
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, o günün kaotik şartları ve egemen olan korku günlerinin aksine, geleceğe dair çok önemli bilgi ve müjdeleri içerisinde taşıyan bir hadislerinde şöyle buyurmaktadır:
[وَاللَّهِ لَيُتِمَّنَّ هَذَا الْأَمْرَ حَتَّى يَسِيرَ الرَّاكِبُ مِنْ صَنْعَاءَ إِلَى حَضْرَمَوْتَ لَا يَخَافُ إِلَّا اللَّهَ وَالذِّئْبَ عَلَى غَنَمِهِ وَلَكِنَّكُمْ تَسْتَعْجِلُونَ] “Yemin ederim ki Allah mutlaka bu dini hâkim kılacaktır. Öylesine ki yalnız başına bir atlı, Allah’tan ve sürüsüne kurt saldırmasından başka hiçbir şeyden endişe etmeksizin Sana’dan Hadramut’a kadar emniyetle gidecektir. Ne var ki siz acele ediyorsunuz.” 1
Yine Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem aynı minvalde şöyle buyurmuştur:
[قَالَ: يَا عَدِيُّ، هَلْ رَأَيْتَ الْحِيرَةَ؟ قُلْتُ: لَمْ أَرَهَا، وَقَدْ أُنْبِئْتُ عَنْهَا. قَالَ: فَإِنْ طَالَتْ بِكَ حَيَاةٌ لَتَرَيَنَّ الظَّعِينَةَ تَرْتَحِلُ مِنَ الْحِيرَةِ حَتَّى تَطُوفَ بِالْكَعْبَةِ لَا تَخَافُ أَحَدًا إِلَّا اللَّهَ] “(Peygamber Efendimiz) şöyle dedi: ‘Ey Adiy! Hire’yi gördün mü?’ Ben, ‘Hayır görmedim, fakat bana orası hakkında bilgi verildi’ dedim. Şöyle buyurdu: ‘Eğer ömrün yeterse, devesi üzerindeki bir Zâ’ine (yolcu kadın), Hire’den hareket edip Allah’tan başka hiç kimseden korkmadan Kâbe’yi tavaf ettiğini kesinlikle göreceksin.’” 2
Rasulullah’ın hadiste zikrettiği yerler, şartlar ve güzergâhlar o dönem güvensizliğin ve toplumsal huzursuzluğun egemen olduğu bölgelerdi.
Şimdi hadisleri bağlamında daha iyi anlayabilmek adına Sana ile Hadramut güzergâhı ve yine ikinci hadiste ifade edilen Hire bölgesiyle ilgili birkaç not düşecek olursak:
San’a (Kuzey Yemen) ile Hadramut (Güney Yemen) arasındaki mesafe, Arabistan Yarımadası’nın güneyinde yer alan uzun, çöl, dağlık ve kabile çatışmalarının yoğun olduğu bir coğrafyadır. Bu güzergâhın zikredilmesinin ana nedenleri olarak şunları sıralamak mümkündür:
• Mesafe ve İzolelik: Hem zaman hem coğrafi olarak uzun ve ıssız bir yolculuktur.
• Kabile Hukuku: Merkezi otoritenin olmadığı bu bölgelerde yolcular, geçtikleri kabilenin korumasına muhtaçtı. Aksi hâlde yağmalanma, esir alınma veya öldürülme riski taşırdı.
• Eşkıya Tehdidi: Ticaret yolları üzerinde kervanlara saldıran, geçimini yağmacılıkla sağlayan çöl eşkıyaları [قَطَّاعُ الطَّرِيقِ] “kuttâ‘u’t-tarîk” yani yol kesiciler yaygındı.
Hire’nin (bugünkü Irak’ın Kufe beldesi yakınlarında, Necef iline bağlı bir kaza.) zikredilmesi, sadece güzergâhın tehlikesini değil, aynı zamanda jeo-stratejik önemini vurgular. O dönemde Hire, Sâsânî (İran) İmparatorluğu’nun Arap Yarımadası’ndaki vassal devleti3 olan Lahmîler’in başkentiydi. Suriye, Hicaz ve İran ticaret yollarının kesişim noktasında yer alıyordu ve yağma açısından cazip bir bölgeydi. Hire’den Mekke’ye yapılacak yolculuk yüzlerce kilometrelik çöl ve kabile topraklarından geçmeyi gerektiriyordu; bu da yolculuğu son derece tehlikeli kılıyordu.
Dolayısıyla hadis, bu güzergâhın tehlikelerine rağmen İslâm’ın otoritesi altında Kâbe’ye kadar uzanan izole ve korunmasız yolların tam bir güvenliğe kavuşacağını vurgulamaktadır.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bu en güvensiz yolun bile tek başına seyahat edilebilecek kadar güvenli olacağını müjdeleyerek, İslâm Devleti’nin adaletinin ve otoritesinin getireceği huzuru tasvir etmiştir.
Hîre ve San’a hadislerinin özünde; korumasız bir kadının [الظَّعِينَةَ] (za’ine) “devesi üzerinde tek başına uzun yolculuk” yapabilmesi, güvenliğin zirvesini temsil eder. Çünkü kadın, o dönemde seyahatlerde en zayıf ve en çok tehlikeye açık gruptu.
