“Efendim demokrasi fazilettir!”
“Efendim cumhuriyetin faziletleri saymakla bitmez!”
Ne özlü cümleler değil mi?
Siyasi sicili, gazetecilik geçmişi ve akademik kariyeri ile profili zengin zat-ı muhterem de, bu minvalde buyurmuşlar…
Batı’dan öyle etkilenmişler ki, sevabı olmayan medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavara günahıyla öyle sevdalanmışlar ki, benliklerini inkâr edip, asıllarını küçümser hâle gelmişler.
Yazısının başında dalga geçer gibi “İslâm’da her şeyin çözümü vardır” kinayesiyle İslâm nizamını savunanlara karşı alaycı bir girişten sonra başlıyor demokrasiyi övmeye. Modern çağın sorunlarına İslâm’ın cevap veremeyeceği mugalatasını inceden dillendiriyor.
Dinin dünya işlerine karışamayacağını, bireylere ahlâki davranış kazandırabileceğini, toplumsal hayatta üst insani erdemler belirleyebileceğini söyleyip dinin sınırlarını kendince çiziyor. İktidara gelirken de bu ifadeleri halka hitap ederken söyleselerdi de, oldukları gibi görünüp ikiyüzlü bir siyaset izlemeselerdi daha erdemli bir davranış olmaz mıydı? Demek ki İslâm nizamı uygulanmadığı sürece demokrasi böyle ikiyüzlü şahsiyetler yetiştirecek ve halkı kandırmaya devam edecekler. Şimdi nerede İslâm’ın öğrettiği ahlâki davranış? Neden sizde bunları göremiyoruz? Çünkü insanların duygularını ve fikirlerini etkileyen, onları belirleyen hükmeden nizamdır. Sizler de bunu hakkıyla ispat eden bir davranış sergiliyorsunuz. Kapitalizm ve onun vitrini demokrasinin ana fikri Makyavelizm (çıkarcılık) üzerine kuruludur. Ahlâk, erdem, insani değerlere bu nizamda yer yoktur. Parası olmayana yaşam hakkı tanınmaz.
Şimdi o makamları işgal etmiş, halka ahkâm kesiyorsunuz. “Sizi kandırdık; bizim derdimiz laikliğin, demokrasinin bekasını korumaktı, işte ‘yavaş yavaş gelen’ buydu!” derken bile dürüst olamayıp, kıvranıyorsunuz.
Ne güzel de demokrasi ile ahlâklanmışsınız!
Batı’dan finanse edilip, İslâm’a karşı bir yazı ısmarlansa bu kadar sinsi kaleme alınamazdı.
Aciz insan aklının her derde deva olduğunu iddia eden Batı’dan ithal bozuk nizam demokrasi, ancak bu kadar makyajlanıp piyasaya sürülebilirdi. Kemalistlerin ilk 50 yılda zorla dayattıkları Bâtıl nizamı, sonraki 50 yılda Müslümanlara sevdirme görevini muhafazakârlar üstlendi.
“Gaye vasıtayı meşru kılar” deyip vasıtaya esir olanların hâli pürmelali ortada… Kemalistlere acıyorduk ya, size de acıyoruz.
Açıktan söylemeseler de muhafazakâr partiler ve onların mensuplarının, İslâm’ın modern dünyanın sorunlarına cevap veremediğine inanmış, batıl nizam demokrasiyi ayakta tutmak için çabalayan “abdestli” kapitalistler olduğu hakikati, akıl sahiplerine ayandır.
İnsanlar takiyye yaptıklarını zannetse de, onlar sözde değil, özde laiklik savunucusudur.
Şimdi gelelim o muhteşem demokrasinin marifetlerine…
İslâm nizamını yok sayıp dinin sadece ibadetlerden ibaret olduğunu savunanların tahakkümünde yine siyanürle intihar vakasının yaşandığı bir güne uyandık. Önce Fatih’te 4 kardeşin daha sonra Antalya’da 4 kişilik bir ailenin maddi sıkıntılar yüzünden siyanürle intihar ettiğine şahit olduk. Elbette burada intiharın doğru ya da yanlış olduğunu tartışmayacağız zira İslâm, intihardan kesin bir dille sakındırır. Burada asıl mevzu, bu insanlar o cinnet hâline gelene kadar neler yaşadı? Demokrasi onların zihnini nasıl zehirledi de, siyanürle yaşamlarına son verdiler?
