Marshall Planı, ABD Dışişleri Bakanı George Marshall’ın 5 Haziran 1947'de Harvard Üniversitesinde yaptığı konuşmasında ortaya koyduğu, 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe giren ABD menşeili; İkinci Dünya Savaşı'ndan çıkan Avrupa ekonomilerini tekrar kalkındırmayı hedefleyen -ancak asıl amacı; kapitalist ideolojisine rakip gördüğü sosyalizmin yükselişine engellemek olan-, ekonomik yardım programıdır. 16 ülkeye, bu plan uyarınca ABD tarafından ekonomik kalkınma yardımı verildi.
Dediğimiz gibi; Marshall Planının ilk amacı, savaş sonrası ekonomik olarak kötü durumda olan Avrupa ülkelerinde komünist partilerin propagandalarını güçlendirmelerini ve iktidara gelmelerini engellemekti. Diğer bir ifadeyle ABD’nin Marshall Planından beklediği ilk menfaat, Avrupa ülkelerinin sosyalist ideolojiye kaymasını önlemekti.
Yaklaşık 6 yıl süren İkinci Dünya Savaşı, savaşan bütün ülkelerin ekonomik kaynaklarını tüketti ve halkın refahı üzerinde büyük bir gerilemeye sebep oldu.
Bu ortam, Sovyetler Birliği’nin sosyalizm propagandasını güçlendirdi ve Avrupa ülkelerinde sosyalist partilerin iktidara gelmesi amacıyla işçi grevleri düzenlendi.
Bunu gören ABD, Avrupa ülkelerinin maddi olarak güçlendirilmesi gerektiğini anladı.
Marshall Planının uygulanmasındaki ikinci amaç, aslında ABD ekonomisini güçlendirmekti. Nasıl mı? Bu dönemde kendisi ekonomik olarak güçlü ve üretken olsa da ürettiği malları satmak için ABD’ye pazar lazımdı. Bu da ancak Avrupa’nın ekonomik olarak güçlendirilmesi ve alım gücünün arttırılması ile mümkündü.
ABD, ilk yıl 16 ülkeye (İngiltere, Fransa, Belçika, İtalya, Portekiz, İrlanda, Yunanistan, Türkiye, Hollanda, Lüksemburg, İsviçre, İzlanda, Avusturya, Norveç, Danimarka ve İsveç) 6 milyar dolarlık bir ekonomik yardımda bulundu. Bu yardım ileriki yıllarda 12 milyar dolara ulaştı.
Marshall yardımları sonucunda, Avrupa’daki sanayi üretimi savaş öncesine kıyasen %25, tarımsal üretim ise %14’lük bir artış gösterdi.
Peki, bu yardımı alan Türkiye’de durum nasıl oldu?
Türkiye, Marshall Planı kapsamında 1948-1952 yılları arasında yaklaşık 354 milyon dolarlık bir ABD yardımı aldı.
Amerika ile yakın ilişkilerin kurulduğu bu dönemde, Türkiye’nin ekonomik politikası önemli değişimler geçirdi. Türkiye ekonomisinin nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda ABD hükümetinin öne sürdüğü koşullar kabul edildi. Hükümet, ekonomik gelişmede sanayi sektörüne verdiği ağırlığı azalttı, sanayi yatırımları büyük ölçüde terk edildi. Bunun yerine kamu yatırımları tarımda makineleşmeye ve karayolları inşaatına kaydırıldı. Çünkü Marshall Planında Türkiye’ye biçilen rol, bir sanayi ülkesi olmasından ziyade Avrupa’nın gıda ve hammadde deposu olmasıydı.
Türkiye, gıda ve hammadde deposu oldu mu?
Türkiye, Marshall Planıyla ne beklediği kadar büyük bir mali yardım alabildi ne de ona verilen Avrupa’nın gıda ve hammadde deposu olma rolünü gerçekleştirebildi.
