Son bir kaç aydır dünya gündemi Rusya ile Ukrayna arasındaki gerginlik ile meşguldü. Özellikle Rusya’nın sınıra yoğun bir şekilde asker konuşlandırması ile yeni bir süreç başladı. Tüm hazırlıklarından sonra Rusya tüm dünyanın gözü önünde işgale başladı ve şuan sıcak çatışmalar Ukrayna’nın birçok kentinde devam etmektedir.
Savaş’ın siyasi nedenleri, ülkeler arasındaki denge ve çatışmanın boyutları elbette analiz[1] edilmeye muhtaç konular, lakin ben bu savaşın bizlere gösterdiği farklı bir duruma dikkatleri celbetmek istiyorum.
Malumunuz; Rusya tarih boyunca savaşlarında herhangi bir ölçü ve değer tanımadan savaştığı ülkenin altını üstüne getirmekle meşhurdur- gerçi İslâm’ın kıtal(savaş) anlayışına sahip olmayan her devlet için bu durum söz konusudur; savaşlarında hiçbir ölçü, değer ve yargı tanımadan insanları hunharca katletmektedirler-.
İslâm Devleti’nin savaşlarında ise birçok faktör gözetilmektedir. Zira Hilâfet Devleti, ülkelerin zenginliklerini sömürmek, kendi topraklarını genişletmek ya da başka bir sebepten değil, sadece ve sadece “İslâm risaletini” dünyaya taşımak için savaşır. Ve bu savaş, dünya halklarının bu hak dini öğrenmesinin önündeki maddi güçlere karşı yapılır. Yani İslâm, dini tebliğ etmek için, bu tebliğe engel olan devletin ya da oluşumların askeri ve yönetimi ile savaşır. İslâm, savaşmayan, eline silah alamayan halklara karşı savaşmaz. Hatta bu dinen caiz değildir. Zira davetin önündeki engel halk değil halkın bu daveti işitmesini engelleyen yönetici ve bu yöneticiler uğruna savaşan askerlerdir.
İslâm’ın savaş siyasetinin bir cüzüne temas ettikten sonra, yaşanan Ukrayna-Rusya savaşında Rusya, savaşın ilk anlarında sivil halkı ve yerleşim yerlerini hedef almıştır. Çoluk-çocuk, genç-yaşlı ayrımı yapmadan sivil halka ateş açmıştır. Gerçekten de yaşananlar savaş hukukuna göre kabul edilecek cinsten değildir.
Rusya’nın sivil halkı bombalamasına tüm dünyadan tepkiler yağmakta, Avrupa ülkeleri sığınmacılara kapıları açarak vize şartını kaldırmakta ve Rusya’ya yaptıklarından dolayı kavlî ve fiilî tepkiler verilmekte, hatta bunun için ülkeler sıraya girmektedir. Başta ABD olmak üzere tüm dünya ülkeleri bu yapılanlara şiddetle karşı çıkmakta ve Rusya’ya güçleri oranında ültimatom vermektedirler.
Baştan, bu yapılanlara karşı olduğumuzu ve gerek işgallere gerekse sivil halkın öldürülmesine elbette sıcak bakmadığımızı belirtmek isterim. Zira dinimiz, haksız bir şekilde yapılacak bu gibi saldırıları yasaklamaktadır.
Lakin buradan, başta ABD olmak üzere tüm dünya devletlerine seslenmek istiyorum: Yüz yıldır Ortadoğu’da yanan ateş ve ölen milyonlarca Müslüman için verilmeyen tepki ne oldu da Ukrayna verildi! Gasıp Yahudi varlığının kurulduğu günden beridir kutsal beldelerimizi işgal edip mübarek Filistin bölgesinde on binlerce kardeşimizi şehit etmesine, binlercesini hapislerde işkencelerden geçirmesine ve tüm bunları dünyanın gözü önünde yapmasına dünyadan tepki neden gelmedi! Neden kimse bu yaşananlara sözlü ve fiilî olarak tepki göstermedi! Kısacası, zalime karşı neden “dilsiz şeytan” olundu?
Yıllardır zalim Çin Devleti Doğu Türkistan beldemizi işgal edip akla hayale gelmeyen zulümleri yaparken -sözüm ona- medeni(!) dünya neredeydi! Neredeydi, son dakika haberlerinde zulüm gören kardeşlerimiz!
Uzak değil, on yıldan fazladır Suriye’yi yer ile yeksan eden Esad rejimi-İran-Rusya şeytan üçgenine karşı dünya nerede? Putin’e “katil” diyenler, Rakka, Halep, Musul’da Putin’in yaptıklarına neden sessiz kaldılar? Savaşın haritadan sildiği bölgeler için dünya örgütleri ve -sözüm ona- insan hakları neredeydi? Aynı Rusya değil miydi; okulları, hastaneleri ve ibadethaneleri bombardımana tutan? Ukrayna’da verilen haklı tepki ne oldu da Müslümanlar için verilmiyor?
ABD değil miydi; Irak’ta 2 milyona yakın Müslümanı katleden ve bunu tüm dünyanın gözü önünde yapan? ABD şimdi mi “savaş karşıtı, barışın savunucusu” oldu?
Endonezya’dan Fas’a İslâm ümmetinin coğrafyasında yaşanan zulümlere karşı kör ve dilsiz kesilenler, şimdi savaş ve katliamlara karşı oldular. Hayır, hayır! Bu insanlık ve merhamet değil; bu, ikiyüzlülüktür!
Aslında tüm bunlar bize Rabbiminiz şu ayetlerini hatırlatıyor:
“Sen onların dinlerine uymadıkça Yahudiler de, Hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır.”[2]
“Onlar, size zarar vermekten, kötülükte bulunmaktan geri kalmazlar, sizin zahmete düşmenizi dilerler. Düşmanlıkları, ağızlarından dökülen sözlerden açıkça belli olur, yüreklerinde gizledikleri düşmanlıksa daha da büyüktür. İşte, aklınızı başınıza almanız için size bu delilleri açıkladık.”[3]
“Şüphe yok ki kâfir olanlar, mallarını ancak halkı Allah yolundan alıkoymak için harcarlar.”[4]
Tüm bunlar, talan edilen şehirler, akan kan ve katledilenlerin Müslümanların canları ve malları olduğunda medeni(!) Batı’nın; yaşananları umursamadığını, Müslümanları kendi hâllerine ve azgın kâfirlerin insafına terk ettiğini göstermektedir. Lakin akan bir damla kanın, Müslümanlar haricinde birine; bir Yahudi, bir Hıristiyan ya da bir Budist’e ait olduğu zaman tüm dünya ayağa kalkmakta ve bunun hesabını sormaktadır.
Umulur ki dünya arenasında yaşananlar, başta Müslümanların beldelerinin başlarındaki yöneticilerin ve sonrasında da İslâm ümmetinin idrakini açar ve tüm dünyaya sloganik değil, hakiki huzur ve refahı getirecek olan İkinci Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasına vesile olur.
[1] Detaylı İslâmi analiz için; https://www.hizb-turkiye.com/ukrayna-krizinin-gercekligi-boyutlari-ve-motivasyonu_d784.html
[2] Bakara Suresi 120
[3] Âl-i İmran Suresi 118
[4] Enfal Suresi 36