İstanbul seçimlerinin sonuçları sistem tartışmalarını yeniden siyasetin gündemine getirdi. Muhalefet liderleri Kılıçdaroğlu, Akşener ve Karamollaoğlu parlamenter sisteme geri dönülmesi için çağrı yaptılar ve yeniden sistem tartışmasını gündeme getirdiler. AK Parti Cumhurbaşkanlığı sisteminin birtakım eksiklikleri olduğu zımnen kabul edip eksikliklerin giderilebileceğini ve yeni sitem ile yola devam edileceğini söyledi. İktidarın ittifak ortağı Devlet Bahçeli ise 23 Haziran seçimlerinden alınan mağlubiyet sonrası sistem tartışmasını kamuoyunun önünde yapmanın muhalefetin değirmenine su taşımak olduğunu ifade ederek AK Parti kurmaylarına uyarı yaptı.
23 Haziran İstanbul seçimlerinden aldığı yüksek oyun motivasyonu ile İngilizci eski Parlamenter sisteme dönüş çağrısı yapılması CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı açısından elbette bir fırsat olarak değerlendirilebilir. İster eski sisteme dönülsün isterse dönülmesin, CHP bu yönde bir kamuoyu oluşturarak yeni sistemin açıklarını, eksiklerini dolayısıyla da İktidar partisinin başarısızlıklarını kamuoyunda açıkça masaya yatırmış olacak. Bu durum AK Parti ile MHP’nin Cumhur İttifakında da tahribatlara neden olacaktır. Dolayısıyla yeniden sistem tartışmalarının yapılması İngilizci Millet İttifakının her şekilde karına gibi görünüyor. Bu tartışmaların yapılması muhalefet partilerine yönelik siyasi desteğin artmasını da sağlayabilir. Ancak iktidar partisi olan AK Parti ve Cumhurbaşkanı Erdoğan için durum böyle değil. 23 Haziran’da alınan ağır yenilginin siyasi psikolojik travmalarından kurtulmak kolay olmayacak gibi. Zira 25 yıl önce SHP’den yani aslında CHP’den alınmış İstanbul’un bugün kaybedilmesi ve geriye CHP’ye verilmesi travması kolay atlatılacak bir durum değil. İnanın İstanbul’u CHP değil sağ merkez bir parti kazanmış olsaydı durum AK Parti için bu sarsıcı etki oluşturmazdı. Ama bir gerçek te var ki Türkiye’de sağ merkezde AK Parti’nin kendisinden başka bir parti yok. 23 Haziran mağlubiyeti sonrası parti içi çalkantıları, yaşanacak bölünmeleri, yeni partilerin kurulmasını da düşündüğümüzde AK Parti açısından sürecin daha da zor olduğunu söyleyebiliriz.
Aslında ben, bu makalenin ana temasını sistem tartışmasını kimin kazanacağı konusundan ziyade Müslümanlar olarak bizim bu tartışmanın neresinde olacağımız konusuna odaklayacağım. Zira onlar bu tartışmayı açarak ve bize sadece iki alternatif sunarak başka her şeyin üstünü örtmeye çalışıyorlar. Ya Parlamenter sistem ya da Başkanlık sistemi… Bu ikisinden hariç başka bir şeyi gündeme almıyorlar. Biri güçlendirilmiş parlamenter sistem diyor diğeri eksikleri giderilmiş, aksaklıkları halledilmiş başkanlık sistemi diyor. Aynı zamanda onlar bu tartışma yaparken halktan, halkın sıkıntılarından ne kadar kopuk ne kadar uzak olduklarını da gösteriyorlar. İnsanlar geçim sıkıntısı yaşarken, borçlarını ödeyemiyorken, işsizlik had safhaya ulaşmışken iktidarıyla muhalefetiyle onlar sistem tartışması yapıyorlar.
Örneğin şunu hiç dile getirmiyorlar; Başkanlık sistemi geldi, ekonomik krizler bitti mi, fakirlik azaldı mı, işsizlik son buldu mu, fiyatlar düştü mü, faiz kalktı mı, kumar, fuhuş, uyuşturucu ya da başka sorunlar çözüldü mü? Ya da Parlamenter sisteme yeniden dönülse ne olacak, bu saydıklarımıza dair Parlamenter sistemin önerdiği çözümler neler? Hiçbir şey… Onlar sadece kendilerine yakın olan Batılı efendilerinin siyasi, ekonomik çıkar ve nüfuzlarını daha hızlı elde edebilmeleri için bu sistemlerde ısrar ediyorlar. Bu sistemlerin birinin diğerine halkın karına dair bir üstünlüğü yok.
Bu süreçte Müslümanlar olarak bizim görmemiz gereken şey şudur; bu sistemler insanların sorunlarını çözemiyor. Bu sistemlerin her ikisi de sorunları çözmeye dönük getirilmiş ve uygulanmış sistemler değil. Aksine birisi -Parlamenter sistem- Avrupa tarafı olan İngilizlerin siyasi nüfuzlarını sürdürmüş, çıkarlarına hizmet etmiştir. Diğeri -Başkanlık sistemi- ise Amerikalıların siyasi nüfuzlarını kuvvetlendirmek ve çıkarlarına hizmet etmek için geliştirilmiş ve uygulamaya konulmuştur. Bu sistemlerin hiçbiri Müslümanların mutfağında pişirilmedi. Bunlar bize ait olmadığı gibi bunların hazırlanıp servis edildiği mutfak ta bizim mutfağımız değil.
