ YARGI PAKETİ

Yamalı bohçaya dönmüş bir yargı ve hukuk sisteminde değişiklikler ve düzenlemelerle adalet dağıtmaya ve özgürlükleri genişletmeye çalışan bir zihniyet. Bu daha yeni ortaya çıkmış bir zihniyet değil. Türkiye Cumhuriyetinin kurulduğu günden bu güne devam eden bu zihniyet için adaletin ölçüsü hukuk sisteminde kendi bekasını ayakta tutacak konjektörel gelişmeler ve değişmeler gerçekleştirmektir. Reform olarak lanse ettirilen bu değişimlerin kime ne kadar faydası veya zararı dokunacağını ise halk olarak biz bilmeyiz. Bilmemizi de istemezler zaten. Medya da bunu çok dillendirmez. Bu tür yargı paketlerinin içinde bizim ismini bilmediğimiz zevattan kimilerinin korunması bile amaçlanabilir. Özel yetkili mahkemelerin kaldırılması buna en canlı örnek değilmidir. Ak parti hükümeti tarafından kurulan bu mahkemeler yine Ak parti hükümetinin iktidarı döneminde kaldırılmıştır. Kimse sormaz mı niçin kurdun? Niçin kaldırıyorsun? Kemalist vesayet sisteminden Liberal vesayet sistemine geçişte Özel Yetkili Mahkemeler iş gördü. İş tamamlanınca işin ucu daha başkalarına yani en üstteki zevata dokunmasın diye Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldı. Dedik ya yamalı bohçaya dönmüş bir hukuk sistemi. Adalet için kaynak vahiy değil de insan aklı olursa olacağı budur.
Tutuklu Milletvekillerinin bırakılması için meclisin görüşmeye çağrılma talebini değerlendiren Başbakan’ın bu talebe asla evet demeyeceklerine ilişkin açıklamasına detaylıca değinmeye gerek yok sanırım. Bu konu Başbakan’ın iç siyasetteki çekişmede elinde bulundurduğu önemli kartlardan biri. Günü gelince bu kartı da pazarlıklarda bir reform paketi olarak masaya koyacaktır.

TOKİ ve SAMSUN DAKİ AFET…

Türkiye de herhangi bir yerde bir deprem veya sel afeti olduğunda hiç konuşulmayan ve yaraları sarılmayan afet zedeler Samsun da ki sel afetinde de gündeme alınmadılar. Depreme dayanıksız bir bölgede deprem afeti olduğunda veya dere yataklarına yakın bölgelerde yapılmış gecekonduların afetten zarar gördüğü herhangi bir durumda devlet hemen bir kentsel dönüşüm reformunu gündeme getirir ve insanların evine yuvasına çökerdi. Samsun da dere yatağına devletin yaptığı TOKİ binaların da ise devlet kendi başına çökmedi. Kendisini sorgulamadı. Sorumlular hakkında (Bakan ve TOKİ dairesi sorumluları) herhangi bir soruşturma başlatmadı. Afetten etkilenen aileler için hazırlanan yardım paketinde ise 3 ay boyunca bedava su, elektrik ve doğalgaz “kıyağı” oldu. Ancak afet, iç siyasette liderlerin birbirlerine haya etmeden söyledikleri ve söyleyecekleri popilist söylemler için bir malzeme olmuştu. Onlarda bunu yapıyorlar.

SURİYE

Türkiye ye Suriye için söylenecek o kadar söz var ki… Şimdiye kadar sayfalarca yazılar kaleme alındı. Yoğun kalabalıklara bu konu hakkında gerçek siyasi değerlendirmeler yapıldı. Müslümanların yöneticilerinin ve Müslümanların kendilerinin bu konuda ki sorumlulukları anlatıldı. Aslında Suriye meydanları söylenecek sözün en güzelini söylüyorlar. “Bizim Allah’tan başka yardımcımız yok.” Başbakan’ın dün yaptığı konuşmada Suriye hakkında CHP ye yüklenerek söylediği sözleri değerlendirirsek şunu söylemek kâfidir.
Başbakan, CHP’nin Suriye konusundaki tavrı sebebiyle Kemal Kılıçtaroğlu’na hitaben şöyle dedi: “Beşşar Esed düşürülen uçağımızla ilgili konuşma ihtiyacı hissetmiyor. Zira Türkiye'de Kemal Kılıçdaroğlu zaten Esed adına yeterince konuşuyor."
Evet, gerçekten Türkiye de CHP ve belirli sol çevre Katil Esed adına konuşuyorlar. Zaten bu çevreden Müslümanların maslahatı için güzel bir söz beklemek abesle iştigal olur sanırım.
Peki, Başbakan’a sormak lazım 17. Ayına giren Suriye deki katliamları ve zulmü gören bir Müslüman olarak siz şimdiye kadar İslam adına bir tek söz söylediniz mi? Yoksa ABD başkanı Obama’nın ve NATO’nun söylediklerini mi tekrarlıyorsunuz?

Şimdi Türkiye gündeminin dışına Türkiye’nin gündeminde olmayan bir yere gidelim…

**ARAKAN DA MÜSLÜMAN OLMAK…**Arakan’dan bahsediyorum. Burma (Myanmar) Budist askeri cuntasının Müslümanlara yaptığı, bütün dünyanın, Müslümanların ve İslam beldelerindeki yöneticilerin görmediği ve sessiz kaldığı dramdan bahsediyorum. Yüz binlerce Müslüman göç ettirilmeye zorlandı. On binlercesi hunharca katledildi. Müslüman Kadınlar ve kızlar iffetlerini korumak için mülteci olarak kabul edilmedikleri Bangledeş ten Burma ya dönüşte deniz yolculuğunda kendilerini denize bırakıyorlar. Sanırım daha henüz İslam beldelerindeki yöneticilere konuşmaları için talimat verilmedi. Sanırım Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Arakan için Ramazan ayını bekliyor. Yine Müslümanların ruhi atmosferlerinin yoğun olduğu bu ayda çıkıp iki laf söyleyecek ve “Müslümanların gönlünde taht kuracak.” Ya da ABD ve Batı ülkelerinin bu bölge için stratejik bir endişesi yok. Bu nedenle Arakan’lı Müslümanlar sahipsiz ve yetim bırakıldılar. Tıpkı bundan yıllar önce bugün 11 Temmuz 1995’te Bosnalı Müslümanların sahipsiz ve yetim bırakıldıkları gün gibi. O gün Srebrenitsa’da Müslümanları koruyacak bir yönetici bir Halife olmadığı için bölge BM’nin güvenliğine bırakılmıştı. BM askerleri ise Müslümanları sırp kasabına teslim etti. Şimdi bu katliamı kınayan ülkeler içinde en başta Türkiye Cumhuriyeti var. Ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bugün Suriye de Müslümanların temiz direnişine gölge düşürmek için BM’yi göreve çağırıyor.

Müslümanların bu aymazlığı ve ihaneti görmeleri yakındır İnşaAllah…