Yaklaşık iki haftadır Türkiye sınırındaki Rasulayn (Serikaniya)’da PYD (Demokratik Birlik Partisi)’nin silahlı güçleri ile Esed rejimine karşı mücadele eden muhalif guruplardan Nusret Cephesi arasında çıkan çatışmalar, ulusal ve dünya basınında yoğun bir şekilde ve aynı zamanda saptırıcı ve bilgi kirliliği içinde işlenmektedir.
Bir yandan, Suriye’de diktatör, İslam düşmanı Baas yönetimini devirmek için diğer İslami gruplar ile mücadele veren Nusret Cephesi’ni, El-Kaide’ye olan yakınlığından dolayı küresel anti İslam çevrelerince dünya kamuoyunda El Kaide hakkında oluşturulan olumsuz yargılar içinde boğma çalışması yürütülmektedir. Diğer yandan da Suriye devrimini, iç savaş, kardeş kavgası, özerk yönetim, çete saldırıları vs. kavram ve söylemler ile sekteye uğratma çalışması yürütülmektedir.
İki buçuk yıldır, Esed rejimi ve ona doğrudan veya dolaylı yollardan destek veren devletlerin destekleri ile işledikleri katliam, zulüm, tecavüz ve insanlık normlarını fersah fersah aşan bin bir türlü zulümler görmezlikten gelinmektedir. Yaşanan bunca vahşet şimdiye kadar bazılarının umurunda değilken son günlerde gelişen olaylar üzerinden Suriye’deki muhalifler karalanmakta ve yoğun bir diplomasi yürütülmektedir.
Suriye’de yaşanan sürecin daha başlarında, Esed rejiminin Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı bölgelerden askeri varlığını çekip, oraları aniden bir otorite boşluğu ile baş başa bırakırken, aslında ileriye dönük yani bu günlerde yaşanan olayların yaşanması için yapılan bir hamle olduğu bütün siyasi analistlerce değerlendirilen bir mesele idi.
Suriye’deki Kürtler üzerinde askeri ve siyasi anlamda hangi hareketlerin etkili olduğu ve bu otorite boşluğunu dolduracağı hususu da bilinen bir gerçekti.
Suriye’de yaşayan Kürtlere baktığımızda, onları temsil etmeye çalışan siyasi oluşumların, Suriye gerçekliği göz önünde bulundurulduğunda kendi hallerine bırakılmaları mümkün değildir.
Suriye’nin birçok şehrinde bulunmalarına rağmen Kürtler, yoğun olarak Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye sınırına yakın şehirlerde yaşamaktadırlar. Kürt ulusalcılara göre buralar ‘Rojava’ yani Batı Kürdistan’dır. Suriye’de yaşayan ve bir buçuk milyon civarında nüfusu olan Kürtler de Esed rejiminin zulmünden yeterince payını almışlardır. Hatta Suriye’de yaşayanlardan daha fazla mağdur edilmişlerdir. Öyle ki Suriye’de yaşayan Kürtlere vatandaşlık ifade eden kimlik dahi verilmemiş ve devlet hizmetlerinden mahrum bırakılmışlardı. Bu bağlamda Suriye’deki Kürtler, ulusal bilinç ve siyasi mücadele açısından Irak’ta ve Türkiye’de bulunan Kürt hareketleri kadar tecrübe edinememişlerdir.
Suriye Kürtlerinin oluşturduğu siyasi oluşumların sayısı ondan fazladır. Bunlardan bazıları daha yerel ve bağımsız olmaya çalışırken, bir kısmı Kuzey Irak ya da buradaki yaygın tabirle Güney Kürdistan’da bulunan Talabani ve Barzani partilerinin etkisi altındadır. Bu siyasi partilerden biri olan PYD’de PKK’nin etkisi altındadır. PYD nin kurulması ve gelişim sürecinin analizine girmeye gerek yok. Halihazırda PYD, kendini PKK den ayrı tutma söylemlerine rağmen, fikir, metot, hedef ve söylem ile PKK den farklı değildir.
PYD nin kime yakın olduğu, kimin etkisi ile hareket ettiği konusundan ziyade son günlerde yaptıkları ile önem arz etmektedir. Ancak Söz konusu bu durum Türkiye için, dış siyasetindeki komşu düşman devletler nakaratında yerini aldığından dolayı kendisi için hassasiyet oluşturmaktadır.
