Ehven, kelime anlamı itibariyle, “en zararsız, daha hafif”; şer ise, hayrın karşıtı olup “meşru olmayan her türlü iş” demektir. Terkip olarak da ehven-i şer, diğerlerine kıyasla zarar ve fenalık bakımından daha hafif olan kötülük anlamında kullanılır.
Mecelle’de, “İki şerden, daha hafif olanı (ehven-i şerreyn) ihtiyâr olunur” (Mecelle, md. 29) şeklinde bir genel kural bulunmakta olup bununla anlatılmak istenen şudur: Câiz ve meşrû olmayan iki şeyden birinin işlenilmesi durumunda kalınırsa, bunlar arasında kötülük ve fenalık bakımından daha az ve hafif olanı tercih edilir. Çünkü haram olan bir şeyi işlemek, ancak zarûretten dolayı mubah kılınmaktadır. (Mecelle, md. 21) Zarûretler de kendi miktarlarınca takdir olunacağına göre (Mecelle, md. 22), daha hafif olan dururken, daha ağır ve büyük bir haramı işlemek zarûret sınırını aşmak olur.
İki kötüden hafif olanının yapılabilmesi için, hayır olan ihtimal (alternatif) bulunmaması ve ikisinden birini mutlaka yapmak zorunda kalması şartları vardır. Buna göre; şerlerin yanında bir de hayır varsa veya hayır olmasa bile şerlerin hiçbirini yapmadan da olunabiliyorsa şerrin hafif olanı da yapılamaz.
Şer hiçbir zaman tercih edilebilecek bir şey değildir. Ehven-i şer ise kötünün iyisi mantığı ile seçilen bir şer olduğundan, şerrin tercih edilebilirliğinin kanıksanmasına da yol açar. Şerlerin ehvenini seçmektense tüm şerli seçenekleri kökten reddetmek daha hayırlıdır. Şüphesiz bunda düşünenler için ibretler vardır.
Mevcut, kapitalist, laik, demokratik sistem kötüdür. Tüm yönleriyle, sistemi oluşturan tüm organlarıyla bozuktur; hayır namına hiçbir şey ihtiva etmez. Bir Müslümanın, bu sistemin başına bir yöneticiyi seçmesi, ona tâbi olması caiz değildir; “kötünün iyisi” diye seçim yapılamaz; sistemin yürütücüsünün Müslüman olması ya da olmaması haramı helal kılmaz, şer olan bir işten hayır sonuç çıkmasını sağlamaz.
Mevcut fasit sisteme, “kötünün iyisi” demek, aslında onu kabullenmek, ona boyun bükmek, ona teslim olmak, ona sahip çıkmak, devamını sağlamak, değişime ve değişim için çalışmaya karşı olmak demektir.
Mevcut fasık yöneticilere “kötünün iyisi” demek, onlara da zulmetmek anlamına gelir. Kötü denilen bir iş, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın haram kıldığı iş demektir. Bir Müslümana da, Müslümanların başına geçmiş, Müslüman olduğunu iddia eden bir yöneticiye de haramlarla iştigal olmak yaraşmaz. Bir Müslüman, diğer bir Müslümanın bir farzı terk ettiğini ya da harama bulaştığını, haram bir fiil işlediğini görürse, ancak ona emr-i bil maruf nehy-i anil münker yapar yani iyiliği emreder, kötülükten nehyeder. Ona kötülük üzere yardım etmek, ancak ona zulmetmek, onun kötülüğünü arttırmak üzere desteklemek anlamına gelir.
Kötünün iyisi anlayışı, kötüyü kötü kabul etmemektir. Bu anlayış, onu iyi gibi kabul etmekle sonuçlanır. Bu anlayış sonucu, yapılması gereken iyiliği emretme, kötülükten men etme işi yapılamaz. Alternatif bilinmediği için kötülükler yani şerler içerisinden aklen en zararsız görülen tercih edilmiş olur. Hatta daha da tehlikelisi, başka insanları da kötünün iyisini yapmaya, tercih etmeye davet etme gafletine düşülebilir.
Kıyas yaparken, kıyas yaptırılırken genelde kötüler örnek gösterilir, onlar gibi olmamak, o kötülüklere maruz kalmamak için “bunu tercih edin, bu daha iyidir” denilir. Ancak, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın “iyi” dediği, “hayır” dediği insanlara alternatif olarak sunulmaz. Çok basit ve bilinen bir örnekle açıklayacak olursak; bu tercih etme işi, masanın üzerindeki alkollü içecekler arasından tercih yapma işi gibidir. Masanın üzerindeki tüm içecekler alkol içermesine ve haram olmasına rağmen, bir Müslüman ortada hiçbir zorlama yokken nedense kendisine bu tercihi ölüm-kalım mücadelesi olarak görüp en az alkollü içeceği, en az sarhoş edeni seçse bu adama ne dersiniz?
Yapılması gereken, o masada neden helal içeceklerin olmadığını sorgulamak değil midir? Neden Müslümanların böyle bir seçime maruz bırakıldığını düşünmek değil midir? Neden ölümü gösterdiklerinde hemen sıtmaya razı oluyoruz, sıhhat nereye gitti?
Neden iyi varken, kötüler arasından tercihte bulunur ki bir insan? İyiye kavuşmak için özlem duymamız ve iyiyi getirmek için çalışmamız gerekmez mi?
Kötünün iyisinin, aslında hiçbir iyi yanı bulunmadığı da gittikçe aşikâr olmadı mı? Allah Subhanehu ve Teâlâ, kötünün iyisini, insanlar onda bir hayır olmadığını görsün diye rezil ettikçe rezil etmedi mi? Vallahi feraset ile bakan bir Müslüman, görür ki, “kötünün iyisi” denilen her kim varsa, her ne varsa Allah Subhanehu ve Teâlâ, onu rezil etmiştir ve edecektir. Gerek siyasette gerek eğitimde gerek hukukta/yargıda gerek devletlerarası münasebetlerde gerek ekonomide gerek insanlar arasındaki ilişkileri tanzim etmekte ve tüm alanlarda kötülüğün arşa ulaştığını görüyoruz.
Bu noktada Müslümanların hazır olması gereken şey, kötünün iyisinin hiçbir iyilik barındırmadığını, üzerindeki tozpembe süsün aldatmaca olduğunu, onda yalnızca kötülük bulunduğunu alenen gördüklerinde, zihinlerde alternatifin olmasıdır. Allah’tan gelen iyiye, hayra, güzelliklere teslim olmak, Müslümanlar için temiz olandır.
İslâmi hayatı başlatmak üzere gayret gösteren Müslümanlar, diğer Müslümanların zihinlerinde İslâm’ın hayır olduğunu, iyiliğin ancak İslâm’da olduğunu yerleştirmek üzere ısrar etmeleri gerekir.
Mahşer günü Müslüman kardeşlerimizin, “İyiyi biliyordun da, beni neden kötüler arasında tercih yapma durumunda bıraktın?” sorusuna muhatap olmamak için onlara bu dünyada iken hayrı anlatmamız gerekiyor. Onların da Allah’ın, “Ey kulum, neden hayır sana anlatılmışken, sen hala şerler arasından birini seçtin?” sorusuna muhatap olmamaları için şerrin her türlüsünden uzak durmaları gerekir. Allah’tan gelen iyilere, hayra teslim olmak Müslümanlara yakışandır.
Allah bu teslimiyeti daim eylesin.