Türkiye “İsrail”le ticareti durdurdu! Bakanlığın duyuru metninde; ticaretin, “ateşkes gerçekleşinceye ve insani yardımların geçişine izin verilinceye kadar” kısıtlı bir durdurma kararı olduğu da vurgulanıyor… Buraya döneceğiz. Önce katliamın sekizinci ayına girerken bu karar nasıl ve neden geldi, buna bakalım…
Katar, Mısır ve ABD arabuluculuğunda Gazze'de ateşkes görüşmeleri yoğun bir şekilde devam ediyor… Bu çerçevede Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Katar'da Hamas yetkilileriyle bir görüşme gerçekleştirmişti. Görüşmenin ardından Hamas yetkililerinin 1967 sınırları içinde iki devletli çözüme ulaşılması halinde İzzeddin el Kassam Tugayları'nın tasfiye edileceği ve Hamas’ın bir siyasi parti olarak varlığına devam edeceğini kendisine ilettiklerini ifade etmişti.
Keza Hamas’ın; ateşkes için “İsrail”in Gazze’den çekilmesi, tutukluların serbest bırakılması, “İsrail”in bir daha saldırmayacağı noktasında sağlam güvenceler verilmesi gibi taleplerinin olduğu, ajansların verdiği bilgiler arasında yer alıyor.
Hamas tarafının şartları bunlar iken, “İsrail” Başbakanlık ofisinden yapılan açıklamada ise, Netanyahu'nun "Savaşı, tüm hedeflerimize ulaşmadan durdurma fikri söz konusu bile olamaz. Anlaşma olsun ya da olmasın Refah'a gireceğiz ve Hamas'ın oradaki birliklerini yok ederek tam zafere ulaşacağız!" ifadelerine yer verildi.
Anlaşılan Netanyahu ve aşırı sağcı fanatiklerden oluşan kabinesinin ateşkese ikna edilmesi gerekiyor. Bu sebeple Netanyahu’yu baskılamaya yönelik adımlar sıklaşıyor.
Yahudi lobisinin çok güçlü olduğu Amerikan üniversitelerinde artan gösteriler…
Bazı Avrupa ülkelerinin Filistin Devleti'ni tanıyacaklarına dair açıklamaları…
Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde “İsrail” hakkında açılan davaya müdahil olarak katılma ve ticareti durdurma kararları, bu meyanda atılmış adımlardır. Bunu bizatihi Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan net bir şekilde ifade etmiştir: "Bizim burada tek gayemiz Netanyahu yönetimini ateşkese zorlamak."
Mezalime rağmen 7 aydır ticaretini sürdüren Türkiye…
İlgili bakanın bizzat ifadesiyle; “her gün limanlarından ortalama 8 geminin kalktığı” Türkiye…
Yine başka bir bakanın ifadesiyle; “1 alıp 6 satan” Türkiye…
Bu kirli ticaretini eleştirenlere her türlü kirli yakıştırmayı yapan Türkiye…
En önemlisi seçim kaybetme pahasına gemilerini yürüten Türkiye…
Bugün ticareti neden kesiyor?
Bakanlığın açıklamasında ifade edildiği gibi; “ateşkes için”… İki devletli çözümle birlikte Filistin tarafı başta olmak üzere bölge ülkelerinin meşru bir “devlet” olarak tanıdığı, “normalleştiği” “İsrail”le ilişkilerini kesintisiz sürdüreceği bir gelecek için… Yani “kesintisiz bir ticaret için” kesilen ticaret!
Şimdi bu ticaretin kesilmesine sevinmeliyiz evet, ama parmağımızı ısırarak, hayret ve şaşkınlık içinde, mümin ferasetine yakışır biçimde uyanık kalarak uyarmaya devam etmeliyiz.
Ne konuda uyanık kalarak ve uyarmaya devam etmeliyiz?
- Aylardır, hatta yıllardır destansı bir mücadele yürüten, “İsrail”in “kâğıttan bir kaplan” olduğunu tüm dünyaya gösteren direniş guruplarının tasfiye edilmesi ihtimaline karşı uyanık olmalıyız.
Malumunuz, “İsrail” 7 Ekim’de aldığı ezici hezimet karşısında dişe dokunur bir başarı elde edemedi. Hamas ve Kassam liderlerinden birini ele geçiremedi. Bu grupların tasfiye edilmesini en çok “İsrail” ve ardındaki Amerika istiyor…
İlgili tüm çevrelerin bildiği üzere;
- Bir Amerikan planı olan “iki devletli çözüm”ün bir parçası olarak da Filistin, silahsızlandırılmak isteniyor. Amerika bunu, “favori diktatörü”nün ağzından net bir biçimde ifade etti. Bir süre önce Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, silahsızlandırılmış Filistin devletinin kurulma vaktinin geldiğini, söylemişti.
