Bir önceki yazımda “İsrail”in ABD’yi kontrol etmediğini ve bunu görebilmenin tek yolunun siyasi basiret olduğunu yazmıştım. Ayrıca Müslümanlardaki bu yanılgının, kafirlerin planlarından bir plan olduğunu, Müslümanları siyasetten nefret ettirmek istediklerini yazmıştım. Bu yazımda “Siyaset” kavramının ne olduğuna, Batılıların neden Müslümanları siyasetten uzak tutmak istediklerine ve bununla savaşmak için ne yapmamız gerektiğine değineceğim.
Siyaset, vakıada olmazsa olmaz bir mevzudur. Boşluk kabul etmez. Herhangi bir toplum, herhangi bir insan topluluğu, yönetilmek zorundadır çünkü insan fıtratı kaosu kabul etmez. Yönetimsizlik, kaosu getirir. Bu hakikatten çıkan sonuç şudur: Eğer siyasetin varlığı bir gereklilikse o siyasetin bir kaidesinin olması da bir gerekliliktir. Siyaset, insanların işlerini gütmektir. Bu gütme, insanlara çözümler getirmekle olur. Bu getirilen çözümler de bir kaynaktan çıkmak mecburiyetindedir. İşte bu yüzden her bir siyaset, bir kaideye dayanmak zorundadır ve dayanır.
İslam’ın vadettiği siyaset anlayışı, Batılıların siyasetine taban tabana zıttır ve onların varlığı açısından en büyük tehdittir. Bu yüzden Batılılar Müslümanların bunu fark etmelerini olabildiğince zorlaştırmak için hayatları pahasına savaşıyorlar.
Hilâfet’in kaldırılması sonrasında, Müslüman topraklarını siyaset eden kaide olan İslam da siyaset sahasından kaldırıldı. İslam, bu noktadan sonra insanların hayatlarını düzenleyen, onlara çözümler sunan bir temel olma statüsünü kaybetmiş oldu. Yönetim ve siyaset boşluk kabul etmez, demiştik. İslam’ın ardından oluşan bu boşluk, demokrasi ve cumhuriyet sistemlerinin kaidesi olan laiklik ile dolduruldu.
Bir çözüm, var olan duruma uygun olursa ancak geçerli bir çözüm olarak kabul edilebilir. Var olan duruma uygun çözüm getirmek ise öncelikle durumun doğru tespitiyle mümkün olur. İçinde bulunduğumuz durumun doğru tespiti ise şudur: Hayatımızda İslam’ın egemen olmamasının sebebi, dünya üzerinde İslam’ı temel kaide olarak kabul eden bir siyasetin var olmamasıdır. Bu tespite uygun doğru çözüm ise İslam’ı temel alıp insanlar ve onların hayatları hakkında sunacağı tüm çözümleri bu temelden çıkaran, bu temel üzerine bina eden bir siyaseti yeniden var etmek olduğudur.
Bu çıkarımı kabul edip zihniyetimizi bu hedef ile belirlediğimizde doğru siyasi basireti kazanma yolunda ilk adımı atmış oluruz. Sonrasında tüm çözümlere, önerilere, olaylara bu gözle bakmaya başlarız.
Mesela, faizi azaltmanın aslında İslamî bir siyaset olmadığını, her ne kadar “nass var” gibi İslamî argümanlarla süslense de bu çözümün temelinin İslam olmadığını görür oluruz. Çünkü İslamî kaideden çıkan çözüm, faizi ve faizli işlemleri topyekûn toplumun hayatından kaldırmak ve yasaklamaktır; faizli sistem olduğu gibi kalırken faiz oranlarını azaltmak değildir.
Mesela, İslam’ın, devlet için kesin ve mazeretsiz bir emri olan cihat farzını ertelemek için “önce ekonomimizi düzeltmemiz lazım” argümanını öne sunarak, IMF gibi Batı’nın uluslararası sömürü kurumlarından para almanın, İslamî bir çözüm olmadığını görürüz. Çünkü Müslümanların toprakları işgal altındayken, Müslümanların kontrol ettiği bir devletin cihat farzını ertelemesinin, İslam kaidesine aykırı olduğunu biliriz. Batılı devletlere sıcak mesajlar, “güvende” oldukları konusunda teminatlar vermenin temel kaidemize aykırı olduğunu biliriz. Müslümanların, kafirlere üstünlük veren ya da Müslümanlar üzerinde kısmen de olsa söz sahibi yapan anlaşmalara girmelerinin haram olduğunu da biliriz:
“…Allah kâfirler için müminler aleyhine bir yol (imkân) verecek değildir.” [Nisa Suresi 141]
İşte Müslüman, İslam kaidesini zihniyetinin temeline yerleştirdiğinde bu şekilde siyaseti gözlemeye başlar. Bu gözlemleme sonucunda neyin İslam’dan olduğunu ve nelerin Batı’dan/batıldan olduğunu görür. İstikamet üzere olmak için kendisine bir çit örer ve bu çit onu, fikrî saldırılardan korur.
Bu zihniyetin oluşması ve devam etmesinin tek yolu, günümüz siyaseti ile sürekli iştigal olmaktır çünkü değiştirilmesi gereken şey, günümüz siyasetinin kendisidir. Bazı kesimler tarafından “pis” ya da “kötü” olarak nitelendirilen siyaset, günümüz dünyasına hükmeden Batı siyasetidir. İslam ise bütün kötülüklerden uzaktır. İslam siyaseti ise tek temiz siyasettir.
Bu kötü siyasetten, İslam’ın iyi siyasetine olan değişimi, siyasetten uzak durarak yapmaya çalışmak akla aykırı olduğu gibi Nebevî metoda da aykırıdır:
“İsrailoğulları nebiler tarafından siyaset (idare) ediliyordu. Bir nebi öldüğünde onu başka bir nebi takip ediyordu. Artık benden sonra nebi yoktur. Fakat birçok halife olacaktır.” [Buhari, Muslim]
Bugün siyasetle, siyasi olaylarla ilgilenenlerin, bu zihniyete sahip olan bizlerin olması gerekir. Günümüzün Batı siyasetine, o siyaseti devam ettiren tüm yöneticilere ve onların kadrolarına, İslam’ın temiz, pak siyasetini ve çözümlerini haykırmamız gerekir.
“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalip’tir. Sonra da zalim bir sultan karşısında hak sözü söyleyip de bundan dolayı katledilendir.” [Hakim]
Bizi siyasetten uzaklaştırmak isteyen tüm fikirlere ve kişilere, “Hayır!” dememiz gerekir. “Senin beni bu hayattan uzaklaştırmanı, bu gayri İslamî hayatı değiştirmek için çalışmama engel olmanı kabul etmiyorum!” dememiz gerekir. Peygamberimizin SallAllahu Aleyhi ve Sellem metodunu takip etmemiz gerekir. Onun, daru'n-Nedve’deki yöneticileri, siyasîleri nasıl hedef aldığını incelememiz gerekir ki İslam ile hükmetmeye, onunla siyaset etmeye ve hayatı onunla doldurma farziyetini yerine getirmeye yeniden başlayabilelim.
“(Ey Muhammed!) Biz sana Kitap’ı (Kur’an’ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah’ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin.” [Nisa Suresi 105]