Önce 27 Şubat Perşembe gününden başlayalım; Suriye rejim güçleri Rusya’nın desteği ile İdlib’de bulunan TSK güçlerine saldırı gerçekleştirdiler. Bu hain saldırıda 34 Mehmetçik katledildi. Bu saldırı ile beraber Şubat ayı içinde yapılan saldırılarda toplam 54 askerimizi katletti Esed güçleri…
Türkiye, rejim güçlerinin bu saldırısına karşılık verdi ve resmi açıklamaya göre rejime ait 2 uçak, 9 askeri helikopter, 100’e yakın tank, birçok mühimmat binası ve askeri bölge hedef alındı, rejim güçlerinden 2000’den fazla asker etkisiz hale getirildi. Türkiye hem 27 Şubat saldırısı hem de Esed güçlerinin TSK gözlem merkezleri bölgesinden çekilmemesini gerekçe göstererek “Bahar Kalkanı Harekâtını” başlattı. Türkiye’de medya ve siyasi kamuoyu tarafından bu harekât başarı ve büyük bir zafer olarak gösteriliyor. Bu harekât ile 27 Şubat’ın intikamının alındığı ifade ediliyor. Peki, gerçekte zafer böyle mi elde edilir? Zafer düşman saldırısında verdiğin zayiattan daha fazlasını, hatta kat kat fazlasını düşmana verdirerek mi elde edilir? Sen benim 34 askerimi katlettin ama ben senin 2000 askerini etkisiz hale getirdim deyince zafer kazanılmış mı oluyor?
Öncelikle şunu ifade edelim; Bizim için İdlib’de rejim tarafından katledilen askerilerimizin hayatı çok önemli. Bütün halk üzüntülü, asker cenazelerine on binler, yüzbinler katılıyor. Çünkü bu halk acıyı hissediyor, çünkü katil Rusya ve rejim haince bir saldırı ile bu kardeşlerimizi vurdu acı olan durum bu. Değil 34 can bir can bile bu halk için değerli, çünkü bu ordu Müslümanlardan oluşuyor, çünkü bu halk meseleye İslam ve cihat ruhu ile bakıyor ve TSK’nın İslam için, Allah için ve Suriyeli Müslümanları korumak için İdlib’de savaştığını düşünüyor böyle inanıyor.
Peki ya yöneticiler, komutanlar nasıl bakıyor ve nasıl inanıyor bu harekâta? Bu harekât gerçekten Suriye’ye bahar getirmek için başlatılmış bir harekât mı? Eğer öyle ise Suriye topraklarına baharı nasıl getiririz ya da bugüne kadar niçin Esed’in Suriye halkına cehennemi yaşatmasına izin verdik. Niçin dondurucu kışa onları teslim ettik tam 8 yıl boyunca…
Türkiye’yi durduran bahane neydi? NATO’mu, BM’mi ABD’Mİ AB’mi yoksa Rusya’mı kim? Türkiye askerinin Suriye’de bulunması için yöneticilerin ne ABD’ye ne AB’ye ne NATO nede Rusya’ya bir gerekçe sunmaları gerekmiyor. Türkiye’deki müzmin muhalefete de bir gerekçe göstermeleri gerekmiyor. Çünkü bu topraklar İslam toprağı ve bu topraklarda yaşayan halk zalim ve katil bir rejim tarafından öldürülüp yok ediliyor. ABD kilometrelerce uzaktan geliyor, lejyonerlerini silah ve mühimmat ile besliyor, Rusya ta uzaktan kalkıp uçakları ile Suriye’yi bombalıyor, gerekçe mi sunuyorlar ki bunlar sömürgeci kâfirler bu topraklarda ne işleri var? Türkiye Suriye topraklarında eğer bulunuyorsa Suriye halkı ve Müslümanlar için bulunmalı. Biz Fırat Kalkanı Harekâtı’nda Suriye devrimine vurulan darbeyi biliyoruz. Şimdi diyoruz ki “Bahar Kalkanı Harekâtı” ile Türkiye önce İdlib’e sonra tüm Suriye’ye bahar getirsin. Bunun için ise Türkiye’nin ikinci adımını atması gerek.
