Takıyyuddin En-Nebhani Ve Hizb-ut Tahrir Hakkında Gerçekler
28 Mayıs 2014

Takıyyuddin En-Nebhani Ve Hizb-ut Tahrir Hakkında Gerçekler

Köklü Değişim Dergisi olarak 28 Recep 1435 Hilafet’in kaldırılışının yıldönümünü hüzün ve yeniden ümit ile geçirdiğimiz bu günlerde, Hilafet’in ikamesini gerçekleştirmek için ömrünü İslam davasına adamış Hizb-ut Tahrir’in kurucusu Şeyh Takıyyuddin En-Nebhani’yi ve İslami Parti Hizb-ut Tahrir’in kuruluş sürecini yeniden hatırlamak ve sizlere hatırlatmak istedik. Bu sebeple İstanbul Temsilcisi Mahmut Kar hocamızın Dr. Muhammed Malkawi ile karşılıklı sohbet şeklinde gerçekleştirdiği bu röportajı okuyucularımızla paylaşıyoruz.

Esselamu Aleykum Ve Rahmetullah…

Ve Aleykum Selam Ve Rahmetullah Ve Berakatuh…

M. KAR: Şeyh Takıyyuddin En-Nebhani’nin Hizb-ut Tahrir’i kurma sürecini öncesi ve sonrası ile bizlere anlatabilir misiniz?

M. MALKAWİ: Takıyyuddin En-Nebhani yazdığı birçok kitapta da belirttiği gibi İslam ümmetinin yaşadığı iki şiddeti gerçekten çok yüksek olan deprem/sarsıntıdan bahseder. İslam ümmeti iki büyük deprem yaşamıştır der. Bende Şeyh’in bu sözü ile başlamak istiyorum. Bu iki büyük depremden ikincisini bizatihi kendiside yaşamıştır. Bu sarsıntılar şunlardır:

1: İngilizlerin yardımı ve Mustafa Kemal’in eli ile İslam ümmetinin otoritesi olan Hilafet’in kaldırması

2: İlk kıblemiz olan Mescid-i Aksa toprakları / Filistin’in “Yahudi” varlığı tarafından işgal edilmesi.

Bu iki büyük depremin ilki yaşandığında, Hilafetin kaldırılmasından sonra Müslüman âlimlerden ve Müslümanların liderleri olan kanaat önderlerinden ciddi denebilecek herhangi bir tepki oluşmamış. Sadece Hint bölgesinden Muhammed Alican’ın Hilafet konusunda bu dönemde bazı çalışmaları olmuş. Ayrıca Mısır Ezher merkezli toplanan bazı âlimlerin oluşturduğu konferans ve kongrelerde Hilafet yeterli denmeyecek düzeyde konuşulmuş.

Filistin’in işgali sonrası ise maalesef İslam ümmeti ve âlimler gereken tepkiyi göstermemişler. Birinci sarsıntı sonrasından daha da kötü bir sessizlik oluşmuş. Sadece 1949 yılında âlimler Kudüs’te işgal sonrası ne yapılabilir sorusuna cevap aramışlar ve buna yönelik bir toplantı gerçekleştirmişlerdi. Şeyh Nebhani’de bu toplantıda bulunmuştu. Bu toplantıda konuşan cemaat ve âlimler sadece Filistin konusunu konuşuyor ve ortaya köklü, kuşatıcı çözümler yerine genel çözümler koyuyorlarmış. Bu toplantılar sonrası Şeyh Nebhani “Risaletül Arap” isimli kitabını yazıyor. Bu eserde zannedildiği gibi milliyetçilik, kavmiyetçilik gibi vurgular bulunmuyor. Aksine bu eserde Arapların projelerinin olmadığını, çözümün köklü ve kapsamlı bir kalkınma ile olması gerektiğini yazıyor. Yine ırkçılık, vatancılık, milliyetçilik, demokrasi, sosyalizm gibi fikirlerin tehlikesini ve bunların çözüm olmadığını yazıyor.

