ŞAH FIRAT OPERASYONU’NUN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ!
24 Şubat 2015

ŞAH FIRAT OPERASYONU’NUN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ!

Türkiye pazar sabahına Süleyman Şah Saygı Karakolu’na düzenlenen tahliye operasyonuyla uyandı. Operasyonla ilgili detaylar art arda haber merkezlerine düşerken Başbakan Ahmet Davutoğlu Genelkurmay Karargâhında basın mensuplarına son gelişmeleri aktardı. Yine her zaman olduğu gibi bu operasyon sonrasında muhalefet partileri iktidarı eleştirdiler. Hatta bu durumun kabul edilemez olduğunu vurgulayarak bunun Türkiye açısından bir toprak kaybına sebebiyet verdiğini ve türbenin farklı bir yere naklinin zillet ve hezimet olduğunu beyan ettiler. Bu eleştiri karşısında ise iktidar ve ona yakın olan basın ve medya bu eleştirilere cevap verdiler.

Biz ise adet olduğu üzere İslam’ın penceresinden bakarak bu olayı irdelemeye çalışacağız. Burada detaylı bir siyasi analize girmemekle beraber sadece birkaç noktanın altını çizip esas konumuza giriş yapacağım. Malumunuz üzere Süleyman Şah türbesine dönük tehditler daha önceki aylara göre daha düşük iken ne oldu da bu konuda sürpriz ve hızlı bir adım atıldı? Ayrıca bu askeri operasyonun özelikle Amerika ile Türkiye arasında imzalanan ‘’Eğit-Donat’’ projesinin hemen akabinde gerçekleşmiş olması düşündürücü bir gelişme olarak dikkatlerden kaçmamaktadır. Ya da Türkiye’nin özellikle üzerinde ısrar ettiği Suriye tarafında bir güvenlikli bölgenin oluşturulması konusunda siyasi bir manevra mıdır? Onu ileride göreceğiz. Bu konuda son olarak şunu söylememiz mümkündür. O da Suriye konusunda Amerika ve Türkiye’nin yeni bir siyasi aşamaya geçtiği gözlemlenmektedir.

Esas konumuza dönecek olursak biz ısrarla Suriye, Filistin ve diğer işgal edilmiş İslami toprakların kurtuluşunun esasi çözümünün Hilafet Devletini kurmak ve İslam ümmetinin ordularının gönderilmesinin gereğinden bahsettiğimizde özellikle bir takım çevreler bizi hayalci olmakla ve reel politik düşünmemekle ithamda bulundular. Demek ki bu operasyon bizlere bir kez daha gösterdi ki, istenildiği takdirde ordularını Suriye topraklarına gönderebiliyorlar. Ya da sömürgeci kâfirlerin çıkarları söz konusu olduğunda yine İslam Ümmetinin ordularını kâfirlerin hizmetine sunmak için harekete geçirmekte tereddüt dahi etmiyorlar. Aynen geçmişte Kore’de ve şu anda Lübnan ve Afganistan’da olduğu gibi. Demek ki birilerinin söylediği gibi bizler hayalci değilmişiz. Bu söylediklerimden yanlış bir çıkarımda bulunulmasın. Tabii ki bir devletin vatandaşlarının can ve mal güvenliği söz konusu olduğunda devlet gerekeni yapacaktır. Fakat mübarek Suriye kıyamı başladığından bugüne kadar onlarca kez oradaki Müslümanlar kendilerine yardım etmeleri için Türkiye’den yardım istediler. Hatta Banyas katliamı olmadan önce Banyas’ın ileri gelen şahsiyetleri dönemin Başbakanı olan Erdoğan’dan bu katliamı engellemesi için yardım talebinde bulundular. Fakat Erdoğan bu çağrılara ve feryatlara her defasında kulağını tıkadı. Onları çaresiz bir şekilde yüzüstü bıraktı. Çağrılarına icabet etmedi. Peki, devamlı olarak Suriye’dekiler için kardeşlerim dediği Müslümanları niçin her daim yalnız bırakmıştır? Yoksa tahliye ettiği otuz sekiz vatandaşının canı ve kanı katledilen onlarca Müslümanın kanı ve canından çok daha mı üstündü? Bu nasıl bir kardeşlik anlayışı? Bu nasıl bir Allah korkusu? Hani dünyadaki tüm mazlum Müslümanların canı ve malı senden sorulurdu? Her seçim sonrasında yapmış olduğun balkon konuşmalarında devamlı olarak bu konuya vurgu yapmana rağmen söylediklerinin süslü bir slogandan öteye geçemediğini gördük. Bir lider halkını nasıl aldatır? Halkına karşı nasıl yalan söyler? Allah’tan kork Ey Erdoğan…