23 Haziran seçimleri sonrasında oluşan siyasi atmosfer üzerinde sistem tartışmasını değerlendirdiğimiz de şunu görüyoruz; 30 küsur yıllık Erbakan ve Millî görüş siyaseti, yaklaşık 20 yıllık Erdoğan ve AK Parti siyasetinin Müslümanları getirdiği nihai son, büyük bir fiyasko ve koca bir hüsran… 50 küsur yıllık bu mücadelede bu partiler ve liderleri Müslümanların önüne İslami olarak siyasi ne koyabildiler. Müslümanlara ne verebildiler. Seçimi kaybeden AK Parti kurmayları nerede yanlış yaptık diye geriye baktıklarında neyi görüyorlar, neyi dillendiriyorlar? Başkanlık sisteminin eksikleri ve aksayan yönlerini…
Ve geldiğimiz noktada bugün Müslümanlar neredeyse yine Hilafeti yıkan, İslam’a düşman bir partiye CHP’ye ve onun İstanbul adayına bel bağlar hale geldiler. Açıkça söylüyorum hem Erbakan hocanın hem de talebesi Erdoğan’ın yürüttüğü bu gayri İslami demokratik siyaset, Müslümanları düşmanlarına oy verir hale getirdi. 23 Haziran seçim sonuçları daha başka nasıl okunabilir?
Bir ülke de Cumhuriyet rejiminin on yıllarca zulmettiği, katlettiği, öteki olarak gördüğü Müslüman Kürt halkı bugün kalkıp o rejimin kurucu partisi olan CHP’ye oy veriyorsa, sözüm ona “İslamcı” partiler, siz bu Müslümanlara hiçbir şey verememişsiniz, sorunlarına çözüm bulamamışsınız demektir. Önlerine İslami bir proje bir fikir koyamamışsınız demektir. Mesele yol, köprü, havalimanı yapmak meselesi değil mesele kalplerin ve gönüllerin yapılması meselesidir. Bunu ise içinde çalıştığınız mutfakta yapamazsınız. Çünkü o mutfakta ne tür bir yemek yapılacağına siz değil şefleriniz yani efendileriniz karar veriyor. Ayrıca arkanızda öyle kötü bir tecrübe bırakıyorsunuz ki, İnsanlar, Müslüman olmanız, İslami söylemleri dilinizden düşürmemeniz sebebiyle sizin yönetiminizi İslami bir yönetim gibi görüyorlar ve bu nedenle kötü yönetiminizi İslam’a mal ediyorlar.
Yarım yüzyıl önce rejimin sahipleri Müslümanları laik demokratik bu sisteme entegre etmek için, “gelin sizde parti kurun, çalışın halktan oy isteyin, kazanırsanız siz yönetin” dediler. Siz parti kurdunuz, İslam’a hizmet edeceğiz diyerek Müslümanlardan oy istediniz, onları bu İslam dışı sistemin içine soktunuz. Sonra iktidara geldiniz ama İslam’dan zerre bir şey uygulamadınız, İslam’a hizmet etmediniz. Özetle laik demokratik bu düzeni Müslümanlara daha çok sevdirme görevini ifa ettiniz. Şimdi o rejimin sahipleri ne diyor biliyor musunuz; “biz size fırsat verdik ama siz yönetme işini bilmiyorsunuz, yönetemiyorsunuz, biz sizi gütmeye devam edeceğiz.” Aynen böyle diyorlar.
İşte Erbakan Hoca ile başlayıp, Erdoğan ile bugünlere gelen -eğer ismine “siyasal İslam” denilirse- siyasi çalışmaların geldiği nokta burasıdır. İnşaAllah Müslümanlar gelinen bu durumdan tecrübe ve dersler çıkaracaklar. Temelleri İslam akidesine dayalı İslami siyasi çalışmalara yönelecekler, laik Kemalistlerin köhnemiş parlamenter sistemine, içinde ne olduğu belli olmayan liberal demokratların başkanlık sistemine bir alternatif olarak İslam’ın yönetim sistemini yani Raşidi Hilafet’i ümmete sunacaklar.
Evet, "Müslümanlar olarak biz bu sistem tartışmalarının neresindeyiz?" demiştik makalenin başında, biz bu sistem tartışmalarının dışında değiliz bizatihi içindeyiz. Ama ne Parlamenter sistemin ne de başkanlık sisteminin yanında değiliz biz bu ikisinin de karşısındayız. Ve diyoruz ki, eğer bir sistem tartışması istiyorsanız haydi hodri meydan! Sizin istediğiniz ve belirlediğiniz bir kanalda, kamuoyuna açık bir şekilde sistemleri masaya yatıralım. Siz tarafı olduğunuz İngiliz Parlamenter sistemi veya da Amerikancı Başkanlık sistemini getirin. Biz de tarafı olduğumuz İslam’ın yönetim sistemi olan Hilafeti getireceğiz. Siz siyasi fikirlerinizi ve projelerinizi ortaya koyun bizde kayacağız. Sistemlerinizin fasit ve bozukluğunu tek tek açıklayacağız. İddialarınızı tek tek çürüteceğiz. Var mısınız? Haydi, hodri meydan!