PARA, PARA, PARA
14 Mayıs 2015

PARA, PARA, PARA

Bu söz ünlü Fransız asker ve devlet adamı olan Napolyon Bonapart’a ait bir sözdür. Bu söz onun haleti ruhiyesini dışa yansıtan bir durumdur. Hayat paradigmasını bu temel üzerine oturtanların ve hayata sürekli parasal açıdan bakanların felsefesidir bu durum. Aynı zamanda hayat hakkındaki mefhumlarını materyalist bir bakış açısına göre şekillendiren toplumların durumudur bu.

Yeni bir seçim sathine girdiğimiz şu günlerde partiler seçim bildirgelerini geçtiğimiz günlerde peş peşe açıkladılar. Tabii ki malumunuz olduğu üzere bu seçim bildirgelerinde öne çıkan en önemli tema ekonomi oldu ve şu ana kadar da topluma hep bu tema üzerinden mesajlar verilmeye devam edildi. Siyasi partiler düzenlemiş oldukları seçim mitinglerinde hep bu konu üzerinde durdular. Bu temel üzerinden seçmene vaatlerini anlattılar. Seçmeni manipüle ederek onların zihinlerini bu yöne kanalize ettiler. Her ne kadar seçim bildirgelerinde ve bir takım konularda ihtilaf etmiş olsalar da -asgari ücretin miktarı, emekli ve çalışanlara verilecek ücret, çiftçilere verilecek bir takım devlet sübvansiyonları vb. konularda- üzerinde tam bir ittifakla mutabakata vardıkları konu ekonomi oldu. Doğrusu her ne kadar siyaseten bazı konularda ayrışmış olsalar da bu konuda partileri tebrik etmek gerekir! Aslında bu partilerin, parti programlarını ciddi bir şekilde inceleyen bir kimse küçük farklılıklar hariç bu partilerin temel paradigmalarının birbirinden çok da farklı olmadığını görecektir.

Burada dikkati celbeden konu içerisinde yaşamış olduğumuz kapitalist sistemin ekonomik nizamı toplumları maddeyi kutsayan ve yücelten bir konuma getirmiştir. Ne kadar gariptir ki bugünlerde toplum olarak dünyevileştiğimizden şikâyet ederken topluma liderlik eden ve liderlik etmeye aday olan günümüz demokratik siyasi partilerde vaatlerin temelini ekonomi veya daha doğru bir tabirle para oluşturmaktadır. Sözde kalkınmışlığın bir göstergesi olarak ekonomik verileri gece gündüz topluma ezberleten bir iktidar ve bu konuda onunla yarışan diğer muhalefet partileri bu konuda bir algı operasyonu yaparak toplumu yanlış yönlendirmede maalesef başarılı olmuşlardır. Bu konu parti liderleri tarafından o kadar istismar edildi ki toplumun hangi kesimiyle konuşursanız konuşun onlarında gündeminde olan tek konu ekonomi yani paradır. Hatta bir takım siyasi parti yetkilileri, milletvekili adayları ve bu konunun uzmanları ile görüştüğümüzde toplumsal kalkınmanın hangi esas üzere gerçekleştirileceğini, üretilen mal ve hizmetlerin toplum arasında nasıl adil bir şekilde paylaştırılacağını, yine bununla beraber sağlık sisteminin nasıl olacağını, eğitimin nasıl kaliteli bir hale getirileceğini ve kaliteli bir gençliğin nasıl icat edileceğini, yönetimde istikrarın nasıl sağlanacağını, içtimai nizamın nasıl sağlıklı bir hale getirileceğini ve buna benzer toplumsal bir takım sorunları nasıl çözeceklerini sorduğumuzda aldığımız yanıt aynı oldu. O da ancak toplumda ekonomik seviyeyi yükseltmekle tüm bu sorunların üstesinden geleceklerini beyan etmekteler. Yani Napolyon’un söylediği gibi ‘’PARA, PARA, PARA’’ ile çözeceklerini iddia etmektedirler. İnanın bu konuda AKP ile CHP, Saadet Partisi ile HDP ve diğer partiler arasında hiçbir fark yok. Aslında bu tablo hem siyasi partilerin hem de toplumun fikren iflasının bir göstergesidir. Öyle ki bu fikrî kalkınmayı öteleyen ve ekonomik kalkınmayı önceleyen iktidar veya toplumların ahlaken çöküşlerinin bir fotoğrafıdır.

Öte yandan kalkınmanın esası olarak ekonomik/parasal kalkınmayı temel alan bir zihniyetin top-lumdaki ahlaki yozlaşmadan şikâyetçi olma hakkı yoktur. Hem toplumu materyalist bir karaktere büründüreceksiniz hem de dindar bir nesil isteyeceksiniz. Bunu istemeye asla hakkınız yoktur.

Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve hemen hemen devletin bütün yetkililerin ağızlarına pelesenk ettikleri ve bir koro halinde dile getirdikleri ’’Türkiye’yi yeniden imar ettik, şu kadar köprü kurduk, bu kadar duble yol yaptık, kişi başına düşen milli geliri şu kadar artırdık’’ sloganını şiar edinerek materyalist bir politikayı temel edineceksiniz ve tüm siyasetinizi bu temel üzerine inşa edeceksiniz, sonra da kaliteli bir toplum ve sağlıklı bir nesil yetiştirmek istediğinizi beyan edeceksiniz. Ve aynı zamanda Kur’an’ı çok okuduğunuzu ve O’na göre yaşadığınızı beyan edeceksiniz. Bu ciddi bir paradokstur.

Hem kendi aranızdaki konuşmalarda faizin haram olduğunu söyleyeceksiniz hem de insanlara çokça faiz verdiğinizi söyleyerek bir de utanmadan ve Allah’tan korkmadan Allah bereketini artırsın diyeceksiniz. Sonra da bu toplumun dünyevileştiğinden ve dinden giderek uzaklaştığından şikâyetçi olacaksınız. Adama sormazlar mı? Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu?

Dolayısıyla ekonomik/parasal kalkınmayı temel paradigma haline getiren liderlerin toplumu sağlıklı bir şekilde kalkındırmaları asla söz konusu değildir. Hatta onlara verecekleri hiçbir şeyleri dahi yoktur.

Oysa diğer yandan Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in İkinci Akabe Biatı’nda biatlaşmış olduğu Sahabeye (Allah onlardan razı olsun) vermiş olduğu vaade baktığımızda, O asla onlara eko-nomik bir vaatte bulunmadı. Onlara dünyalık bir makam da vadetmedi. Bilakis O kendisinin sunmuş olduğu şartları kabul etmeleri halinde Cennet’i vadetmiştir. İşte şimdiki ruveybida yöneticiler ile Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in arasındaki bariz fark budur.

@yilmazcelik69