Amerika’da 8 Kasım’da yapılacak başkanlık seçimi içerisinde birçok açıdan EN’leri barındırmaktadır. Ne hazindir ki koskoca sanılan ABD için bu EN’ler hem ağlanacak hem de gülünecek şeyleri bir arada bulundurmaktadır. Mesela bu seçim için “En düşük profilli adayların seçimi” diyebiliriz. Öncelikle Donald Trump’tan başlayalım… 70 yaşındaki aday, üniversite yıllarında emlakçı olan babasının yanında çalışarak gayrimenkul yatırımcılığına merak salmış ve birçok yapının müteahhitliğini yapmıştır. Forbes dergisinin dünyadaki en zengin 400 kişi sıralamasında yer verdiği Trump, hem yaşlı olması hem de iş adamı kimliği göz önüne alındığında siyaset-politika alanında oldukça yeni ve tecrübesiz olduğu söylenebilir. Seçim çalışmaları için haftada 2 milyon dolar harcamasına rağmen rakibi karşısında proje-söylem bazında etkisiz ve itici karşılanan Trump’ın en iyi yaptığı iş manipülasyon ve algı yönlendirmedir. Bunun için profesyonel ekiplerle çalışmaktadır. Siyasi kariyeri ise eski başkan Donald Reagan ile Cumhuriyetçi partide tanışmasıyla başlar ve bu parti içerisinde irili ufaklı görevler alır. Kısaca dünyanın en güçlü ülkesi olmakla övünen ABD için ciddiyetsiz ve yeteneksiz bir başkan adayı olarak vasıflandırılmaktadır. Örneğin seçim çalışmaları boyunca İslam’a ve Müslümanlara kin kusan açıklamalar yapması, Meksika duvarını örmekten ve ülkeye Müslümanları sokmamaktan bahsetmesi hem kendi ülkesinde hem de dünya kamuoyunda büyük tepkiler çekmiş ve ona prestij kaybettirmiştir. Diğer aday olan Hillary Clinton ise nispeten politik tecrübesi daha fazla olan bir adaydır. Demokrat parti yönetim ekibinde bazı görevler almıştır. New York eyalet temsilciliği, eski başkan Bill Clinton’un yurt dışı seyahatlerinde “first lady” ve 67. Dışişleri Bakanı gibi... Tüm bunların yanında proje-söylem bazında rakibine göre daha ciddi ve yetenekli olduğu hem ABD hem de dünya kamuoyu tarafından dillendirilmektedir. Ama onunda bayan olması, eşinin güdümünde olduğu düşüncesi, basit ve genel geçer hedeflerinin olduğu düşünüldüğünde rakibi Trump kadar olmasa da başkanlık profili için düşük seviyede denilebilir.
Yine bu seçim için hem en anlamlı hem de en anlamsız seçim diyebiliriz. Anlamsızdır çünkü ABD’de seçim sonuçları ne olursa olsun uygulanması düşünülen devletlerarası programda bir aksama veya değişiklik söz konusu olmayacaktır. Bilakis başkan adayları bu sürece üst akılları olan kapitalist sermayedarların plan ve projelerini hayata indireceğine söz vererek başlarlar. Aday kim olursa olsun esas olan kapitalist ideolojinin kendisi ve yükselişidir. Yani ABD ne kadar demokratik devlet olursa olsun kimin başkan olması isteniyorsa o halka seçtiriliyor. Peki, bu seçimi anlamlı kılan şey nedir? Eğer Clinton kazanırsa ülkenin bağımsızlığını kazandığı tarihten bu yana ilk bayan başkanı olacak. 2008 seçimlerinde Obama’nın adaylığı da benzer şekilde ilk siyahi başkan olma yönündeydi ve bu gerçekleşti. Bu minvalde Amerikan toplumunun demokrat yanının daha baskın olması, dünyaya eşitlik ve pozitif ayrımcılık yönünü göstermesi açısından düşünüldüğünde bayan başkan ihtimali daha da artmaktadır. Trump’un başkan olma ihtimali ise devletlerarası antipatiye neden olacağı düşünüldüğünde daha uzak ihtimal gözükmektedir. Buradan hareketle diyebiliriz ki, söylemler farklı olsa da İslam’a ve Müslümanlara düşmanlık konusunda iki başkan adayı da aynı niyeti taşımakta ve Ortadoğu’da aynı sinsi hedefleri gütmektedir.