M. KAR: Bu “Risaletül Arap” isimli kitapta Şeyh Nebhani Hilafet’ten bahsediyor mu?

M. MALKAWİ: Hayır bu kitapta Hilafet konusu geçmiyor. Sadece Arapların kalkınması için vatancı ve Milliyetçi fikirler ile değil köklü ideolojik bir fikir ile kalkınmanın gerçekleşebileceğini söylüyor.

Takıyyuddin En-Nebhani 1949’da yapılan bu toplantıda âlimlerin gerçekleştirdiği sunumlardaki çözüm yolları olan Arap Milliyetçiliği, Vatancılık, Filistin meselesi, sosyalizm gibi çözümleri eleştirmiş ve cevaplar vererek çürütmüş.

Bu tartışmalardan sonra Şeyh Nebhani bugün İslam Nizamı ismi ile bildiğimiz kitabın İman yolu ve Fikri liderlik konularını kaleme alıyor. İman yolu konusunda insanoğlunun nasıl bir fikir ile kalkınacağına, fikri liderlik konusunda ise İslam ideolojisinin reddettiği batıl fikirlerin bozukluğunu anlatıyor. İlk halakalarda bu konuları işlemeye başlıyor. Kendisi ile bizatihi görüşme fırsatı bulabildiğim Şeyh Ebu Hasan Aryan (Şeyh Nebhani’nin Hizb-ut Tahrir kurulduğu yıllardaki ilk öğrencilerinden) İslam Nizamı kitabının ilk baskısında bu konuların olduğunu söyledi.

1949 ve sonrasında Şeyhin zihninde İslam ümmetinin sahih kalkınmasının İslam İdeolojisi ile olacağı düşüncesi netleşiyor. Bundan sonra Şeyh Nebhani bütün vaaz, hutbe ve derslerde İslam’ın fikir ve metottan oluştuğunu ve bunun uygulanması gerekliliğini ayrıca İslam ideolojisinin reddettiği batıl fikirlerin çürüklüğünü anlatıyor. Zaten Hizb-ut Tahrir’in resmen kurulduğu 1953 yılına kadarki bu dönemde Şeyh Hizb-ut Tahrir’i zihninde kurmuştu. Sadece ilanı 1953 yılında yapılmış oldu.

M. KAR: Filistin topraklarının Yahudi varlığı tarafından işgal edildiği, Arap sosyalizmi ve Arap Milliyetçiliğinin de revaçta olduğu bu dönemde Şeyhin bu düşüncelerine ve davet çalışmalarına Müslümanlardan ve diğer kitlelerden tepki nasıl olmuş?

M. MALKAWİ: Şeyh Nebhani’nin bu davet çalışmaları herkes tarafından görülüyor ve teveccühler her geçen gün artıyormuş. Dolayısıyla herkes Şeyh’in ortaya koyduğu fikirlerden etkileniyor. Nebhani’nin sohbetlerine farklı cemaat ve cemiyetten gençler katılıyor ve Nebhani’den övgü ile bahsediyorlarmış. Öyle ki, farklı hareketler Nebhani’yi kendi okul ve sohbet meclislerine davete edip konuşma yapmasını istiyorlarmış. Çünkü özellikle genç Müslümanlar Şeyh Nebhani’yi talep ediyorlarmış. Yine ben Şeyh Ebu Hasan Aryan’dan dinlediklerimi sizlerle paylaşacağım.

Ebu Hasan Aryan o dönemler 1950li yıllarda 18-20 yaşlarında bir öğrenciymiş. Ürdün’ün İhvan Şeyhi, Şeyh Nebhani’yi programlarına davet ediyor. Ebu Hasan, program öncesi İhvan sorumlusunun sohbete katılacak olanlara “Size çok hikmetli bir âlim, mütefekkir bir davetçiyi konuşma yapması için getirdiklerini, Onun iyi dinlenilmesi gerektiğini ancak peşinden gidilmemesi gerektiğini” söylediğini beyan ediyor. Program sonrasında Şeyh Ebu Aryan “Biz bu âlimden daha fazla istifade etmek istiyoruz” diyince Şeyh Nebhani Onun (Ebu Aryan) elinden tutup Davut Hamdan ile tanıştırıyor.

