مَثَلُ الَّذ۪ينَ اتَّخَذُوا مِنْ دُونِ اللّٰهِ اَوْلِيَٓاءَ كَمَثَلِ الْعَنْكَبُوتِۚ اِتَّخَذَتْ بَيْتاًۜ وَاِنَّ اَوْهَنَ الْبُيُوتِ لَبَيْتُ الْعَنْكَبُوتِۢ لَوْ كَانُوا يَعْلَمُونَ
“Allah’tan başkalarını dost edinenlerin durumu, kendine bir ev edinen örümceğin durumu gibidir. Evlerin en dayanıksızı ise şüphesiz örümcek evidir. Keşke bilselerdi!” [Ankebût 41]
İnsanları uyuşturma, uyutma, sömürme, vergileri makul gösterme, zamlara alışık hâle getirme, şahsi hürriyet iddiasıyla her türlü sapkınlığı meşrulaştırma, aileleri parçalama, kadını değersizleştirme, mülk edinmenin haram yollarını, fikir hürriyeti kapsamında değerlerimize sövmenin önünü açma, din hürriyeti kapsamında ateizmi-deizmi yaygınlaştırma sistemi olan Demokrasi örümceğin evi gibidir; dayanıksızdır, aciz olan insanın aklından ortaya çıkmış, -aslında çözüm olarak bile kabul edilemez olan- orta çözüm, laiklik akidesine dayalı bozuk bir sistemdir. Demokrasi, İslâm beldelerinde hiçbir zaman kök salmamış, eğreti diken gibi Müslümanların üzerine kondurulmuştur; sökülüp atılması pek kolaydır.
اَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّٰهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرَةٍ طَيِّبَةٍ اَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَٓاءِۙ تُؤْت۪ٓي اُكُلَهَا كُلَّ ح۪ينٍ بِاِذْنِ رَبِّهَاۜ وَيَضْرِبُ اللّٰهُ الْاَمْثَالَ لِلنَّاسِ لَعَلَّهُمْ يَتَذَكَّرُونَ
“Görmedin mi, Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir. Bu ağaç, Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Öğüt alsınlar diye Allah insanlara misaller getirir.” [İbrahim 24-25]
İslâm ise sağlam köklere sahip, güzel meyveler veren bir ağaç gibidir. Altında gölgelenenlere serinlik, esenlik verir; meyvelerinden yiyenlerin ağzında hoş bir tat bırakır. İslâm, kalplerde düğümlenir. Onunla hayata bakan, hayata dair çözümlerini ondan alan toplumlar huzur bulmuş, saadete ermişlerdir. İslâm onlara diğer insanlar, diğer toplumlar, diğer ümmetler arasında farklı bir değer katmış, kendisine iman edenleri diğerlerine üstün kılmıştır.
Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
كُنْتُمْ خَيْرَ اُمَّةٍ اُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَتَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَتُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِۜ
“Siz, insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emredersiniz, kötülükten alıkoyarsınız ve Allah’a inanırsınız.” [Âl-i İmrân 110]
Koronavirüs pandemisi öncesi, toplumlar devletlerine güveniyorlardı. Devletin kendilerini her türlü tehdide karşı koruyacağını, devletin sağlık sisteminin, ekonomisinin güçlü olduğunu, teknolojinin ve bilimin her türlü probleme çözüm olacağını düşünüyorlardı. Mikroskopla dahi görülemeyecek kadar küçük bir virüs tüm bu düşüncelerin doğru olmadığını, hepsinin bir illüzyondan ibaret olduğunu aşikâr eyledi. Allah Subhanehu ve Teâlâ -tabiri caiz ise-, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim? Hayatı ve ölümü yaratan, gücü ve kudreti elimde tutan Ben değil miyim? Ne kadar az düşünüyorsunuz da sınırlı zamanınızı oyalanarak geçiriyorsunuz.” demiş oldu.
Yöneticiler durup düşünmeli!
- Ben halkımı demokrasi ile oyalamaya devam mı edeceğim? Allah’ın yarattığı en küçük yaratıklardan bir tanesi karşısında perişan olan devletler ve yöneticilerinden mi korkmalı; onların tehditlerine, şantajlarına mı boyun eğmeliyim yoksa yerleri, gökleri ve ikisi arasındakileri yaratan, nizam koyan, hayatı ve ölümü yaratan Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya mı boyun eğmeli, O’nun emir buyurduğu gibi yaşayıp halkımı da O’na kulluk etmeleri için yönlendirmeliyim?
Ümmet durup düşünmeli!
- Allah’ın mülkünde Allah’ın kanunları neden uygulanmıyor? Başımızdaki yöneticiler bizi neden bozuk demokrasi ile yönetiyor? Biz neden hâlâ destek oluyoruz? Devletler neden bizi korku ile yönetiyor? Doğru olanı söylemekten neden korkuyoruz? Korkulması gereken yalnız Allah Subhanehu ve Teâlâ değil midir? Yardım edilmesi gereken yalnız O’nun dini İslâm değil midir?
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اِنْ تَنْصُرُوا اللّٰهَ يَنْصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ اَقْدَامَكُمْ
“Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz (emrini tutar, dinini uygularsanız), O da size yardım eder ve ayaklarınızı sağlam bastırır.” [Muhammed 7]
Hassaten âlimler ve kanaat önderleri durup düşünmeli!
- Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
“İnsanlardan iki sınıf var ki, onlar salâha ererse insanlar da salâha erer; onlar fesada girerse insanlar da fesada girer: Âlimler ve yöneticiler.”
Âlimlerimize ve kanaat önderlerimize düşen iş ve yük çok büyük, çok önemli. Toplum demokrasi ile ifsat edilirken hakkı ayakta tutup “Ey insanlar! Uyanın! Sizler Müslümansınız! Rabbiniz sizin için, size hayat verecek hükümler, hayat nizamı var etmiştir! Demokrasiye ihtiyacımız yoktur; onu almak ve tatbik etmek haramdır.” diyen âlimlerimizin sayısı artması gerekmiyor mu?
Ve son olarak da davet taşıyıcıları durup düşünmeli!
- Şu an toplumun eline dokunamasak, sarılamasak dahi akıllarına, kalplerine dokunabiliriz. İnsanlara mutlaka İslâm’ın çözüm olduğunu anlatmamız, onlara mutlaka ulaşmamız gerekiyor.
Er ya da geç toplumumuz, demokrasi ve benzeri batıl fikirlerden kurtulacak. Batıl fikirler eriyip gidecektir.
Bizim işimiz anlatmak, daveti taşımak. Akıllara, kalplere tesir etmemizi sağlayacak olan Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır; kalplerde hidayeti yaratacak olan ancak O’dur.
Önemli olan davetin hayatımızın merkezinde olmasıdır; netice Allah’tandır.
Demokrasinin ve ona davet edenlerin ümmetin üzerine ördüğü örümcek ağlarını söküp atmak Allah’ın yardımı ile bize düşmektedir. Bunu yapacak olanlar bizleriz, zaman gayretleri arttırma zamanıdır. Allah Subhanehu ve Teâlâ her şeye kadirdir. Bize düşen O’nun nusretine, yardımına layık olacak ameller ortaya koymaktır.
___
#DemokrasiYalanÇözümİslam