Hal böyle iken, dünya kamuoyu ABD seçimlerine neden gereğinden fazla ilgi-alaka göstermektedir? Neden başkan adaylarının biyografileri incelenmekte, neden projeleri tartışılmakta ve merakla seçim sonuçları beklenmektedir? Bunun şüphesiz ki iki sebebi vardır; bunlardan birincisi bunca haberin yapılması ve bu seçimin herkesçe tartışılması ABD’nin kendi emriyle gerçekleşmektedir. Çünkü dünya ülkelerine mesaj vermekte, kendisinin önemsenmesini ve dünyaya yön verecek liderinin konuşulmasını istemektedir. Diğeri ise uydu veya peyk devletlerin liderleri ileride kiminle çalışacaklarını merak etmekte ve hangisinin kendisi için daha faydalı olacağını araştırmaktadır.
Son olarak bu seçim Müslümanlar için ne ifade ediyor sorusuna cevap arayalım. Şurası muhakkak ki Amerika düşük profilli başkan adayları ile seçime girmesini Müslümanlar üzerinde bir aşağılama unsuru olarak kullanmaktadır. Hele ki, Trump’ı başkan yaparlarsa o zaman İslam’a olan düşmanlıklarını gizli tutmak yerine açık etmek cüretini göstermiş olacaklar. Ne yazık ki, İslam coğrafyası Hilafet’in ilgasından sonra Abdulhamid ve Sultan Fatih gibi yüksek profilli liderlere hasret kalmıştır. Hatta öyle ki, belki de Müslümanların evlatlarından çıkacak böylesi güçlü liderler Batı’nın yeteneksiz liderlerine karşı akidelerini yeniden hak ettiği yere (zirveye) çıkarmaya muktedir olacaktır. Ama ne yazık ki siyaseten basiretli ve ferasetli böylesi kimseler bırakın ümmete liderlik etmesini toplumla arasında uzunca köprüler atılmakta, varlığı unutturulmakta hatta iftira ve fitne ile imajı zedelenmektedir. Amerika ise böylesi kimselerin yerine kendi demokrasisine hayran olan, Batı’ya payanda olmuş sözde liderleri pohpohlamakta ve onların popülerliğini arttırmaktadır; ta ki kendi seçimlerini ülkelerinin tek gündemi haline getirsinler, başkan adaylarını dört gözle takip eden acizlerden olsunlar. Siyasetlerini seçim sonuna endeksleyip, ABD ile yatıp ABD ile kalksınlar.
Halbuki Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
فَاللّهُ يَحْكُمُ بَيْنَكُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَلَن يَجْعَلَ اللّهُ لِلْكَافِرِينَ عَلَى الْمُؤْمِنِينَ سَبِيلاً
“… Allah Kıyamet Günü aranızda hükmünü verecektir. Hiç kuşkusuz Allah, müminler aleyhinde kâfirlere asla fırsat vermez.” (Nisa Suresi 141)
1.5 milyarlık İslam ümmetinin; gözleri önünde gerçekleşen zulümlere, katledilen kardeşlerine sahip çıkamayışı hatta zamanla duyarlılığını yitirmesi, buna karşın yöneticilerinin anlamsızca barışçıl söylemleri ve başkalarının işine karışmama avuntusuyla yetiniyor olması, fonksiyonlarını günden güne kaybediyor olması asli kimliklerini yitirmiş olmaktan başka ne ile ifade edilebilir ki? Peygamber efendimizin (Aleyhi’s Salatu ve’s Selam) ‘‘İmam kalkandır’’ hadis-i şerifinin açık delaletiyle “kalkansız, korumasız ve klavuzsuz kalmış Müslümanlar” için bütün olup bitenler her şeyi yeni baştan değerlendirme gereğini gündeme getirmelidir. Tıpkı Aleyhi’s Salatu ve’s Selam’ın şu hadis-i şerifinde gündeme getirdiği gibi:
‘‘Müşriklerin ateşiyle aydınlanmayın.’’ (Beyhaki)