Ebu Hasan Aryan Anlatıyor: “Şeyh benim elimden tuttu ve Davut Hamdan’ın evine götürdü. Ev tıka basa genç dolu. Farklı farklı kesimlerden, ihvanlı, cihadi, sufi her kesimden genç bu sohbetlere katılıyordu. Şeyh Nebhani o zamanlar İslam Nizamı notlarını akşamdan sabah namazına kadar halakalarda anlatıyor. Bu halakalarda gerçek dava adamları yetişiyor. Bunlardan biriside Şeyh Abdülaziz el-Bedri idi. Abdülaziz el-Bedri Ezher’de Şeyh Nebhani ile birlikte okumuş. Şeyh Nebhani’nin 1951 yılında İslam’da devlet yönetimi ile ilgili anlattıklarını dinleyen Şeyh Abdülaziz el-Bedri “Bunları nereden buluyorsun. Bunlar Ezher’de okuduğumuz bilgiler değil” diyordu. Şeyh Nebhani söyledikleri bilgiler ile ilgili delilleri tefsir, hadis kitaplarından sanki ezberlemiş gibi, cilt ve sayfa numaraları vererek delillendirince ve her defasında Şeyh Bedri bu delilleri görünce “Artık anlat hepsi kitaplarda var” dedi. Şeyh Abdülaziz el-Bedri sadece bir hafta Şeyh Nebhani’den dersler alıyor ve Irak’a davet çalışması için gidiyordu. Yıllarca davet çalışması yapan Şeyh Bedri bölgede cesurluğu ile tanınan bir âlim idi. Öyle ki, yöneticileri dahi muhasebe ediyordu. En son hac ibadeti sonrası Irak’a döndüğünce cezaevinde işkence ile İnşallah şehit edildi.

M. KAR: İhvan-ı Müslimin hareketinden bahsetmişken şunu sormak isterim. Şey Nebhani’nin Hizb-ut Tahrir’i kurmadan önce İhvan’da olduğu ve çalıştığına ilişkin bazı iddia veya bilgiler var. Bu doğrumudur? Doğru değilse bize asıl kaynaklardan bu olayın aslını anlatır mısınız?

M. MALKAWİ: Şeyh Nebhani hakkındaki bu iddia Ortadoğu’daki ülkelerde de dile getiriliyor. Bu iddianın aslının olmadığını şu önemli tespit ile yapabiliriz aslında: Ne Hizb-ut Tahrir kaynaklarında nede İhvan-ı Müslimin kaynaklarında böyle bir şeyin olduğuna yönelik bilgi geçmiyor. Aslında bu, ortaya atılan iddianın doğru olmadığını gösteren yeterli bir delildir. Ancak ben sizlere bu konu ile ilgili yaptığım üç görüşmeden bahsedeceğim.

1: Şeyh Nebhani’nin vefatından önceki 6 yılın tamamını birlikte geçiren Yasin Şerab El Velid ile görüştüm ve kendisine Nebhani’nin İhvan ile çalışıp çalışmadığını sordum. El Velid şöyle cevap verdi: Ben de Şeyh Nebhani’ye bu soruyu sorduğumda Şeyh Nebhani bana “Böyle bir fikir taşıyan kişinin İhvandan ayrılması mümkün mü?” dedi.

2: Şeyh Nebhani’yi yakinen tanıyan öğrencisi Ebu Hasan Aryan’a da aynı soruyu sordum. Bana biraz öncede bahsettiğim Şeyh Nebhani ile tanışmasının nasıl olduğunu anlattı ve İhvan yöneticilerinin Şeyh Nebhani’nin düşüncelerine hiç katılmadıklarını söyledi. Ebu Hasan Aryan daha önce İhvan ile çalışıyorken sonradan Hizb-ut Tahrir ile çalışmaya başlıyor ve şöyle diyor: Şeyh Nebhani’nin Hizb-ut Tahrir’i kurmadan önce bile zihninde olanlar ile İhvan hareketinin zihnindekiler arasında dağlar kadar fark varken nasıl Nebhani için İhvan’dan ayrıldı denilebilir.

