Sorun, TÜSİAD Değil!
24 Şubat 2025

Sorun, TÜSİAD Değil!

Malumunuz, Türkiye şu anda yeni bir çözüm sürecinden geçiyor. Bu süreç, bir önceki “Milli Birlik ve Kardeşlik” sürecinden biraz farklı. Zira bu sefer, sorun çıkaranların temizlendiği; eleştiriye kapalı bir hükümet ile yumuşak bir muhalefetin varlığı gerekmekte. Bu süreçte, bütün kurumların hükümeti desteklemesi bekleniyor. Suriye’de başlayan yeni yönetimin de desteğiyle, tüm uzantılarıyla PKK’nın silah bırakması ve Amerikan demokrasisine entegre olması isteniyor. Türkiye’de, silah ve çatışma meraklısı; İngiliz kalıntısı terör yapılarının demokratik ortama dahil olması için birçok tavizin verileceği konusunda mutabık kalındı. Bu süreç, yeni Trump döneminin “sorunsuz Ortadoğu” planıyla uyumlu hareket ediyor. Ülke içerisinde ise bazı çatlak sesler kısılıyor, kontrolsüz muhalifler ayıklanıyor, belediyelere kayyum atanıyor; fakat DEM Partili yetkililer, beklenenden farklı olarak, sessizce olan bitene razı oluyor. Bu süreci sekteye uğratmaya çalışan ve gelişmelerden rahatsızlık duyan her kim olursa -tıpkı Ümit Özdağ’da olduğu gibi- tutuklanma dahil birçok badireyi göze alması lazım.

Öyle ki, Cumhuriyetten bu yana kendini ülkenin gerçek yöneticisi zanneden, halka tepeden bakan, aşağılayan, hakir gören ve hükümetleri hizaya getirmekle övünen elitist jakobenler bu sefer sert kayaya tosladı. Türkiye’nin en zengin iş insanlarının oluşturduğu TÜSİAD (Türkiye Sanayici ve İş İnsanları Derneği) üyesi Orhan Turan, hükümeti eleştirdiği gerekçesiyle gözaltına alındı. Peki, bunca yıldır ne söylerse söylesin dokunulmayan derneğe neden şimdi dokunuldu?

13 Şubat’ta TÜSİAD Genel Kurulu’nda, Yüksek İstişare Heyeti Başkanı Ömer Aras açılış konuşmasına başladı. Konuşmasında; 6 Şubat Maraş depremi, 13 Şubat Erzincan depremi, 301 kişinin öldüğü Soma faciası ve Kartalkaya Oteli yangınlarıyla ilgili zafiyet ve başarısızlık mesajları verdi. Ardından, belediye başkanlarının ve iş insanlarının haksız tutuklamalarına değindi, teğmenlerin ihracına dikkat çekti ve ülkedeki hukuksuzluğun ekonomiye ağır maliyet oluşturduğunu ifade etti. Özetle, hükümetin politikalarını eleştirdi ve değişime muhtaç olduklarını vurguladı. Bunun hemen ardından, konuşma yapmak üzere dernek başkanı Orhan Turan sahneye çıktı; benzer eleştiriler yaparak dozu biraz daha artırdı. Çocuk ve kadın cinayetlerine, yolsuzluk ile dolandırıcılığın artışına, ekonominin kötü gidişatına ve hükümete olan güvenin zayıflamasına dair söylemleriyle konuşmasını tamamladı. Sanki post-modern bir darbe girişimi olacak gibiydi. Fakat bu sefer, Cumhurbaşkanı Erdoğan, ağır ithamlarla TÜSİAD üyelerini tehdit ederek gözaltı uygulamasını savundu. Erdoğan’ın söylediği en kayda değer ifade, “Türkiye’nin artık eski Türkiye olmadığı” idi.

Doğru! Türkiye, artık İngiliz kalıntısı kurum ve kuruluşlara eskisi gibi boyun eğmeyecek. Zira artık, Amerika’nın Ortadoğu’da Türkiye için çizdiği yeni programın güçlü bir şekilde hayata geçmesi gerekiyordu. Suriye, eskisi gibi “Arap Cumhuriyeti” olarak kalacak; bunun teminatçısı ise Türkiye olacaktı. Bölgede, Amerika’nın kontrolü dışında fraksiyonlara izin verilmeyecek, silahlı, çatışmacı ve Avrupa’ya yakın örgütler temizlenecekti.

Trump, siyasi etkisine güvendiği ve övgü dolu sözlerle bahsettiği Cumhurbaşkanı Erdoğan’a verdiği yetki ve sorumlulukların sorunsuz uygulanacağından emindi. Zira, eğer burayı çözerse; ekonomisini de çözmek için kendinde irade bulacak ve Çin’i dizginlemek için kolları sıvayacaktı. O halde, “sorunsuz bölge için sorunsuz Türkiye” mottosuyla hareket eden hükümet, ister belediye başkanı olsun, ister sermaye sahibi, bu süreci sekteye uğratmaya çalışanlara güçlü bir gözdağı vermiş oldu. Çünkü bu, TÜSİAD’ın ilk hükümet eleştirisi değildi; defalarca benzer açıklama yapılmış olmasına rağmen, bu seferki zamanlama hem manidar hem de sonucu açısından daha anlaşılır oldu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, TÜSİAD’ın yıllarca ülkenin sermayesine çöktüklerini ima eden açıklamaları, siyaseti dizayn etme teşebbüsleri ve rant düzeni kurduklarını ifade etmesi dikkat çekicidir. Zira, kapitalist düzenin tedarikçisi ve koruyucusu; aynı zamanda laik ve demokratik düzenin bekçisi olan TÜSİAD, 50 yıldır bu ülkenin evlatlarına tepeden bakmakta, bu halkla apayrı vadilerde yaşamaktadır. TÜSİAD, İslam’a ve Müslümanlara yönelik aşağılayıcı açıklamalarda bulunmakta, işçinin emeğini sömürmekte ve 50 yıldır siyaseti dizayn etmek için paranın gücünü kullanmaktadır. Ancak nedense, hükümet şimdi bu kuruma karşı çıkarak tehditler savurmaktadır. Birkaç hafta içinde karşılıklı bir anlaşma ve barışma sağlanacağı öngörülmekte; zira kırılgan Türkiye ekonomisi bir de bu kaosu kaldıramaz. Kapitalizme öykünen devletlerin, banka sahipleri, fabrikatörler ve sermaye sahipleriyle uzun soluklu küsmeleri mümkün değildir. Peki, neden bu tantana?

Mesele TÜSİAD değil de ondan.