Bir asırdır İslâmi fikirlere savaş açıp ümmetin zihin arşivini silerek, merhametsizliği yüklediniz. Yardımlaşmayı ve güveni, en önemlisi de bu dünyanın bir imtihan sahası olduğuna imanı yok edip menfaatçiliği aşıladınız. İktidar merdivenlerini tırmanan partiler, bir kısım azınlığın ve bir kaç ailenin servetini korumak için halkın sırtına vergileri ve zamları yükledi. Ben bu ailelere ve yönetimdeki azınlığa kısaca “rant halkası” diyorum. Seçimlerde harcadıkları paraları seçimden sonra ihale ve makamla tahsil eden kapitalist çıkarcılar…
Yaklaşık bir asırdır bu topraklarda İslâm nizamı uygulanmıyor. Ne varsa sizin eseriniz. Kemalistler ve muhafazakârlar size diyorum! Halkı demokrasiyle zehirleyip, hislerini felç edenler sözüm sizlere! Başınız sıkışınca hâlâ İslâm’ı hedef alıyorsunuz. Ne zaman kötü bir şey olsa, “bu ükenin %99’u Müslüman” cümlesini kuran Kemalistlerle, “İslâm modern dünyanın sorunlarını çözemez” diye satırlar kalem alan Batı’ya âşık muhafazakârların farkı nedir? Hem İslâm’ı istismar edip oy toplayacaksın hem de laik demokrasi ile hükmedip İslâm’ı eleştireceksin. Kimi teskin etme çabasıdır bu? Bırakın İslâm’ın yakasını, düşün Ümmetin sırtından! Gömlek değiştirdiniz ve hakkını verdiniz. İpek gömleklerinizle uyumlu bir yaşama da kavuştunuz.
İslâm nizamı ile hükmetmek servetine tapan zengin dostlarınız için bir cehennem, farkındayız. Madenler, ticaret, sanayii, sermaye bu azınlığın elinde tuttuğu mukaddesi. Zekât, etlerinden et koparmak… İslâm nizamı ile adil bir bölüşüm işinize gelmiyor ve böylece halkın dünyasını cehenneme çeviriyorsunuz. Bu saltanatı gizlemek, bekasını koruyabilmek endişesiyle “İslâm, demokrasinin alternatifi olamaz” diyerek 13 asırlık izzetli bir medeniyete isyan ediyorsunuz. Başta dediğim gibi; demokrasiyle ahlaklanınca işte insan böyle zehirleniyor. “Menfaati muhafaza ediyorum” diyemiyor da, kalkmış eksiksiz yegâne ilahi nizamın sınırlarını belirleme cesaretinde bulunuyor. Siyanürden önce demokrasi zehirliyor zihinleri…
Sözde “insanlığın uzun tecrübeler sonunda oluşturduğu” demokratik sistemin yaşadığımız çağın dilinde tercümesi bu mudur? İnsanları yaşamaktan bile vazgeçirecek kadar cinnete sürükleyen hani o öve öve bitiremediğiniz üstün demokratik nizam bu muydu?
Oysa bize Allah Subhanehu ve Teâlâ ne emretmişti?
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ اِذَا قَضَى اللّٰهُ وَرَسُولُهُٓ اَمْراً اَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ اَمْرِهِمْۜ وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالاً مُب۪يناً
“Allah ve Rasulü herhangi bir meselede hüküm bildirdikten sonra, hiçbir erkek veya kadın müminin, o konuda başka bir tercihte bulunma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Rasulü’ne isyan ederse, besbelli bir sapıklığa düşmüş olur.”[Ahzab 36]
Allah Subhanehu ve Teâlâ ve şanlı Rasulü’nün yönetim konusunda hükmü neydi?
اِنِ الْحُكْمُ اِلَّا لِلّٰهِۜ
“Hüküm ancak Allah’ındır!”[Yusuf 40]
Siz ise insan aklını, heva ve hevesini ilah edinen bir nizamın faziletlerinden bahsediyorsunuz.
Nerede geceleri aç yatan var mıdır diye sokak sokak gezen adil Halife Ömerleri yetiştiren İslâm nizamı, nerede halk “Açız!” diye çığlık atarken, halkın kendileri gibi rahat hayat sürdüğüne inanmış ekonomik şahlanmadan bahseden demokratik siyasetçiler…
Şahlanın efendiler, şahlanın ümmetin sırtında şahlanın!
Bir hükümdarın itibarı, halkının emniyeti ve refahıdır.
Gölgeleri kutsayıp heykeller ya da şatafatlı saraylar inşa ederek itibar sağlanmaz.
Devlet, zenginin servetini, vergi borcunu silerek korumakla değil, Antalya’da 4 kişinin hayatını nasıl idame ettirdiğini bilmekle sorumludur.
Sizin için gerici(!) bir çözüm olacak ama İslâm iktisat nizamında servetler belli zümrelerin, ailelerin elinde toplanmaz. Zekât müessesesi vardır.
Faizle bankalarda servetler şişerken, üretimi, sanayiyi durdurmak, vergilerle halkın sırtına binmek ne kadar medeni bir çözüm değil mi?
8 kişinin servetinin 3,5 milyar insanın yani dünyanın yarısının mal varlığına eşit olduğu kapitalist demokrasi için zekât müessesesi ve faizin yasaklanmasının tercümesi, koruduğunuz kapital sahiplerinin etinden et koparmaktır. Onlar semirirken, halkın aç kalması batıl nizam için daha efdal ve ahlakidir değil mi?
Türkiye’de ise %20’lik azınlık gelirlerin yarısını bölüşürken, geri kalan yarısını da nüfusun %80’inin bölüşmesi ne kadar da adildir? Necip Fazıl’ın dediği gibi; “Bu taksimi kurt yapmaz, kuzulara şah olsa”…
İşte övdüğünüz demokrasinin eseri. Önce zihinleri zehirliyor, sonra da siyanürle bedenleri…