3: Üçün olarak kendisi ile görüştüğüm kişi Abdülaziz Hayyat… Şeyh Nebhani ile öğrencilik yıllarından tanışan Abdülaziz Hayyat Ürdün’de tanınmış bir âlim.

Önceleri İhvan ile birlikte çalışan Abdülaziz Hayat bana şunları anlattı: Beni Şeyh Nebhani Hizb-ut Tahrir ile çalışmaya ikna etti. Ben önceden İhvan ile çalışıyordum. Nebhani’nin İhvan ile birlikte çalıştığı doğru değildir. Ben ihvan ile çalıştım ama Nebhani asla çalışmadı. Nebhani kendi görüşleri istikametinde çok kararlı bir kişiliğe sahipti. Mesela ben Abdunnasır’ın ABD ajanı olduğu konusunun kamuoyu yapılmaması taraftarıydım. Çünkü bu halktan tepki alıyordu. Nebhani ise benim gibi düşünmüyor aksine Abdunnasır’ın ABD ajanı olduğu konusunda beyan ve açıklamalar yapmamızı istiyordu. Kendisi de bu yönde bildiriler yazıyordu. İşte benim Hizb-ut Tahrir’den kopuş sebebim Nebhani ile bu görüş ayrılığımızın oluşturduğu sorunlardı. Bir gün Cuma hutbesindeyken cemaatten bir kişi ayağı kalktı ve Abdunnasır hakkındaki partimim ve benim görüşüm soruldu. Bende Abdunnasır’ın camide namaz kıldığını gördüğümüzü, Rasulullah’ın ise “Bir kimsenin Namaz kıldığına şahit olursanız onun imanından şüphe etmeyin” buyurduklarını söyleyerek cevap verdim. Bu cevabımdan dolayı Şeyh Nebhani bana idari ceza verdi ve Hizb-ut Tahrir’den ihraç etti. Çünkü o benim cevabımın sorulan soruya verişmiş cevap olmadığını söylüyordu, Abdunnasır’ın ABD ajanı olduğu söylemem gerektiğini düşünüyordu. Şeyh Nebhani böyle biriydi, ama o İhvan ile çalışmadı.

M. KAR: Bu konuda birde Seyyid Kutub’a isnad edilen bir mesele var. Güya Seyyid Kutub Şeyh Nebhani’yi İhvandan ayrıldıktan sonra geri İhvan’a gelmesi için ikna etmeye çalışıyor ve kendisi ile görüşüyor. Bu doğru mu?

M. MALKAWİ: Seyyid Kutub’un düşünce yapısını inceleyen, onun kitaplarını az çok karıştırmış olan bir kimse böyle bir iddiada bulunamaz. Zira Seyyid Kutub Şeyh Nebhani’nin, düşüncesinin ve çalışmasının doğru olmadığına kanaat getirmesi lazım ki ancak o zaman doğru olduğuna inandığı söylenilen İhvan düşünce ve çalışmasına davet etsin. Ama Seyyid Kutub’un çalışmalarına ve eserlerine baktığımızda onun böyle bir şey yapacak biri olmadığını görmüş oluruz.

Ayrıca birde yine Seyyid Kutub’a isnad edilen ama yine doğru olmayan bir şey daha var. Güya Seyyid Kutub Hizb-ut Tahrir ve mensupları için şöyle bir söz kullanmış: “Bırakın onlar bizim başladığımız noktaya gelecekler” Bu sözün Seyyid Kutub’a ait olduğuna dair hiçbir delil ve kaynak gösterilemez. Tanıdığımız kadarı ile Seyyid Kutub böyle bir kişi değil.

M. KAR: Şey Nebhani’nin ilmi ve fikri derinliği nasıldı. Bu konuda size bir şeyler bahseden kimse ile karşılaştınız mı?

M. MALKAWİ: Şeyh Nebhani’nin fikri ve ilmi derinliği yazdığı eserlerde çok net görülüyor. Onun Tefekkür kitabı ve 3 ciltlik İslam Şahsiyeti eseri fikri ve ilmi derinliğini gösteren eserlerinden birkaçıdır. Yine de bu konuda size kendileri ile görüştüğüm Şerab Yasin El Velid ve Ebu Hasan Aryan’ın Şeyh Nebhani’nin ilmi ve fikri çalışmaları hakkındaki söylediklerini aktarayım.

