Reina’da Bizim Ne İşimiz Var?
04 Ocak 2017

Reina’da Bizim Ne İşimiz Var?

Polislik zor meslek; Suriye’de Müslüman kardeşlerini katleden Rusya’nın Büyükelçisi’ni öldürürsün, “terörist” olarak yaftalanırsın, “emir kulu” olman hasebiyle bazen bir “fuhuş evi” önünde, bazen de bir gece kulübü önünde nöbet tutarken öldürülürsün, “şehit” olursun…

Son katliam hadisesi de işte tam böyle…

Sosyetenin meşhur “eğlence” mekânı “Reina” adlı gece kulübünde gerçekleşen silahlı saldırıda 39 kişi hayatını kaybetti. Bunlardan biri de kapıda görevli olan polis kardeşimiz… İçerde yeni yıla eğlenerek girmeyi tercih eden insanların birçoğu da maalesef ki bu halkın çocukları… Yaralıların hastaneye gelen ziyaretçi profilinden anlıyoruz ki, burada yaralananların ve ölenlerin birçoğunun yakınları başörtülü/başörtüsüz Müslüman kadın ve Müslüman erkekler…

Yani yine bu profilden anlıyoruz ki bu halkın gençleri doldurmuş bu mekânları… Bunlar ne için bir arada derseniz; yiyip-içip-eğlenip-sarhoş olmak için… 2017’ye Batılı eğlence tarzında, Batılı bir mekânda girmek için buraları doldurmuş bu insanlar…

Allah’ın sınırlarından uzaklaşalı bu kadar çok mu oldu dersiniz… Haramları-helalleri hesaba katmayalı… Gençlerimizi vahşi kapitalizmin, zelil kılıcı demokrasinin kucağında unutalı, bu kadar çok mu oldu dersiniz!

Aslında zamansal düzlemde bakacak olursanız “çok”, zihinsel düzlemde bakacak olursanız “hızlı” oldu, olanlar. İnsanımızı Batılı fikirlerle inşa etmeye, toplumumuzu sömürgeci kâfirlerin ideolojileriyle dizayn etmeye başladığımız içindir ki, çocuklarımız, gençlerimiz birer “özenti kurbanı” olur hale geldiler. Bence bu, bedenlere sıkılan kurşunlardan daha tehlikeli bir katliam halidir! Ve bizi bu “hal” üzere bırakanlar, bırakmak isteyenler, bu “hal” üzere bir hayat sürmemiz için de her türlü enstrümanı kullana(cak ola)nlardır.

Memleketin dört bir yanında bombalar patlatılıp katliamlar yapılırken, bunların arkasında olduklarında hiçbir kimsenin şüphesi olmayan -sömürgeci kâfir ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, gasıp “İsrail” gibi- devletler ve bunların büyükelçilikleri ile ilişkilerin devam etmesi ne ile izah edilebilir ki…

Celladına âşık bir sistemin yapı taşları “made in Batı” ise siz, hem tetiği çeken eli hem de silahı veren eli öpersiniz de bu aymazlığı kendinize bile izah edemez bir hale gelirsiniz, zamanla…

İşte yollar, köprüler, metrolar yapan; bu yapılanların parasını halktan alan ve bunu da insanlara bir lütuf gibi pazarlayan İktidarlar, bir üst cümledeki tasvirin ete-kemiğe bürünmüş halidir, maalesef!

Başbakan Yıldırım, Salı günü yapılan Grup toplantısında ABD’ye ağzını açıp gözünü yumarken, Hükümetinin düştüğü traji-komik hali hiç düşünmedi sanırım. Zira stratejik ortaklık ve dostluk mesajlarının gırla gittiği repliklerin henüz kulaklarımızdaki çınlaması dinmedi daha… Hatta gerek Fethullah Gülen’in iadesi ve kendilerine nispet edilen darbe girişiminin ardından ABD’ye ettikleri teşekkürü, gerekse de PKK artığı PYD/YPG ile ABD’nin stratejik işbirliğine dair “yaptırımsızlığını” da unutmuş değil zihinlerimiz. Hal böyleyken, “dostlar alışverişte görsün” kabilinden söylemler anca, hazmetme kapasitesi “çıkar”a endeksli olanlarda caridir, hadiselere derin bakanlarda değil.

Burası İktidarın, ABD ve diğer sömürgeci devletler karşısındaki iktidarsızlığı kabilinden idi. Şimdi ise bir örnek üzerinden, Hakla batılı karıştırma çabasına odaklanacak, bu makale inşallah…

Chicago'da Amerikalı Müslüman toplumlarını bir araya getiren MAS-ICNA Kongresi'ne onur konuğu olarak katılan Kadın ve Demokrasi Derneği (KADEM) Genel Başkan Yardımcısı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, Kongre’nin açılışında “Ümmetin Karşılaştığı Sorunların Üstesinden Gelmek: Türkiye Örneği” başlıklı bir konuşma yaptı. Bayraktar konuşmasında, “Türkiye tüm dünyaya sekülerizm, demokrasi ve İslam'ın yan yana yaşayabileceğini gösterdi. Diğer Müslüman milletlere değişim ve daha iyi bir geleceğin sağlanabileceği konusunda ilham kaynağı olduk.” dedi.

Ne demiştik hatırlayalım: Celladına âşık bir sistemin yapı taşları “made in Batı” ise siz, hem tetiği çeken eli hem de silahı veren eli öpersiniz de bu aymazlığı kendinize bile izah edemez bir hale gelirsiniz, zamanla…

“Ümmetin gençlerinin Reina’da ne işleri vardı?” diyecek olursanız cevabını Sümeyye Hanım’ın sözlerinde bulabilirsiniz. Çünkü ona göre “İslam, Demokrasi ve sekülarizm/laiklik ile birlikte yaşayabilir ve Türkiye buna en güzel örnektir.”

Dolayısıyla, gençlerin Reinalarda, fuhuş evlerinde, LGBTİ arayışlarda, kumar masalarında/sıralarında, bölücü unsurlarda, uyuşturucu ortamlarında bulunmalarında sorun yok, zira bunlar bize Demokrasi ve Laikliğin “nimetleri”!

Elinde bira şişesi, başında başörtüsü ile pozlar veren, hayâ sahibi her bir kimseyi utandıracak düzeyde galiz küfürler savuran İmam Hatipli kızlarımızın varlığı, “değişim ve daha iyi bir geleceğin ilham kaynakları”.

Bu satırları yazarken, meşhur ayakkabı kutuları hakkında soru soran muhatabına, muhterem bir Hocamızın verdiği cevap geldi aklıma:“Değirmen sele gitmiş cakcaklısını (şakşaklısını) arıyorsun; adamlar demokrasiyle hükmediyorlar, sen kalkmış bana ayakkabı kutuları meselesi doğru mudur, diyorsun!

Doğru aslında… Müslümanların memleketinde Demokrasi, laiklik pazarlanacak kadar fütursuzlaşılmışsa, Reina’da ya da memleketin herhangi bir yerinde katledilen onlarca gencin esamisi okunmaz. Zira bu halkın ve hatta ümmetin tamamı Batılı fikir ve mefhumlarca iğfal ediliyor, katlediliyor. Zihin dünyamızda yapılan bu ağır tahribatın, tahrifatın yanında onlarımız, yüzlerimiz, binlerimizin bedenleri katledilmiş çok mu?

Cevabını arayacağımız basit soru şu: Bizler, Rabbimizin va’zettiği ulvi değerler için hayatını feda etmeye adanmış gençler iken, nasıl oldu da Reinalarda katledildik?

Twitter: @ahmetsivren