Özetle, hadislerde San’a–Hadramut veya Hîre–Kâbe güzergâhlarının zikredilmesinin temelinde; o dönemdeki mutlak güvensizlik ortamı üzerinden İslâm’ın getireceği huzur, adalet ve emniyetin büyüklüğünü göstermek yatmaktadır. Peki bu hadisler günümüze ne söyler?
Hadis şârihleri bu rivayetleri, İslâm’ın nihai zaferinin, adaletinin ve hâkimiyetinin bir alameti olarak değerlendirmişlerdir. Bu bölgeler sadece tarihî örnek değil, aynı zamanda evrensel bir temsildir: İslâm’ın tüm dünyaya güven ve huzur temin edecek bir nizam olduğunun delilidir.
Bugünün dünyasında da eşkıyalar vardır — sadece isimleri değişmiştir. Kapitalist düzenin sömürgeci devletleri, dünyayı adeta bir korku ağıyla sarmışlardır. İnsanlık açlık, yoksulluk, korku ve yalnızlık içinde yaşamaktadır. Bu, “Hadramut Güvenliği”nin tam zıddı bir tablodur.
Kadınların, çocukların, mültecilerin kamplarda ve savaş bölgelerinde korkuyla yaşadığı bir dünya…
Modern eşkıya “İsrail” tarafından yüzbinlerin katledildiği Gazze…
İki yıllık çıkar çatışmasının on binlerce can aldığı Sudan…
Çin’in zulmü altında inleyen Doğu Türkistan…
Putperest Hinduların zulmüne maruz kalan Keşmir… ve daha niceleri…
Sömürgeci Amerika ve Batı, “güvenlik(!)” perdesi altında dünyayı korku düzenine çevirmiştir. “Terörle mücadele” bahanesiyle İslâm beldeleri işgal edilmiş, “demokrasi” adı altında milyonlarca insan öldürülmüştür.
“Ekonomik özgürlük” adı altında milletlerin emeği ve kaynakları sömürüldü. Dün hayatı yaşanmaz kılan, zulüm saçan eşkıyalar vardı; bugün ise tüm insanlığa hayatı zindan eden, huzurun ve emânın katili Amerika’sı, İngiltere’si, Çin’i, Rusya’sı var.
Dün Suriye, Hicaz ve İran ticaret yollarının kesişim noktasında Hire vardı; bugün ise topraklarımızda bulunan jeostratejik ve politik noktaları işgal etmiş egemen sömürgeci kâfirler var.
Bugün Amerika’nın kurduğu korku düzenine karşı, Müslümanların yeniden adalet, huzur ve emân merkezli bir dünya inşa etmesi gerekmektedir — hem de en acilinden.
Ve bu; ne bireysel dindarlığın, ne de ahlaki kalkınmanın neticesinde gerçekleşecektir.
Bu, ancak adalet ve güven üzerine inşa edilmiş bir siyasî düzen ile mümkün olacaktır.
İmam Mâverdî, el-Ahkâmü’s-Sultâniyye’de şöyle der:
“İmamet (Hilâfet), dini korumak ve dünya işlerini onun gölgesinde düzenlemek için konulmuş bir kurumdur.”
Baktığımızda,
“Onları yeryüzünde halifeler kılacak, dinlerini yerleştirecek ve korkularını güvene çevirecektir.” 4 ayeti kerimesi; dün İslâm Devleti’nin, bugün ise kurulacak Râşidî Hilâfet Devleti’nin meşruiyetini ve hedefini ortaya koymaktadır.
Ki bu hedeflerden biri de, korkuyu güvene çevirmektir.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in haber verdiği “Hadramut Güvenliği”, işte bu ayetin tarih sahnesine izdüşümüdür.
Bugün insanlık, İslâm gelmeden önceki dönemlerde olduğu gibi yeniden bir korku çağı yaşamaktadır.
Dünyanın her yerinde savaş, yoksulluk, huzursuzluk ve güvensizlik hâkimdir.
Modern dünya kapitalizminin çelikten binalarında, güvenlikli evlerinde, alarmlarıyla kuşatılmış dairelerinde bile insanlar hâlâ korkuyla yatıp kalkmaktadır.
Artık tüm insanlığın, bu korkuları dindirecek ve fıtratına uygun bir şekilde huzur içinde yaşayacağı yeni bir “Hadramut Güvenliği”ne ihtiyacı vardır.
Ve o, ancak İslâm’ın adaletle hükmedecek siyasî iradesi ile mümkün olacaktır.
Müslümanların siyasî iradesi olan Râşidî Hilâfet Devleti kurulduğunda; bir kadın bu kez sadece San’a’dan Hadramut’a değil, Endonezya’dan Fas’a kadar güven içinde yürüyebilecek ve yeryüzü yeniden emniyet yurdu Dârü’l-Emân ve Dârü’l-İslâm olacaktır.
Asıl soru:
Dünya yeniden emniyet yurdu Dârü’l-İslâm’ın doğuşuna hazırlanırken, bizler böylesi kutlu mücadelenin ve doğuşun neresindeyiz?