Türkiye’nin bir sonraki adımı, planı ve hedefi ne? Türkiye’nin rejim güçlerine yönelik başlattığı bu karşı harekâtın bir sonraki adımı var mı? Bu harekâtın bir sonraki adıma dair askeri ve ya siyasi bir hedefi yok. Türkiye bu karşı saldırılar neticesinde bayağı bayağı ezilen rejimin üstüne üstüne gidip Şam’ı devirecek mi? Böyle bir gücü var mı var ama Türkiye’nin böyle bir planı var mı derseniz maalesef yok! Neden? Çünkü Türkiye, Suriye ve İdlib’de Amerika’nın siyasi çözüm planı için bulunuyor, kendi planı için değil. İşte Suriye’deki fotoğrafın asıl çerçevesi bu, fotoğraftaki detaylar gözleri yanıltabilir ama maalesef fotoğraf bu.
ABD’nin Suriye’nin geleceği ile ilgili siyasi bir çözüm planı var, bir hedefi var ve bu hedefin gerçekleşmesi için stratejileri hayata geçirip uyguluyor. 2015’te rejime can suyu olması için Rusya’yı Suriye’ye soktu. Rusya’nın askeri ilerleyişini ve harekât alanını sınırlandırmak için Türkiye’nin Suriye’ye girmesini destekledi. Bu son dönemdeki İdlib gerginliği tamamen ABD’nin ekmeğine yağ sürüyor.
Türkiye ne yapıyor? Bizim Suriye’deki varlık gayemiz ne? Niçin Suriye’de olduğumuzu ne ile açıklıyoruz. Yöneticilerin dilinden koro halinde dökülen şu cümle: “Türkiye olarak bizim Suriye’de bulunma gayemiz Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak.” Topraklarının bütünlüğüne bu kadar çok ehemmiyet gösterdiğimiz katil rejim ise hava bombardımanı ile askerlerimizi katlediyor. Türkiye hemen buna karşılık veriyor ve intikam aldık zafer bizim diyor. Peşinden de daha kısa süre önce S400 aldığı Rusya’dan kendisini koruması için NATO’ya koşuyor. Rejimin bu hain saldırılarını Rusya’nın desteklediği, hatta Rusya ile birlikte gerçekleştirdiği bilindiği halde Putin ile telefon görüşmesi yapıyorlar, onunla yüz yüze görüşmek için randevulaşıyorlar.
Şimdi söyleyin büyük devlet olmak böyle bir şey mi? Ümmetin koruyucusu ve hamisi olmak böyle bir şey mi? Şer güçlere karşı mücadele vermek böyle bir şey mi? Amerika ve Rusya’nın düşmanı olmak nasıl bir şey siz söyleyin! Bu nasıl bir şey ki, hem Suriye’de Amerikan planlarına karşı Rusya ve İran ile üçlü alternatif plan için çalıştığınızı söyleyeceksiniz, hem de ortağınız olan Rusya tarafından sırtınızdan vurulacaksınız. Peşinden de düşman bellediğiniz ABD ve AB’den yardım bekleyeceksiniz. Bu nasıl bir vizyon Allah aşkına söyler misiniz?
Suriye topraklarına baharı böyle mi getireceğiz? Suriye topraklarına baharı korkak Rusya’nın lideri Putin ile görüşerek değil, ABD’nin küstah başkanı Trump ile Suriye’nin geleceğini konuşarak değil, İran mollası Ruhani ile masa kurarak değil Şam’a yürüyerek Suriye’ye bahar getirilir. O zaman tüm Suriye halkına kalkan olabiliriz, sadece İdlib’de sıkışıp kalanlar için değil Türkiye’de mülteci olanlarında hamisi olabiliriz. Hem Suriye’ye bahar getirmekten bahsediyor, hem de üç kuruş gâvur parası için kapıları açarak mültecilerin Yunan sınırında perişan olmalarına müsaade ediyorsak samimi değiliz demektir.