Hayrettin Karaman, Yeni Şafak Gazetesi’ndeki bugünkü köşesinde anayasa referandumu ile ilgili bir yazı yazdı. Yazının başlığı “Neyi Oyluyoruz?” Tam bir anlam bütünlüğü olmayan bu yazıyı okuduğumda Hayrettin Karaman hocanın “Neyi oyluyoruz?” sorusuna net ve tam bir cevap vermediğini gördüm. Ancak benim için güzel olan Hayrettin Karaman’ın kendi ağzı ile şu gerçeği söylemiş olmasıdır: “16 Nisan referandumunda kırk yamalı mevcut anayasa oylanıyor.” Evet, bu, burada dursun; referandumda kırk yamalı mevcut laik anayasa oylanıyor.
Bu referanduma katılarak “HAYIR” diyen ya da “EVET” diyen Müslümanlar, size söylüyorum: Kırk yamalı bu anayasaya var ya, işte 16 Nisan’da ona bir yama daha vurulacak ve anlı şanlı kırk bir yamalı laik/küfür anayasa bohçası törenle huzura sunulacak. İşte bu bize ait olmayan, içinde dininize, akide/imanımıza, değerlerinize, örfünüze ait hiçbir şey bulunmayan anayasayı oyluyorsunuz. İşin en başından bunu iyi bilmelisiniz. Neye çağrıldığınız ve neyi oyladığınız hakkında cahil olmamalısınız. “Aman ha sandığa gitmemezlik etmeyin” diyerek sizi laik anayasayı oylamak için sandığa çağıran tüm ilim sahibi hocalar bunu biliyorlar, bunu da unutmayın.
Şimdi gelin, köşe yazısında referandumda “Evet oyu vermenin farz olduğunu” söyleyen Hayrettin Karaman’ın ifadelerine bir bakalım. Darmadağınık bir şekilde ortaya saçtığı tezini nasıl “delillendirmiş” inceleyelim.
Makalenin sonundaki şu bölümü aynen naklediyorum: “Birkaç cümle de işin din ve ideoloji boyutu için yazayım: Nasıl bir ülke, nasıl bir düzen istiyorsunuz? Bunu kendinize sorun. İkinci sorunuz şu olsun: Bu hedefe bir adımda, bir sıçrayışta ulaşmak mümkün müdür? Mümkün değilse zamansız ve usulsüz sıçrayışlarla durmadan sakatlanmak mı istersiniz, yoksa hedefe götüren adımları, usulüne ve gereğine uygun olarak sırayla atarak her adımda sağlıklı mesafeler kat' etmek mi istersiniz? İşte bir de bunu oyluyoruz! Bizi hedefe yaklaştıracak olan bir adımı daha “Evet” diyerek atmak, “farz olanı tamamlayan ve ona yaklaştıran her fiil farzdır” kuralının çerçevesine dâhildir.”
Hayrettin Karaman hocanın ortaya saçtığı bu teze göre LAİK-DEMOKRATİK ve dolayısıyla İSLAM DIŞI olan bu anayasanın oylanması için 16 Nisan’da sandığa gitmek ve EVET demek FARZmış. Şimdi naçizane ben de “bunu kendinize sorun” diyen Sayın Karaman’a bazı sorular sormak istiyorum. Sonra da diğer âlim ve hocalarımıza Müslümanların cevabını beklediği tek bir soru soracağım.
Önce Hayrettin Karaman hocaya soruyorum:
1- Siz kendiniz 16 Nisan’da neyi oylayacağınızı biliyor musunuz ki diğer Müslümanlara da öğretmeye çalışıyorsunuz? Ben bu vesile ile söyleyeyim; darbecilerin 35 yıl önce yaptıkları ve bu güne kadar sizin deyiminizle “kırk yamalı bohça” haline gelmiş laik/küfür anayasası oylanıyor. Peki, böyle bir anayasayı oylamak hangi şer’î esasa göre farz oluyor, söyler misiniz?
