Kobani’yi Kim İnşa Edecek?
31 Ocak 2015

Kobani’yi Kim İnşa Edecek?

İslam toprakları sömürgeci güçler tarafından işgal edildiğinde, beldelerde ve şehirlerinde taş üstünde taş bırakılmıyor. Adeta harabeye dönen bu şehirlerin resimleri savaş döneminden kalma resimler olarak gelecekte hep hatırlanacak. ABD ve diğer devletler, beldeleri işgal ettikten sonra ilk önce oranın siyasi otoritesinin belirlenmesi için uğraşır. Batı’ya köle olacak bir otorite inşa edilmelidir zira. Bu otorite inşa edilince artık toprak altındaki zengin kaynakların sömürülmesi garanti altına alınmıştır. Geriye bir tek şey kalır. Harabeye dönmüş bu şehirleri yeniden kim imar edecek? Tabi ki buda (enkaz kaldırma işi) işgal edilmiş olan devlete yakın Müslüman yönetimlerin görevi oluyor. Afganistan’ı, Bosna’yı ve Irak’ı kimin yeniden imar ettiğini hatırladığınızda makale konu başlığımız hakkında zihninizde hemen bazı çağrışımların olacağını söyleyebilirim.

İki gün önce benim yukarıda sorduğum soruyu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’da sordu. 29 Ocak Perşembe akşamı TRT özel yayınında gündemi değerlendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, koalisyon güçleri ve Peşmergenin yardımıyla IŞİD’in Kobani'den uzaklaştırılmasını değerlendirdi. IŞİD’in Kobani'den çıkarılmasının ardından HDP Milletvekilleri ve PKK taraftarlarının doğu bölgelerinde halaylar çekerek bunu kutladıkları ve Türkiye'nin Kobani’ye destek vermemesini eleştirdikleri hatırlatılınca Erdoğan, aksine bedeli Türkiye'nin ödediğini anlatıyor ve şöyle ekliyor: “Şimdi bu DEAŞ terör örgütü tamam oradan çekildi. Ama bakın o kadar insan ne olacak? DAEŞ'in oradan çekilmesi yeterli değildir. Kobani'yi bombalayanlar nerede? Orayı kim inşa edecek? Ben kaç defa kendilerine havadan bombalamayla bu iş çözülmez dedim. Burada kara harekâtı kesinlikle yapılmalıydı.”

Erdoğan’ın bu ifadelerindeki “Kobani’yi bombalayanlar nerede, Orayı kim inşa edecek? Sorusu dikkat çekicidir. Aslında düz bakıldığında Erdoğan’ın bu soruyu Kobani’de üç kanton bölge oluşturan PYD’nin siyasi temsiliyetini sağlayan HDP’ ye sorduğu düşünülebilir. Ama Erdoğan’ın bu sorusunun muhatabı asla HDP veya PKK değildir. Erdoğan bu soruyu ABD’ye soruyor. Bu sorunun Türkiye’nin Suriye devrimi ile ilgili bugüne kadar yürüttüğü siyasetinin yerlerde süründüğünü ve fiyaskoyla sonuçlandığını gören, anlayan bir zihin ile sorulmuş olduğunu kolaylıkla söyleyebiliriz.

Türkiye 2011’de başlayan Suriye devrimi sürecinde, İslami olarak başlayan devrimin olumlu neticelenmemesi için çalışan ABD’nin kuyruğundan hiç ayrılmadı. ABD Suriye rejiminin ömrünü uzatmak ve İslami devrimcileri satın almak için yaptığı tüm politikalarını Türkiye üzerinden yürüttü. Hem Suriye Ulusal Konseyi hem de Suriye Ulusal Koalisyonu’nun kurulması ve Suriye’de demokratik ılımlı bir muhalefetin oluşturulmasına Türkiye açık katkı sağladı. ABD’nin Türkiye üzerinden yürüttüğü bu politika, Ak Parti Hükümeti’nin ve o dönem Dışişleri Bakanı olan Ahmet Davutoğlu’nun “beceriksizliği” ve en önemlisi de Suriye devrimcilerinin İslami basireti sebebi ile ABD’nin istediği şekilde neticelenmeyince, ABD Suriye politikasında İran ve Rusya ile politika geliştirmeye başladı ve Türkiye’ye Suriye konusunda açıkça sırtını döndü.

Burada önemli bir noktaya özellikle dikkat çekmek istiyorum. Ak Parti Hükümeti ve Ahmet Davutoğlu’nun Suriye siyasetindeki beceriksizliğini iki açıdan değerlendirmek lazım. Bu siyaset ile Suriye halkının ve devrimci İslami grupların isteklerini görmezden gelindi ve ABD’nin istek ve taleplerini yerine getirmek için uğraşıldı. Dolayısıyla Türkiye’nin Suriye politikası Suriye sahasındaki sıcak İslami duvara tosladı. Aynı şekilde Türkiye’nin Suriye siyasetinden ABD’de memnun kalmadı. ABD’nin Türkiye üzerinden yürütmek istediği politikalarda başarısız oldu. Yani Türk dış politikası Suriye konusunda ne Suriye halkını ve devrimcileri memnun edebildi nede ABD’yi. Her iki yönden de beceriksizlik aşikâr oldu. Bunu sadece ben söylemiyorum. Ak Parti hükümetine yakın birçok kişi, uzman ve yazar bu gerçeği dile getiriyor.