Yine takip edenlerin bildiği üzere;
- Ateşkes süreçlerine Filistinli gurupların birleştirilme çabaları da eşlik ediyor. “Birleştirilme” derken, Filistin Yönetimi Lideri Mahmut Abbas liderliğinde bir birleşmeden söz ediliyor. Zaten bu sürecin başında gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısının sonuç bildirgesinin 27. Maddesinde; 57 lider (istisnasız) Filistin halkının meşru temsilcisi olarak Mahmut Abbas’ı imza altına alarak resmen ilan etmişlerdi. Halkı katliamdan geçirilirken bile “İsrail”in tam güvenlik hakkı" olduğunu söyleyebilecek kadar ruhunu düşmana satmış bir kimsenin liderliğinde bir birlik, bir Filistin Devleti… Böyle bir kimsenin liderliğinde bir Filistin Devleti hırsı, -azıp katliama giriştiğinde veya yerleşimcilerini Müslümanlar üzerine musallat ettiğinde- “İsrail”in güvenliği uğruna halkını zapt edecektir.
- Bu Filistin Devleti 1967 sınırları içinde (Müslüman toprağının % 78’inde “İsrail”e, % 22’sinde Filistin’e) devlet olma hakkı veren;
- Gümrük kapısı olmayan, ticaretinde “İsrail” kapılarına muhtaç; ordusu olmayan, “güvenliği” -“İsrail”e açık destek veren Amerika’nın idaresindeki sözde- Barış Gücü tarafından sağlanan kartondan bir devlet…
Türkiye ve bölge ülkeleri aylardır hatta yıllardır din kardeşlerini katledenin “İsrail” olduğunu düşünmüyorlar mı ki, “İsrail” yerine Filistin’in silahsızlandırılmasını içeren bir planı, üzerlerine vazife belliyorlar. Bosna’da, Suriye’de ve başka bir çok “kriz” alanlarında “ateşkes” ve “silahsızlandırma”, sonrasında yerleştirilen “Barış Gücü” himayesinde büyük katliamlara tanık olduk.
Ateşkesin sağlanması; “İsrail”in Gazze’den tamamen çekilmesi, “İsrail” zindanlarındaki tutuklu Müslümanların serbest kalması gibi sonuçları doğuracaksa ticaretin kesilmesine sevinelim. Ama orta ve uzun vadede İşgalcinin tanınması, bütün bölge ülkelerinin onunla “normalleşmesi” (7 Ekim Aksa Tufanı öncesine dönülmesi) hatta Aksa Tufanıyla “İsrail”i darmadağın eden direniş güçlerinin tasfiye edilmesi gibi siyasi süreçlere karşı uyanık olalım.
Şayet uyanık olmaz, taleplerimizi sadece “ticaretin kesilmesi” gibi reel-politik sınırlar içinde tutarsak, iktidarlar konjonktür elverdiğinde o “insani” talepleri, başka büyük bir “siyasi” planın parçası olarak devreye alırlar.. Kesintisiz bir ilişkinin taşlarını döşemek için bir kaldıraç olarak kullanabilirler. Çünkü politikacılar, tiyatronun ikinci, üçüncü perdesinde neler olacağını halklarından gizledikleri ölçüde başarılı olurlar. Bu, onların ekonomik, siyasi birçok yönlerden uluslararası sisteme angaje olmalarından dolayıdır. Halklarından gizleyebildikleri oyunun icrasında, sahne performansları ölçüsünde sistemin kurucuları tarafından kabul görürler.
Bu durumlara düşmemek için Filistin davasını bu kirli ve köhne bağımlılık ilişkilerinden bağımsız, inanç ve ilkelere bağımlı kalarak sürdürmek gerekir. Akidemizin en temel ilkesine göre; Filistin, etrafı mübarek kılınmış bir belde, “3 mescit”ten birinin bulunduğu kutsal bir mekân, ilk kıblegahımızdır…
Şayet ticaret, ilkesel olarak kesiliyorsa aynı ilke, mülkiyeti Müslümanlara ait olan topraklardan gaspçıyı çıkartmayı gerektirir. O halde, değil Gazze’den çekilmesi, işgalci varlığın, tüm Filistin topraklarından, kıblegahımızdan çekilmesi ve geldiği yere gönderilmesi gerekir. Evet, bunun sonucunda muhtemel tüm sıkıntıları giderecek tek güç, Allah’tır.
[وَمَا ذٰلِكَ عَلَى اللّٰهِ بِعَز۪يزٍ] “Bu, Allah'a zor değildir!” [İbrahim Suresi 20]