ÖSYM, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınavlar düzenleyerek ölçme, seçme ve yerleştirme yaptığı merkezin kısaca ismi. Her sene Türkiye’nin eğitim sisteminde yetişen öğrencilerin kaderini belirler. Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sisteminin çeyrek asra tekabül edecek zaman dilimi içende yetiştirmeye çalıştığı, geleceğini emanet edeceği gençlerin en önemli imtihan yerlerinden biridir.
Türkiye’nin eğitim seviyesinin üst çıtalarından biri olan ve toplumun eğitim kalitesinde bir değer gördüğü üniversitelere, öğrenciler arasında başarılı olanları belirlemek ve yerleştirmek için yapılan LGS ve YGS sınavlarından ilki yoğun güvenlik önlemleri alınarak tamamlandı.
Küçük yaşta emanet ettiğimiz “eti sizin kemiği bizim” dediğimiz eğitim kurumlarının 12 yıl boyunca süren eğitim-öğretim maratonundan sonra evlatlarımızın girdikleri sınavda potansiyel bir suçluymuş gibi büyük güvenlik önlemleri alınmak zorunda kalınıyor.
12 yıl boyunca eğitim politikalarının en önemli, birincil hedefi şahsiyetli insanlar yetiştirmek ise, niçin sınava giren öğrencilere potansiyel bir suçlu muamelesi ile yaklaşılmaktadır?
Bir toplum için korkutucu bir tablo; Genç yaştaki öğrenciler potansiyel suçlu şüphesi ile 7-8 polis tarafından didik didik aranıyor ve ayaküstü sorgulama yapılıyor. Her salonda iki ya da üç sınav görevlisi öğrencilerin kopya çekmemesi için başlarında sınavlarını takip ediyor. Güvenlik kameraları öğrencilerin sınava girdiği binada her hareketlerini izliyor. Yetmiyor insanın organik ihtiyacı olan tuvalete gitme ihtiyacı dahi yasaklanıyor.
Bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün güvenlik uygulamaları kopya ya da daha adli bir ifade ile hırsızlık şüphesi olasılığından yapılmaktadır. Bu saydıklarımız tabi ki münferit bir vakıa için alınmış önlemler değildir.
Peki, şüpheli kim? işte korkutucu cevap; Türkiye Cumhuriyeti’nin 12 yıl boyunca yetiştirmiş olduğu geleceğimizin güvencesi olacak evlatlarımız... Öğretmen, avukat, doktor, mühendis, devlet başkanı vb. meslekleri emanet edeceğimiz genç neslimiz!
Bir zamanlar toplumsal yaşam garantimizi ve kalitemizi sağlayan İslam’ın yönetim nizamının toplumu bir çobana dahi emanet edebilecek sistem özgüveninden ya da kepenklerini açık bırakarak dükkânını terk edip giden esnafın toplumsal özgüveninden ne kadar uzaktayız. Toplumsal yaşamımızın güvenlik esasını oluşturacak Ebu Hureyre RadiyAllahu Anh’dan rivayet edilen Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Bizi aldatan, bizden değildir.” hadisi ve kalkınmışlığımızın bir göstergesi olan Allah’ın hükmünün belirttiği kriterlerden ne kadar da uzağız değil mi?
Türkiye’deki eğitim dinin hayattan ayrılma esasının acı bir neticesi. Fayda ve zarar kaidesinin yol açtığı, hedefe ulaşmak için her yolun mubah görüldüğü siyasi yaşamın getirisi! Ne acıdır ki bu durum çocuklarımıza kadar işlemiş vaziyette! Devletin en önemli vazifesi neslin yetiştirilmesi teknik-teknolojik eğitim modellerinin-araç ve gereçlerinin kullanılması ya da kurumsal iyileştirmeler yapmak değildir. Nitekim ifsat bunlarla düzeltilecek bir vakıa değildir.
Peki değişim için ne önerirsiniz? Sizleri duyar gibiyim; dindar nesil yetiştirmek ile olacağını, imam hatipler açarak ya da okulların içerisinde Kur’ân, Sünnet gibi dini derslerin verilmesiyle ayrıca başörtülü öğrencilerin okullara girmesinin sağlanması ile olabileceğini düşünmektesiniz. Düşünmekte olduklarınız, Müslümanları doğru-çözüme kavuşturacak bir siyasi düşüncenin ürünü değildir.