ABD Irak’ı üçe bölme planının bir gereği olarak Suriye’nin kuzey bölgesini Irak’ın kuzeyi ile birleştirmek ve bu bölgede bir Kürt devleti kurmak istiyor. Bunun için Suriye’nin kuzeyi olan Kobani bölgesini İslami devrimcilerden temizlemek istedi ve IŞİD ile mücadele adıyla Türkiye’nin de içinde olduğu Koalisyon güçlerini oluşturdu. Ve sonrasında bu toprakları hem hava bombardımanı hem de Kuzey Irak peşmerge güçlerinin desteği ile harabeye çevirdi. Türkiye tüm bu süreçte Koalisyon güçlerine açık desteğini sunarken, hava operasyonunun yeterli olmayacağını ve kara harekâtının da başlatılması gerektiğini söyledi. ABD açısından real gerçekliği olmayan Türkiye’nin bu tür önerileri de dikkate alınmayınca, Türkiye bari enkaz kaldırma işine talip olayım diyor.

Dolayısıyla Türkiye açısından Suriye ile ilgili bugün için ortaya konulacak -eğer adına siyaset denilirse- bir tek şey kalmış oldu. Suriye’yi kim yeniden inşa ve imar edecek? Aslında Kobani üzerinden sorulan bu soru, tüm Suriye için sorulmuş bir soru gibi duruyor. Şimdi Türkiye Suriye’nin yıkılması ve harabeye dönmesi sürecinde ABD ile birlikte işlediği günahları çıkarmaya çalışıyor. Yıkımında direkt olmasa da endirekt katkısı olan Suriye’nin yapımına direkt etki etmek istiyor. Dolayısıyla Türkiye açıkça “Kobani’yi kim inşa edecek?” diye sorarken, ben buradayım yapabilirim diyor ve bir yerlere mesaj gönderiyor.

Bu tür mesajlar ve açıklamaları biz Afganistan ve Irak işgalleri sonrasında da görmüştük.

Daha henüz başbakan iken, 2005 Nisan ayında Afganistan’a gerçekleştirdiği bir ziyarette Hamit Karzai ile yaptığı görüşmeler sonrasında Erdoğan, Afganistan'da gerek güvenliğin sağlanması, gerek siyasi sürecin başarısı için ülkenin yeniden imarının gerçekleştirilmesinin önemine işaret ediyor ve Afganistan'ın altyapı çalışmalarında Türk mütahitlerin yer aldığını bildirip şöyle ekliyor: ''Burada yürütülen projelerde özellikle özel sektörün (Türk şirketlerin) başarılarını Karzai'den duymak bizleri mutlu etmiştir.''

Yine ABD 2011’de Irak’tan askeri güçlerini çektikten sonra Irak’a bir ziyarette bulunan Erdoğan, katıldığı Irak-Türk İş Formunda adeta Irak’ın yeniden yapılandırılmasına talip oldu. Burada yaptığı konuşmada, Dicle ve Fırat'ın kardeşliğini anlatan Erdoğan, bu iki nehir gibi Türkiye ve Irak'ın da kardeş olduğunu ifade etti. Türk mütahitlerin Çin'den sonra dünyanın en büyük ikinci gücü olduğunu söyleyerek, dünyadaki başarılarından örnekler verdi ve Irak'ın yeniden inşasında söz sahibi olmak istediklerini açıkça söyledi.

Yakın vadede bizler Cumhurbaşkanı Erdoğan veya Başbakan Davutoğlu’nun ağzından Türkiye ile Suriye’nin kültürel, dini, örfi ve coğrafi yakınlığı üzerinden edebiyatlar dinledikten sonra Suriye’nin yeniden imar edilmesine talip olduklarını ve Türk mütahitleri buraya göndermek istediklerini duyabiliriz.

Büyük devlet olduğunu söyleyen bir ülkenin ve liderinin aslında ne kadar küçük şeyler ile uğraştığını görebiliyorsunuz. Büyük devlet, bölge ve dünya siyasetinde söz sahibi olan devlettir. Büyük devlet büyük düşünen ve düşündüklerini hayata geçiren liderlerin devletidir.

Öyleyse, Ortadoğu ve İslam coğrafyasına liderlik yapmayı arzu eden bir ülke ve liderinin başarı olarak gördüğü şey imar ve inşa işlerinden ibaret mi olmalı? Sizlerin takdirine bırakıyorum.

@mk_mahmutkar