Farkında mısınız, son bir iki hafta içinde Kobani düştü düşüyor diye bas bas bağıranların sayısı arttıkça artıyor. Tabi bu sesleri bize ulaştıran kim? Medyadan başkası değil. Son 20 gündür hangi televizyon kanalını açsak, Kobani’ye IŞİD’in saldırı haberlerini, Kobani’den ve dolayısıyla medyaya göre IŞİD’den kaçıp Türkiye’ye sığınan halkın durumunu izliyorduk. Hangi gazetenin sayfalarını çevirsek, Kobani’ye yardım etmediği için Türkiye’den yani devletten açıkça yardım talebinde bulunan ve eğer yardım edilmezse çözüm süreci biter diyen HDP yöneticilerinin tehditkâr açıklamalarını okuyorduk.
Çözüm sürecini dört yıldır siyasi geleceği pahasına öyle ya da böyle sürdürmeye çalışan Ak Parti hükümetinin yetkili ağızlarının kendinden emin gibi görünen açıklamalarını dinliyorduk. Bu açıklamalarda IŞİD’in zulmü medyada anlatıldığından daha dramatik bir şekilde anlatılıyordu. Öyle ki Kobani’den bu saldırılar sonrasında IŞİD’den kaçıp Türkiye’ye sığınan 180 bin insanın mülteci olarak kabul edilmesinin sorumlusu IŞİD olarak gösteriliyordu. Türkiye’de medya üzerinde hükümetin nüfuz ağırlığı göz önüne alındığında paralel bir kampanyanın işletildiği apaçık ortaya çıkmış oluyor. Kampanyanın adı “Kobani Düşüyor! IŞİD’in zulmüne dur de” olarak konulmuştu.
Medya deyincebir kere değil on kere düşünmek lazım. Medya Ağustos ayında Musul’un batısındaki Şengal dağı bölgesinde Ezidilere IŞİD’in yaptığı “zulmü” resmetmeye çalıştı durdu. Medya IŞİD’den önce Ezidi kadınları IŞİD’li yöneticilere ve komutanlara çoktan cariye yapmıştı bile. Medya IŞİD’den önce Ezidi erkekleri gördüğü yerde infaz ediyordu adeta. Halbu ki 2011’de başlayan Suriye devrimi sürecinde o günün teknolojik imkânlarıyla dahi Esed rejiminin her bir katliamı foto ve videolar ile Türkiye ve dünya kamuoyuna servis ediliyordu. Türkiye’de ulusal medya bu foto ve videolardan bu süre içinde kaçını haber değeri taşıyan bir ilkellikle arşivine almıştı acaba? Ama IŞİD’in Şengal bölgesinde yapmadığı infaz ve cinayetler hakkında tek bir resim ve foto olmadan yalan ve uydurma haberler servis edildi kamuoyuna. Aynen Eylül ayı ortası itibariyle IŞİD’in Kobani’ye saldırması çerçevesinde medyanın bugün yaptığı haberler gibi.
Evet, 54 bin nüfusa sahip bu kasabada halk adeta bu haberler ile koparılan yaygara sonucunda evlerini terk etti. Aynı başlıklar aynı hikâyeler ve aynı yalanlar… Yok, IŞİD Kürt kadınlardan cariye pazarı oluşturmuş. Yok, IŞİD Kobani’li Kürt gençlerini toplu infaz etmiş. Yok, efendim YPG militanı bir kadın IŞİD’li mücahitlerin eline düşmemek için son kurşunu kendi kafasına sıkmış. İşte şimdi şu dakikalarda Diyarbakır’da basın açıklaması yapan HDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş hükümet destekli medyanın bu süreçte yaptığı kampanyanın meyvelerini yiyor. Demirtaş aynen yukarıda bahsettiğim ve medyanın haber yaptığı IŞİD’in cariye ve köle pazarları yalanını medyanın gözlerine baka baka anlatabiliyor. Zaten IŞİD eğer tek veya toplu infazlar yapıyorsa bunu video ve resimler ile yayınlıyor. IŞİD bu uygulamalarını gizlemiyor.