Şerab Yasin El Velid aktarıyor: “Ben son altı yılında Şeyh Nebhani ile tüm zaman beraberdim. O çalışmalarını yürütürken ben ona hem arkadaş olurdum, hem de yaşlılığı sebebi ile hizmetlerinde bulunurdum. Şeyh Nebhani bir işe başlamadan önce o işi zihninde tasarlar ve zihninde bitirmiş olurdu. Sonra o işi icra ederdi. Mesela bir kitap veya kısa risaleler, siyasi beyanlar yazacaksa onu zihninde tasarlar bitirirdi ve sonra sadece yazma işi kalırdı. Ayrıca başladığı bir işi bitirmeden başka hiç bir iş ile ilgilenmezdi. Ben kendisine yemek sofrası kurardım, kahve getirirdim, birkaç saat sonra yanına geldiğimde yemekler aynı dokunulmamış duruyor, kahve soğumuş halde duruyordu. Şahsiye 3. Cildi el yazısı ile çok kısa bir sürede bitirdikten sonra Ürdün istihbaratının kaldığımız yer ile ilgili bilgi almış olabileceğini haber aldık ve evi terk etmek zorunda kaldık. Alelacele evi terk edince Şeyh, “Kitabı unutmayın” demiş olmasına rağmen vardığımız yeni yerde birde baktık ki kitap yok. Tek bir nüsha vardı onu da kaybetmiştik. Aradık ama bir türlü bulamadık. Ya yolda düşürmüştük ya da başka bir şey olmuştu. Şeyh Nebhani “Mühim değil yeniden yazarız.”dedi ve 3 günde bu kitabı tekrar el yazısı ile yazdı. Bu 3 gün içinde Şeyh Nebhani belki 1 saat uyku uyudu uyumadı.

M. KAR: Şeyh Nebhani birkaç kez nusret girişiminde bulunduğu doğrumudur?

M. MALKAWİ: Evet birkaç kez nusret girişimi olmuş. Ancak bunlardan en bariz olanı Irak’ta 1960 başlarında yapılan girişimdir. Irak’ta 1960 başlarında Şeyh Abdulkadim Zellum Subay önderler ile görüşüyor. Onlar Hizb-ut Tahrir’in fikirlerini kabul ediyorlar ancak halife kim olacak diye soruyorlar. Nebhani’nin Halifeliği konusunda ikna olmuyorlar. Daha sonra Şeyh Nebhani Irak’a gidiyor ve görüşmeler sonrasında Şeyh’in Halife olmasına sıcak bakılıyor. Bu görüşmelerden sonra Irak’ta Abdusselam Arif’e darbe yapılıyor. Hatta bu konuda Irak’taki darbeyi Hizb-ut Tahrir’in yaptığına yönelik haberler bile yapılıyor. Ancak gerçekleşen bu tüm şartları değiştirdiği için Şeyh Nebhani’nin bu nusret girişimi neticelenmiyor.

M. KAR: Hizb-ut Tahrir ve Şeyh Nebhani hakkında yazılmış bazı kitaplar var. Bu kitaplarda Hizb-ut Tahrir ve Nebhani hakkında bazı iddialar var. Bu kitaplar ve yazarları hakkında neler söylersiniz?

M. MALKAWİ: Batı ve Ortadoğu’daki devletler Hizb-ut Tahrir’in fikri ve siyasi başarısı ile mücadele edemeyince ona iftira atmak ve hakkında şüpheler oluşturmak için girişimlerde bulunuyorlar. İşte Hizb hakkında yazılmış kitaplar da bu düşünce ile yazılmış, hatta yazdırılmıştır diyebiliriz. Çünkü bu tür kitaplar ülke istihbarat birimleri tarafından ya teklif ve ikna yolu ile ya da baskı yolu ile yazdırılıyor.