2- Yazınızda “Bizi hedefe yaklaştıracak olan bir adımı daha “Evet” diyerek atmak, “farz olanı tamamlayan ve ona yaklaştıran her fiil farzdır” kuralının çerçevesine dâhildir.” demişsiniz. Soruyorum, anayasanın oylanması ile hangi farz tamamlanmış olacak, ya da EVET bizi, hangi farza yaklaştıracak söyler misiniz?
Sizden bu sorunun cevabını tüm Müslümanlar bekliyor. Ancak ben bu konuya açıklık getirmek için kısa bazı izahatlar yapmak istiyorum. Sizin delil olarak sunduğunuz şer’î kaide şudur: "Vacibin/farzın ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir/farzdır." Bu kaide hakkında âlimlerin ittifakı vardır. Örneğin; namaz farzdır, namazın eda edilmesi için yani namazın kılınması ve tamamlanması için gerekli olan abdest de farzdır. Burada önemli olan şunu kavramaktır. Namaz esasen farzdır, abdest ise esasen farz değildir, sadece namaz için gerekli olduğundan, namazı tamamlayan olduğundan yani namaz için şart olduğundan abdest farzdır.
Daha iyi anlaşılması için bir örnek daha vereyim: Yeryüzünde Allah’ın hükmü ve şeriatı ile yönetmek için İslâm Devleti'nin kurulması farzdır. Ancak bu farz, yani İslam Devleti’nin kurulması farzı, Müslüman bir bireyin/kişinin diğer Müslüman birey/kişilerden ayrı olarak tek başına ikame edeceği bir farz değildir. Bilakis iradelerin ve güçlerin birleştirilmesini gerektiren bir iştir. Bunun için ise kitlesel/partisel bir çalışmanın gerekliliği hâsıl olur. İşte bu gereklilik "vacibin ancak kendisiyle tamamlandığı şey de vaciptir." kaidesi gereğincedir. Yani farz olan İslam Devleti’nin kurulması için İslamî siyasi davet çalışmasını yapacak bir kitle/parti (İslamî parti, demokratik parti değil) kurmak da farzdır.
Şimdi bu izahatlardan sonra Hayrettin Karaman hocanın şunu açıklaması lazım: anayasanın oylanması ve EVET ile tamamlanacağını söylediğiniz farz nedir? Yani EVET hangi farzın tamamlayıcısı olacak? Laik cumhuriyetin mi?
3- Yukarı da ikinci soruda da belirttiğim yazınızdaki “bizi hedefe yaklaştıracak adım” ifadenizdeki hedefiniz nedir? Bunu açıkça beyan edebilir misiniz?
4- Bu bahsini ettiğiniz hedefe ulaşmak için bugüne kadar onlarca sıçrama tahtasına çıktınız. Müslümanları da o çürük platformlara çağırdınız. O tahtaların hepsi çöktü, çünkü hepsi çürüktü. Şimdi de bu köhnemiş ve çürümeye yüz tutmuş anayasa platformuna mı çağırıyorsunuz Müslümanları, söyleyin?
5- Yazınızın sonunda “nasıl bir ülke, nasıl bir düzen istiyorsunuz?” diyerek bazı taktiksel yönlendirmeler yapmışsınız. Sorum şu: Bizi bırakın siz nasıl bir düzen istiyorsunuz, onu söyleyin! Cevabınızı net ve açık olarak verin! İslam düzeni mi yoksa başka bir düzen mi? Bir cumhuriyetçi laik Kemalist kalkıp size “İslam düzeni mi istiyorsun, Hayrettin Hocam” diye çıkışsa, mert ve cesur bir şekilde, “Evet, İslam düzeni istiyorum” diyebilir misiniz?