Bu hassasiyeti, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, PYD'nin sınırda kontrolü ele geçirmesiyle yaşanan gelişmelere ilişkin, "De facto durum yaratma çabası olumsuz neticelere yol açar" dedi ve "Bundan sonra da kimden hangi gruptan ve hangi gerekçeyle olursa olsun sınır güvenliğimize dönük her türlü tehdide karşı en etkin yöntem alınacak ve anında cevap verilecektir." Şeklinde açıklamalarda bulundu. Buna karşılık PYD Eş başkanı Salih Müslim, Kürtlerin Suriye'deki genel sorunlar çözülene kadar sivil bir yönetim kurmak istediklerini belirterek, "Biz istiyoruz ki, Batı Kürdistan'daki tüm inanç grupları ve farklı uluslar, farklı fikir ve ideolojiler bu yönetimde yer alsın. Çünkü biz Suriye'nin bir parçasıyız ve biz ne Suriye'nin geneli, ne de bölge için bir tehlike oluşturmuyoruz" şeklinde bir açıklama yaptı. Akabinde PYD lideri Salih Müslim, özel bir uçakla İstanbul'a geldi/getirildi. PYD liderinin iki gün İstanbul'da kalacağı ve Savunma Bakanı, Genelkurmay Genel Sekreteri, MİT Müsteşarı'nın aralarında bulunduğu bazı isimlerle gizli görüşmeler yapacağı bilgileri medyaya yansıdı.
Yapılan ve yapılacak olan görüşmelerin neticelerini ileriki günlerde göreceğiz. Ancak yukarıda da ifade ettiğim gibi, bütün bu söylemler ve diplomasi trafiği Suriye’de yaşanan vahşeti örtme ve Suriye direnişini akamete uğratma planlarından biridir. Türkiye, olayı Suriye bağlamından koparıp sınır ihlali kapsamında değerlendirirken, kendini bütün Kürtlerin sözcüsü konumunda gören KCK den de açıklamalar farklı yönde gelmektedir.
KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı’nın yapmış olduğu açıklamada geçen bazı ifadeler şöyle:
“Rojava’da Türkiye'nin desteklediği çetelerin insanlık dışı uygulamaları vicdanlara isyan ettiriyor. İnsanlığın ilk toplumsallaştığı coğrafyada bu kadar vahşi saldırı başta Müslümanlar olmak üzere tüm Ortadoğu halklarına saldırıdır. Bu saldırıların İslam adına yapılması tüm inançlı insanları derinden yaralıyor ve öfkelendiriyor.
Sivil Kürt halkının evlerini talan ediyorlar ve yakıyorlar. İnsanlara işkence yapmaktan zevk alıyorlar. İnsanlığın en kirli yüzü olan şoven ve kirli saldırılarıyla Kürtleri yerinden yurdundan ediyorlar. Bu kirlinin kirlisi savaşla özgürlüğü için direnen Kürt halkını yıldırmayı hedefliyorlar.
Bu çeteler bilmeli ki, yüzlerce sivil rehine alınarak, sivillere insanlık dışı işkence yapılarak, dünyada hiç kimsenin yapmadığı bir biçimde arabulucular vahşice katledilerek, yeni işkence türleri icat edip işkencelerden işkence beğen uygulamalarıyla korku dağları yaratarak hiçbir yere varamazlar. Bu çirkinliklerin ve vahşiliklerin içinde boğulmaktan kurtulamazlar.
Rojava halkı bu kirli savaşlara ve çirkin yüzlü çetelere karşı kahramanca bir direniş vermektedir. Kürtleri katlederek amaçlarına ulaşmak isteyenlere karşı, en zor koşullarda varlık, özgürlük ve demokrasi mücadelesinde ısrarlı olduklarını tüm dünyaya gösteriyorlar.
Tüm Kürtler Rojava Kürdistan'daki bu kutsal direnişi görerek ayağa kalkmalı, Kürt katliamcıları olan bu kirli savaşçılara gereken cevabı vermelidir. Siyasi görüşü ve inancı ne olursa olsun, tüm Kürtler katliam saldırılarına uğrayan Rojava halkı etrafında bir savunma çemberi oluşturmalıdır. Bir seferberlik halinde Rojava halkıyla dayanışma içinde olmalıdır. Rojava halkının yalnız olmadığı gösterilmelidir.”
Buna karşılık Ehrar eş-Şam İslami hareketi, Nusret Cephesi, Rasulun Torunları tugayı ve Kürt İslam tugaylarından oluşan, Rasulayn (Serkaniye'de) toplanan savaşçı gruplar imzası ile yayınlanan bildiride
şunlar yer aldı.
Şu anda Haseke ve geri kalan mıntıkalarda devrimci gruplar ve Nusayri rejim yanlısı Pkk ya bağlı Pyd arasında yaşanan savaşlar Esed rejiminin kuyrukları olan basın organlarının ve taraflı medyanın yaydığı gibi, Kürtleri hedefleyen savaşlar değildir. Ayrıca El-Bacariye’de yaşanan ve ulusal orduya bağlı 80 şebbihanın öldürüldüğü savaşlarda ulusal orduyu oluşturan aşiretlere karşı yöneltilen savaşlar değildir.