Bilinmektedir ki devletlerin eğitim-öğretim esasları, varlıklarının ve bekalarının bel kemiğidir. Her devlet için bu bir toplumsal hakikattir. Laik/Demokratik devletlerin eğitim-öğretim esasları da sahip oldukları hadarat üzere kurulmuştur. Siyasi düşünceye sahip herkes bilir ki bu temel esas değişmedikçe eğitim sistemi ve yetiştireceği şahsiyetler değiştirilemez.
Yani başörtülü öğrencilerin üniversiteye girmesi bu esası değiştirmez, değiştirmeyecektir. Ya da 12 yıllık ilköğretim ve lise düzeyi okullarda Kur’ân, Sünnet gibi dini bilgilerin verilmesi bu esasları değiştirmez. Kastedilen dindar neslin yetişmesi için yapılması gereken siyasi değişim demokratik esastan hareket ettiği müddetçe ya da eğitimin esaslarını oluşturan temel fikir yerinde durduğu sürece bu düzen daha da kötüleşerek sürer gider...
Geleceğin neslini ve liderlerini yetiştirme farziyetinin metodu Hilafet Devleti’nin eğitim ve öğretime ait esaslarıdır. Hilafet Devleti Anayasa Tasarısı ve Esbab-ı Mucubesi isimli eserde Müslümanlara açık bir şekilde anlatılmaktadır.
1. Eğitim-öğretim siyaseti; İslâm’i akliyet/zihniyet ve İslâm’i nefsiyeti/karakter ve davranışları oluşturmaktır. Öğretimi yapılmak istenilen bütün ders konuları bu siyaset esasına göre hazırlanır.
2. Eğitim-öğretimden güdülen gaye; İslâm’i şahsiyet oluşturmak ve insanları hayata ait işlerle ilgili bilgi ve kültürle donatmaktır. Böylece eğitim-öğretim yöntemleri bu gayeyi gerçekleştirecek şekilde hazırlanır. Bu gayeye götürmeyen ve başka neticelere götüren her yöntem yasaklanır.
3. Eğitim-öğretimin her safhasında İslâm kültürü öğretilmelidir. Yükseköğretim safhasında çeşitli dallarda İslâmî bilgilerin ayrıntılarına inilerek uzmanlık eğitimi verilmelidir. Aynı şekilde tıp, mühendislik, fizik ve diğer tabiat bilimleri v.b. bilimlerin de ayrıntılarına inilerek uzmanlık eğitimi verilmelidir.
4. Hayatta insana lazım olan hususları erkek olsun kadın olsun her ferde ilköğretim ve lise safhalarında yeterince öğretmek devletin üzerine farzdır. Bu imkânları herkese ücretsiz olarak hazırlamak devlete ait bir görevdir. Devlet, gücünün yettiği kadar da herkese ücretsiz yükseköğrenim imkânı sunar.
5. Devlet; fıkıh, fıkıh usulü, hadis, tefsir, fikir, tıp, mühendislik, kimya ve fizik gibi ilimlerin çeşitli dallarında, icat ve keşif gibi alanlarda araştırma yapmak isteyenlere imkân vermek için kütüphaneleri, laboratuvarları ve diğer bilgi ve teknik konuları ilgilendiren araçları okullar ve üniversitelerin dışında da hazırlar. Ta ki; ümmetin içinde müçtehitlerin, mucitlerin ve kâşiflerin sayısı çoğalsın.
Programların ve ders konularının belirlenmesi esnasında dikkate alınması gereken şu iki ana hedef vardır:
1. Akliyet/zihniyet ve nefsiyet olarak ümmetin çocuklarında İslâmî şahsiyetin oluşturulması.
2. Müslümanların çocuklarını içlerinden hayatın her alanında seçkin, yetkin âlimler çıkması için hazırlamak.
En basit sınavlarında dahi alınan yoğun güvenlik önlemleri Laik/Demokratik sistemin eğitim politikalarının şahsiyetli insan yetiştiremediğinin açık bir göstergesidir. Yükseköğretim kurumlarından mezun ettiği şahsiyetlere, hele devlet adamlarının topluma kattığı değerlere hiç değinmeye bile gerek yok. Türkiye’deki yönetim şeklinin eğitim-öğretim programının üzerine kurulduğu esasta büyük sorun vardır. Bu sorun toplumsal birçok fesadın ana kaynağıdır. Topluma şahsiyet yetiştirmekte aciz kalan bu esasın yerinde sadece İslâm akidesi olmalıdır. Devletin en önemli vazifelerinden biri olan neslin yetiştirilmesi, eğitim-öğretimde bu esastan herhangi bir şekilde dışarı çıkışın meydana gelmeyeceği İslam’ın yönetim nizamı Hilafet sistemine geçilmesi ile mümkündür.
@hak_anbolat