Bu kitapların ilki Sadık Emin müstear ismi ile yazılmış olan “Davet-ül İslamiye, ferizatun Şeriye ve Zarurat-ul Beşeriye” isimli kitaptır. Bu kitabı bizatihi yazan kişi ile daha sonraki yıllarda Amerika’da görüşen Ömer Davut isimli bir genç bana şunu aktardı. Ben Amerika Chicago’da bir mescitte Cuma namazı kılıyordum. Cuma Namazını Sadık Emin müstear ismini kullanan zat kıldırdı. Ben namaz bitince cemaate kalkmamasını söyledim ve bu zatın dizinin dibine oturdum, ellerimi dizlerine koydum ve şöyle dedim. “Allah için söyle, sen biraz önce Efendimiz Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in hutbesinde bize konuştun.” Cebimden kitabı çıkararak “senin bu kitapla ilişkin nedir” diye sordum. “Senin bu kitabın yazılmasında katkın var mı” diye sordum. O “evet benim bu kitabın yazılmasında katkım oldu. Ancak Ürdün İstihbaratının baskısı altında kaldım” dedi.

Bu kitaplardan ikincisi ise Süha Taci Faruki’nin yazmış olduğu Hizb-ut Tahrir Ve Hilafet isimli kitaptır. Bu kitabın yazılış serüveni ise şöyle: Londra’da 1995’te Hizb-ut Tahrir’in gerçekleştirdiği Hilafet konferansı tüm dünyada özellikle Avrupa’da büyük etki oluşturunca Hilafet düşüncesine karşı fikri yöntemlerle tez hazırlığı çalışmasına başlanıldı. Bunu özellikle Ürdün ve İngiliz istihbaratı ortaklaşa planladılar. Bunu bir teklif olarak kendisine Suha Faruki’ye sundular. Süha Taci Faruki doktora tezi olarak hazırladığı bu kitabı bitirince hemen baskı yapılmıyor. Süha Faruki 2 yıl Ürdün kralı Hüseyin’in danışmanlığını yapıyor, daha sonra bu kitap basılıyor.

Kitabın içeriğine baktığımızda iki ana fikir verilmeye çalışılıyor.

1: Hizb-ut Tahrir gizemli, şüpheli bir parti olduğu izlenimi verilmeye çalışılıyor.

2: Hizb’in İslami fikri ve siyasi bir çalışma yaptığı bu kitapta açıkça dillendiriliyor ancak Hilafetin mümkün değil, hayal olduğu vurgulanıyor. Ayrıca Hizb’in fikri çalışmasından sonra silaha (teröre) mutlaka başvurması gerekeceği, bunun kaçınılmaz olduğunu söylüyor Süha Faruki…

M. KAR: Son olarak Amerika’da bulunmuş olmanız sebebi ile de soruyorum. Amerika Hizb-ut Tahrir nasıl bakıyor ve nasıl değerlendiriyor?

M. MALKAWİ: Amerika Hizb-ut Tahrir ve Hilafet konusunu özellikle 2000li yılların başına kadar takip edip gözlemliyordu. Ancak Afganistan ve Irak işgali sonrasında İslam dünyasındaki uyanış ve ABD’ye karşı oluşan tepki sonrası Hizb-ut Tahrir’in de bu konudaki yoğun çalışmaları ABD’nin tehdit öncelik sırasında değişikliğe gitmesini oluşturdu. Özellikle Suriye ayaklanmasından sonra Hizbin ve Hilafet’in kendisi açısından tehlikesini daha fazla hissetti ve bu konuda çalışmalar başlattı. Dünya çapında bugün bir çok birçok sorun var. Avrupa, Amerika çatışması, Pakistan- Hindistan çatışması ve Orta Doğu’nun demokratikleştirilmesi konuları ABD ve Uluslar arası güçlerin masasında… Ne zaman ki Amerika için Hilafet birinci düşman olarak görülür o zaman zafer artık çok yakındır diyebiliriz.

M. KAR: Çok teşekkür ediyoruz. Allah razı olsun.

M. MALKAWİ: Bende teşekkür ederim Allah sizlerden