Ne oldu? ABD’nin mali egemenliği altına girilmiş oldu. Birçok alandaki sanayi girişimleri durduruldu ve bazı malların üretiminden vazgeçildi.
ABD’nin ve Avrupa’nın kendi ideolojisi olan kapitalizme alternatif olarak gördüğü ve toplumların meyletmesinin önüne geçmeye çalıştığı sosyalizm tehlikesi ortadan kalktıktan sonra kapitalist ideolojinin karşısında sadece İslam ideolojisi kaldı.
Bu tehlikeyi bertaraf etme arzusunda olan ABD ve Avrupa ülkeleri, bazen fiziksel olarak orduları ile bazen toplumların başına yerleştirdikleri ajan diktatör yöneticiler eli ile bazen de -Türkiye’de de olduğu gibi- kapitalist laik demokratik sistemi yerleştirerek İslam ideolojisine Müslümanlar tarafından meyledilmesini engellemeye çabaladılar ve çabalamaya devam ediyorlar.
Türkiye özelinde değerlendirmek gerekirse; kapitalist demokratik sistemden vazgeçilmediği müddetçe ABD’nin, Batı’nın, Rusya’nın, Çin’in bilahare İslam düşmanının Türkiye ile temelden bir problemi olmaz. Ancak füru konularda sömürgeci ülkelerin Türkiye üzerinde çıkar çatışmalarına şahit olabiliriz.
Yakın zamanda Türkiye bir seçim sürecini yaşadı. Seçim sürecinde birbirine düşman kesilen, hak-batıl mücadelesi gibi sunulan siyasi partiler ve liderleri arasındaki çatışmalar ve dahi yabancı ülkelerden gelen yorumlar, değerlendirmeler, seçim sonrasında hep demokratik seçimlerin öneminin altını çizmek üzerinde mutabık kalınmaya evrildi.
Sonuç olarak, diyeceğim şudur ki: Marshall yardımı Türkiye’nin ekonomisi, tarımı, sanayisi kalkınsın diye verilmemiştir -ki sonucunda sanayi durdu, tarım bitti, hayvancılık bitti-. Diğer taraftan kapitalist demokrasi ve demokratik seçimler, Müslümanlar kendi aralarında seçim yapsın, istedikleri gibi yönetilsin diye bu topraklara yerleştirilmemiştir -ki sonucunda ahlak bitti, aile bitti, gençlik bitti, adalet bitti-!
ABD, kendi ideolojisini yerleştirdiği yerden ideolojisini söküp atma potansiyeli gördüğü fikre karşı önlem alıyor, onun yükselişine engel olmaya çalışıyor. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Avrupa’da sosyalist ideolojinin kendi ideolojisi olan kapitalizmin yerini alabilme ihtimalini gördü ve Marshall yardımlarını başlattı. Kıyasen, İslam ideolojisi yeşermesin, yükselişe geçmesin diye demokratik seçimler ile ümmetin enerjisi kanalize ediliyor.
Demokratik seçimlerde bile İslami hassasiyetinden ötürü “İslami” gördüğü, “İslami” olduğunu düşündüğü tarafa meyleden Müslüman Türkiye halkı, ABD ve Avrupa karşısında dimdik duracak İslam ideolojisini tatbik eden samimi bir otorite gördüğünde nasıl peşinden koşmasın? İşte, ABD ve diğer sömürgecilerin, korktukları ve engellemeye çalıştıkları, geciktirmeye çalıştıkları nihai sonları bununla gelecek! O zaman, tertemiz İslam ideolojisi, kapitalist ideolojiyi sosyalizmin yanına yani tarihin çöplüğüne fırlatıp atacaktır!
Buna ulaşmak zor değildir. Burada bilinmesi gereken; İslam düşmanlarından yardım almamak, onların sistemlerinden vazgeçmektir. Zira onlardan yardım almak da onların sistemlerinden hayır beklemek de tamamen siyasi intihardır!