Peki, koparılan bu yaygara niye? Sadece Türkiye’de değil tüm dünya da medya üzerinden Kobani için yapılan bu çağrılar niye? Amerika Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey “Korkarım Kobani düşecek” diye açıklama yapıyor. BM Suriye Temsilcisi Staffan de Mistura, açıklamasında "Eğer IŞİD Kobani'yi ele geçirirse tüm dünya ve biz derin bir pişmanlık duyarız. Hemen harekete geçmeliyiz" diyerek Türkiye’yi Kobani için aktif eyleme davet ediyor. Fransız yetkililer hakeza aynı. Daha ben bu yazıyı yazarken NATO genel sekreteri Stoltenberg’de Türkiye Dışişleri Bakanlığındaki basın açıklamasında IŞİD tehdidine ve Kobani’ye vurgu yaptı.Bunun ABD ve Batı açısından anlaşılır bir yanı her zaman var. Batı Suriye ve Irak konusunda IŞİD’i şeytanlaştırdı. IŞİD üzerinden İslam ve İslami direnişe leke sürmeye çalıştı. Bu söylem ve eylemlerine ise Türkiye dâhilbölgedeki tüm devletleri ortak etti. IŞİD üzerinden yapılan uluslararası tehdit baskısı ile oluşturulan bu ortaklığın bir amacı var elbette. Öncelikle Türkiye ve diğer sınır ülkelerini Suriye’deki direniş gruplarını kırmak için aktif anlamda kullanmak. Açıkça söylemese de ABD ve koalisyon güçlerinin Batı tarafının açıklamalarından anlaşılan şu: ABD ve Batı Kobani meselesini kullanarak Türkiye’nin Suriye sınırları içine askeri müdahalesini istiyor. Bu müdahale ile öyle ya da böyle Türkiye’nin askeri müdahale için öne sürdüğü şartlar oluşmadan aktif adım atılmış olacak. Böylece müdahale genişleyerek tüm bölgedeki direniş gruplarına yönelik ilerleme kaydedilecek.
ABD ve Batı’nın IŞİD’i şeytanlaştırma kampanyasını ve bundan beklentilerini anlıyoruz da Türkiye’nin hükümetiyle, muhalefetiyle, Türk ve Kürt Milliyetçisi kesimleriyle ve en önemlisi medyasıyla IŞİD’i şeytanlaştırmadan kastını ve beklentilerini ne ile anlamlandırıyor onu anlayamıyoruz. Bu durum basit gündelik siyasi rant ve çıkarlar ile izah edilebilir ancak. Siz hükümet olarak tüm kesimleriniz ile IŞİD üzerinden bir terör tehdit algısı oluşturursanız, IŞİD üzerinden kendi literatürünüze göre İslam, Müslüman, cihat, mücahit tanımlamalarını algı oluşturmak için konuşma metinlerinize koyarsanız, IŞİD ve Kobani meselesini çözüm sürecinde PKK’ye atılacak bir gol pozisyonu olarak değerlendirip medya kampanyanız ile tüm Kobani’ye evlerini terk etmelerini salık verirseniz ve sonrada 180 bin Kürt mülteciyi ağırlıyoruz diyerek hümanizm yaparsanız, IŞİD üzerinden oluşturduğunuz İslamofobi (İslam düşmanlığı) bu topraklarda da vücut bulur. İslam ve Müslüman düşmanlığı damarlarına kadar işlemiş Sosyalist Leninist düşünceden beslenen PKK sempatizanı gruplar sokakları yakıp yıkarlar. Oluşturduğunuz bu hava İslam’a olan düşmanlığın Müslümanların sakal ve tesettürüne dahi tahammülsüzlüğü doğurur. Yandaşı, liberali ve ulusalı ile medyanızı “Kobani düşüyooor” kampanyasının propagandisti yaparsanız IŞİD üzerinden oluşturduğunuz İslam algısı Müslümanları birbirine kırdırır.
Sahi Kobani 2012 Temmuz ayında düşmemiş miydi? Eğer Kobani Halep’e bağlı bir Suriye şehri ise, bu şehir 2012’de Esed rejimi tarafından bu bölgedeki PKK’nin diğer kolu olan PYD-YPG’ ye teslim edilmemiş miydi? Türkiye devleti PYD-YPG’yi terör örgütü olarak görüyor. IŞİD’i de terör örgütü olarak görüyor. Peki, terör örgütü PYD-YPG Kobani’ye hâkim olunca Kobani kurtarılmış bölge ilan ediliyor da, IŞİD Kobani’ye hâkim olmak isteyince mi Kobani düşüyor? İşte Türkiye’nin bu tavrı, hükümetin Suriye devrimi sürecinde Amerikancı politikadan bir milim dahi ayrılmadığının apaçık göstergesidir. Hiç kimse Suriye konusunda Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın Esed’in gitmesi gerekir şeklindeki açıklamalarını anti Amerikancı tez ve politika olarak okumasın. Hiç kimse Türkiye’nin haçlı koalisyonuna ortak olmasını yapılan bu açıklamalarla yumuşatmaya çalışmasın.
Şimdi Ak Parti Hükümetinin kalkıp açıkça şunu açıklaması lazım: “Biz Kobani meselesi üzerinden çözüm süreci için rant devşirmek istedik. PKK’nin IŞİD ile karşı karşıya gelmesini ve burnunu yere sürtmesini amaçladık. İstedik ki Kobani’den kurtarın bizi çağrıları gelsin. İstedik ki PKK ve HDP’nin çözüm süreci meselesinde elini zayıflatalım. Onun için IŞİD üzerinden oluşturulan uluslararası İslami terör tehdit algısını medyamız üzerinden Türkiye’de zirveye çıkmasına müsaade ettik. Açıkçası biz IŞİD ve Kobani meselesini çözüm süreci konusunda şantaj olarak kullandık. Olayların bu noktaya taşınmasına müsaade ettik ki PKK’nın çözüm sürecini istemeyen yanını deklare edelim.”