Meselenin diğer bir yönüne gelecek olursak, Türkiye’nin bu operasyondaki tutumu ile İran’ın Suriye’ye müdahale etmesi gerekçeleri arasında fazla bir farkın olmadığını görüyoruz. İran ve onun mezhepçi olan partisinin sözde bir takım teröristler tarafından Suriye’deki Şii türbelerine saldırılıyor iddiası ile Suriye’ye müdahale etmesi ve yine aynı şekilde Türkiye’nin de Suriye topraklarında bulunan Süleyman Şah türbesine teröristler tarafından bir saldırı gerçekleştirilmesi ihtimaline binaen türbenin Suriye Eşmesi’ne naklini öngören zihniyet arasında nasıl bir fark var? Hâlbuki bunlar gerçekçi olmayan bir takım bahanelerdir. Biz ise gerçekte her iki devletin Amerikan çıkarları için bölgede mücadele ettiklerini bilmekteyiz. Şayet iktidar, ecdadın miras ve emanetini korumada büyük bir hırs göstermiş olsaydı, yaklaşık dört senedir zalim Suriye rejimi tarafından Şam ve Halep’te yok edilen tarihi mirasına sahip çıkmada ve onu sahiplenmede aynı hassasiyeti göstermiş olurdu. Bununla beraber ayrıca ne zamandan beri bu türbeler Müslümanların kanından ve canından daha kutsal olmuştur? Hâlbuki Müslümanın kanı Allah katında Kâbe’den daha değerlidir. Ya da sizler Rasulullah (s.a.v)’in şu mübarek sözünü hiç mi duymadınız? Rasulullah (s.a.v) bir gün Kâbe’ye bakarak: مَا أَعْظَمَ حُرْمَتَك وَمَا أَعْظَمَ حَقَّك ، وَالْمُسْلِمُ أَعْظَمُ حُرْمَةً مِنْك ، حَرَّمَ اللَّهُ مَالَهُ ، وَحَرَّمَ دَمَهُ وَحَرَّمَ عِرْضَهُ وَأَذَاهُ ، وَأَنْ يُظَنَّ بِهِ ظَنَّ سُوءٍ “Senin dokunulmazlığın ne kadar da büyüktür. Senin hakkın ne kadar da yücedir. Bir Müslümanın dokunulmazlığı ise seninkinden daha üstündür. Allah, onun; malını, kanını, namusunu, ona eziyet edilmesini ve hakkında kötü zanda bulunulmasını haram kılmıştır,” buyurmuştur.

Başka bir hadiste ise Rasulullah (s.a.v) Müslümanın öldürülmesini Kâbe’nin yıkılmasından daha üstün tutmuş iken nasıl oluyor da bu tür türbeler Müslümanların canından ve kanından daha üstün bir konuma getiriliyor? Bu söylediklerim sevgili okuyucularım açısından sakın yanlış anlaşılmasın ve farklı bir anlam yüklenilmesin. Bizler Köklü Değişim camiası olarak ümmetin kutsallarının korunması üzerinde ne kadar hırslı olduğumuzu bizi takip edenler bilir. Ben sadece dikkatlerinizi farklı bir noktaya çekmek istedim. Bugün dünyanın her tarafında Müslümanların kanları oluk oluk akıtılırken, kutsalları ayaklar altında çiğnenirken ve Müslüman bacılarımızın namusları kirletilirken yerlerine çakılan ve kışlalara hapsedilen bu ümmetin ordularını bu yöneticiler niçin harekete geçirmez? Niçin ani bir operasyonla zalim Esed’e haddi bildirilmez? Niçin Filistin’in kutsalları için insansız hava uçakları ve zırhlı birlikler harekete geçirilmez? Niçin? Niçin?

Son bir noktaya değinerek makaleme son vermek istiyorum.

İktidar yetkilileri sözde ecdadımızın mirasına veya emanetine sahip çıktıklarını beyan ederek toplumda bir algı operasyonu gerçekleştirmektedirler. Peki, şu anda katledilen, diyarlarından sürülen veya kendi vatanlarında garip olan Müslümanlar, iman etmiş olduğunuz Allah ve Resulünün sizlere emaneti değil midir? Şayet ecdadın miras ve emanetlerine sahip çıkmak istiyorsanız ve bu konuda gerçekten samimiyseniz; o halde gayri İslami olan Başkanlık sisteminin yerine Müslümanların bütün emanetlerini ve kutsallarını koruyacak, onlara kalkan olacak ve ecdadınızın devleti olan Hilafet devletini ilan edersiniz. İşte ancak bu şekilde ecdadınızın miras ve emanetine sahip çıkmış olursunuz. Yoksa özde olmayıp sadece sözde kalan söylemleriniz ve göstermelik bir takım icraatlarınız artık inandırıcılıktan çok uzaktır.

@yilmazcelik69