Biz Esed rejiminin fitne ve kin sokmak için faydalanmasından korkarak bazı mıntıkalara girmekten kaçınıyorduk ta ki biz ve o mıntıkalarda yaşayan halk, Esed rejiminin kuyruğu olan Pyd şebbihalarının taşkınlığını görene kadar. Pyd nin yaptığı bu zulümlerden ve şebbihalıklarından ne Kürtler ne de Araplar güvende olmadı. Hatta Pyd’nin zulümlerinden ve şebbihalıklarından Araplardan çok Kürtler sıkıntı çeker oldu. Amuda şehrinde(Kürt şehri) Pyd’nin işlemiş olduğu katliam hırsızlık gasp ve tutuklamalara bütün insanlar bizzat şahit oldular.
Ardından Pyd bu eylemlerini daha da artırdı ve devrimcilere (mücahidlere) ihanet ederek bir kaçını kalleşçe öldürdüler. Bütün antlaşma ve sözleri bozdular. Kamışlıyı kurtarmak için toplanan devrimcilerin bu halinden yararlanarak kendilerine birçok noktada cepheler açtılar. Yaptıkları bu eylemlerdeki amaçları ise sadece ve sadece Esed rejimini korumak onun yerine savaşmak ve Kürtleri Arap kardeşlerine karşı iğrenç bir savaşa sürüklemektir. Tüm basiret sahiplerine açıkça görülüyor ki Nusayri rejimden gelen emirlerle mıntıkadaki halkın (Kürtler-Araplar) arasına fitne tohumları ekilmek isteniyor.
Herkes bilsin ki biz ancak rejim ve şebbihalarının zulmüne karşı koymak için harekete geçtik. Savaşımızda Kürt veya Arap ayrımı asla yapmayız. Mücrim Nusayri rejime yardım eden herkes bizim ve diğer devrimci gruplar için meşru hedeflerdir. Ayrıca şuna da herkes şahiddir ki Kürtler gerek özgür Suriye ordusunda olsun gerekse diğer devrimci gruplarda olsun çok büyük bir sayıdadırlar ve beraberce aynı hendeklerde aynı saflarda Esed rejimine ve şebbihalarına (bu şebbihalar ister ulusal ordu isterse halk himayet güçleri olarak isimlendirilsinler) karşı savaşlara dalmaktayız.
Suriye’de PKK’nin ve PYD’nin Esed rejimi ile olan dostane ilişkileri gizli değildir. Ayrıca Esed’in bunca zaman içinde yapmış olduğu zulümlerde PKK nin Esed’e taraf olduğu da bilinmektedir. Doğal olarak Esed’e karşı mücadelede bulunan İslami gruplara karşı bırakın tarafsız kalmayı yayın organlarında hep karalama yoluna gitmiştir. Ayrıca, bugüne kadar Kürt halkı arasında yaymış olduğu bir söylem vardır. Bu söylem; Kürt halkının maruz kaldıkları zulmün temelinde İslam olduğudur. Egemenliklerinin altında bulundukları Türk, Fars ve Arap milletlerinin Kürtleri hep İslam ile sömürdüklerini iddia etmiş, dolayısı ile İslam’a karşı bir antipati oluşturmuşlardır. Küresel Kapitalizmin ve ulus devletlerin zulümlerini İslam’a mal ettikleri gün gibi ortadadır.
Diğer taraftan, İslam düşmanlarının Müslümanları terörist lanse etmek adına yapmış oldukları çalışmalar dünya kamuoyunda kayda değer bir karşılık bulmuştur.
Yayınladıkları kafa kesme video görüntüleri ile Afganistan, Pakistan, Keşmir, Filistin, Çeçenistan, Irak ve son olarak Suriye’de vahşice katlettikleri milyonlarca Müslüman’ı dünya kamuoyunun hafızalarından silebilmektedirler. Bu video görüntülerinin büyük bir kısmı düzmece olduğu halde. Velev ki bunları yapan bir kısım Müslümanlar olsa dahi, bu tür eylemlerin İslam’ın tasvip etmediği ve Müslümanların iştirak etmediği ameller olduğu bilinmesine rağmen şer odakları, bu tür amelleri İslam’a ve bütün Müslümanlara mal ettiğini görmekteyiz. Aynı şekilde son süreçte KCK nin iddia ettiği gibi Kürtlerin canlarının, mallarının ve namuslarının helal kılındığı şeklindeki fetvanın da bir Müslüman tarafından söylenmesi mümkün değildir.
Sonuç olarak, Suriye’deki İslami muhalefet, düşünce ve hareket tarzında farklılık arz etse de Esed rejimini devirmek ve İslami bir yönetimi tesis etme mücadelesini vermektedir. Emperyalist devletlerin kontrollerine alamadığı bu muhalefet, Esed özelinde neredeyse bütün dünya devletleri ile mücadele etmektedir. Egemen güçlere verilen bu mücadelede bu güne kadar sivil halka karşı bir saldırı yapılmamıştır. Fiziki ve lojistik şartların kendi aleyhlerinde olduğu bir zaman diliminde yeni bir cephe açmak, mecbur bırakılmadıkça hiçbir grubun yapmak isteyeceği bir iş değildir.