Şimdi HDP ve PKK tarafı çıkıp şunları söylemesi lazım: “Biz nasıl ki Rojova meselesinde medya üzerinden Suriye devrimine yönelik şeytanlaştırma operasyonu yaptıysak Kobani’nin IŞİD tarafından kuşatılmasını da bu amaçla değerlendirmek istedik. İstedik ki IŞİD üzerinden Suriye devriminin tamamı karalansın. Biz çözüm sürecinde hükümete karşı elimizi güçlendirmek için Kobani meselesini kullandık. Medya dezenformasyonumuz ile tüm Kobani halkını şehirden çıkardık ki sınırda kaos oluşsun. Türkiye’nin bu göç dalgasına tavır almasını bekledik ki çözüm sürecinde süreci tıkayan tarafın Hükümet olduğunu gösterelim. Kobani’ye hükümetin yardım etmesi için açık çağrı yaptık ki hükümetin somut askeri yardım konusunda ayak diremesini çözüm sürecinin tıkanması için argüman yapalım. Kürt halkını Kobani’ye yardım için destek olmaya sokaklara çağırdık ki bu konuda hükümetin adım atmamasına yönelik halkçı tepkiyi gösterelim. Ama Öcalan’ın hükümetle birlikte yürüttüğü çözüm sürecini istemeyen PKK içindeki kanadın bu ortamı kullanarak yakma yıkma ve öldürme olayları oldu. Bu gelişmeler çerçevesinde bizim gardımız kırıldı.”
Evet açıkça Kobani meselesi ve IŞİD’in şeytanlaştırılması üzerinden siyasi rant ve çıkarlarınız için Müslüman Kürt halkını nasıl bir kaosun içine sürüklediğinizi açıklayın. ABD’nin IŞİD üzerinden İslam ve Müslümanlar üzerinde oluşturduğu ve sizinde topyekûn çanak tuttuğunuz bu İslam düşmanlığı kampanyasının Diyarbakır’da nasıl nüfuz bulduğunu söyleyin. Hiçbir zaman Kürtleri temsil etmeyen PKK ile Müslüman Kürt halkını karşı karşıya nasıl getirdiğinizi söyleyin. Söyleyin ki sizin (Hükümet-HDP/PKK) Müslüman Kürt halkı üzerinden nasıl bir siyasi rant devşirme peşinde olduğunuzu bu halk anlasın.
Müslüman Kürt halkı bu kirli kaos ortamında elhamdülillah itidalli davranmıştır. Bu konuda İslam ve Müslümanlara yönelik düşmanca saldırıların tüm Kürt halkına mal edilmediğini görmüştür. Hem hükümet hem de PKK’nın çözüm süreci adı altında bu kaotik ortamlardan rant devşirmek istediğini anlamıştır. Bu durum Müslümanlar açısından hayırdan başka bir şey değildir. Kobani ve IŞİD meselesinde Müslümanların da muhakkak bir çözümü olmalıdır. IŞİD’in Suriye ve Irak’taki yaptıklarının ıslahı asla ve asla PKK ve HDP’nin işi olmamalıdır. Hele hele ABD’nin hiç olmamalıdır. IŞİD ve eylemlerinin ıslahının yine İslam’ın çözüm pratikliğinde nihayete kavuşacağı unutulmamalıdır. Bu pratiğin hayata inmesi sadece Rasulullah’ın nübüvvet metoduna uygun Raşid-i Hilafet ile olur. Hep bir ağızdan IŞİD’e ilan atiği Hilafet’in şer-i olmadığını söylememiz gerekir. Hep bir ağızdan İslami bir sulta ve otorite olmadan, tebaaların güven ve emanı İslam’ın korumasında olmadan ilan edilmiş devletin şer-i olmadığını anlatmamız gerekir.
Hangi cemaat, cemiyet ve partiye mensup olursak olalım. İster Türk, ister Arap, isterse Kürt olalım Rabbimiz bir, Nebimiz bir, dinimiz bir, düşmanımız bir, acımız birdir. Tüm Müslümanlar olarak, Rabbimizi razı etmek ve dinimizi ikame etmek üzere bir araya gelmeliyiz. Bilelim ki Allah'ın Kitabı ve O'nun Nebisinin Sünneti ile hükmeden bir çoban, İslam ümmeti için tek çözümdür. Bu çoban, Müslüman halkları birleştirecek, onlara saldıran tüm düşmanlardan onları koruyacaktır. Hilafet Devletinde Kürtler, Araplar, Türkler ve diğer halklar birleştirici İslam potasında eriyeceklerdir. Herkesin adil hakları olacak. Herkes iman kardeşliği ve İslam'ın adaletinden nasibini alacaktır.
İşte tüm Müslümanlar olarak bizler, ABD ve Batı’nın menfaat ve maslahatlarına hizmet etmesinden, onların İslam’ı karalamalarına örneklik teşkil etmesinden dolayı ve en önemlisi de şer-i hükme uygun olmamasından dolayı IŞİD’i bu eylemlerinden vazgeçmeye çağıralım.
@mk_mahmutkar