Şimdi de cemaat liderleri, âlimler ve kanaat önderlerine sadece tek bir soruyorum:
1- Eğer Hayrettin Karaman hoca gibi sizler de bu anayasayı oylamanın farz olduğunu söylüyor ve onun tezini savunuyorsanız, yukarıdaki sorularla sizi de muhatap kılıyorum. Yok, eğer değilse çıkıp Hayrettin Karaman hocaya cevap vermelisiniz. Onun ortaya koyduğu bu tezin şer’î ahkâma aykırı olduğunu söylemelisiniz. Eğer bu anayasayı oylamak farz değilse o zaman böyle bir meselede Müslüman bir kişinin ne yapması gerektiğini ve bu işin şer’î ahkâmdaki yerinin ne olduğunu söylemelisiniz, bunu yapacak mısınız?
16 Nisan’da oylamaya sunulacak anayasa referandumuna yönelik şer’î ahkâm ile ilgili sorulardan sonra, şimdi de siyasi boyutuna kısaca değinmek isterim.
Ne deniyor: “Bu referanduma katılırsak Müslümanlar olarak bugüne kadar elde ettiğimiz tüm kazanımlarımızı korumuş ve sonrasında da bunun üzerine daha fazla bir şeyler koymuş oluruz. Eğer bu anayasa oylanmazsa eskiye dönüş olacak, kazanımlarımız elimizden uçup gidecek.” Bende diyorum ki: aynı şeyi 12 Eylül 2010 anayasa referandumunda da demiştiniz. O referandumda oylanan anayasa aynı şekilde laik bir anayasaydı. O anayasa oylanırken de aynı şekilde maslahat ve kazanımlarınızı öne çıkardınız. Ne oldu peki? “İmkân olsa mezardakileri bile kaldırarak referandumda EVET oyu kullandırmak lazım” diyenler kazandılar. Onlar, Türkiye’deki laik Kemalist İngilizci vesayetin tasfiye edilmesi ve yerine Amerikancı vesayetin hâkim olması için gece-gündüz çalıştılar, tüm kurumlara yerleştiler, ekabirleştiler ve azgınlaştılar. Sonrada azgınlıkları kendilerine rüsvaylık olarak geri döndü. Onlar Amerika’ya hizmet konusunda ABD’ye sadık ve itaatkâr oldular. Sonuçta ne oldu? Allah onları şerlerin içinde pislikleri ile birlikte rezil-rüsvay etti. Ne tükettikleri ömür süresince ortaklık kurdukları hükümetlere, ne güvendikleri siyasetçilere yarandılar ne de kölelik ettikleri Amerika’ya…
Şimdi de aynı anayasanın başka diğer değişik maddeleri oylanıyor. Şimdi de aynı şekilde laik Kemalist İngilizci vesayetin son kalesi olan parlamenter sistem tasfiye ediliyor. Yerine gelen ne oluyor biliyor musunuz? Yerine gelen de Amerikancı başkanlık sistemi. Kazanan, kazanımlarını koruyan ve üzerine daha fazla şeyler koyan, Amerika olacak; sen, ben yani Müslümanlar olmayacak.
Son olarak da şunu söylüyorum: 16 Nisan anayasa referandum oylamasına şer’î ahkam açısından baktığımızda şunu görüyoruz: Ortada İslam dışı laik bir küfür anayasası var ve Müslümanların bu anayasanın oylanması için sandığa gitmeleri, şer’î ahkam açısından caiz değildir. Ne EVET demeleri ne de HAYIR demeleri caiz değildir. Siyasi açıdan baktığımızda ise şunu görüyoruz: HAYIR’a çağıranların desteklediği sistem İngilizci laik parlamenter sitemdir; EVET’e çağıranların desteklediği sistem ise Amerikancı demokratik başkanlık sistemidir. Her ikisi de Batı’ya yani sömürgecilere hizmet etmektedir. Onun için ben Müslümanları, EVET ya da HAYIR demeye değil, şer’î hükme bağlı kalmaya çağırıyorum.
Hiç kimse bu İslamî tavrı oraya-buraya yamamaya çalışmasın…
Bu İslamî tavrı, İslamî ölçüler ve esaslar zemininde konuşulabilir ve tartışabiliriz. Biz buna açığız…