Kur’an ayı Ramazan’a veda ediyoruz. Kıymetini Kur’an’dan alan bu mübarek ayda Kur’an’la hemhâl olmaya ve arınmaya çalıştık. Şimdi siz değerli okur kardeşlerime Kur’an’ın en güzel kıssasında anlatılan ve içerisinde sabrın, imtihanın, itaatin yer aldığı ve zaferle/kavuşmayla son bulan ibretlerle dolu bir ümidin hikâyesinden alıntılar yapmak istiyorum. Rabbimden duam, anlatacağım Kur’ani hikâyenin bize geleceğimizin inşasında bir bakış kazandırmasıdır. Zira yeşertilmeye muhtaç ümitlerimiz, gerçekleşmesini beklediğimiz müjdelerimiz var…
Her şey, henüz çocukken Yusuf Aleyhi’s Selâm’ın gördüğü müjde dolu bir rüyayla başladı aslında… İşte onca yaşanmışlıklara rağmen Yakup Aleyhi’s Selâm’ı diri tutan, ye’se düşmekten koruyan ve geleceğe her daim ümitle bakmasını sağlayan o rüya:
[إِذْ قَالَ يُوسُفُ لِأَبِيهِ يَا أَبَتِ إِنِّي رَأَيْتُ أَحَدَ عَشَرَ كَوْكَبًا وَٱلشَّمْسَ وَٱلْقَمَرَ رَأَيْتُهُمْ لِي سَاجِدِينَ] “Hani bir vakitler Yusuf, babasına demişti ki: ‘Babacığım, ben rüyada on bir yıldızla güneşi ve ayı bana secde ederken gördüm.’” [Yusuf Suresi 4]
Sonra dipsiz kuyudan Mısır sultanlığına uzanan, yolları iftira, hapis, zorluk ve sıkıntılarla döşenmiş bir yolculuk başlayacaktı. Ağabeyleri, kurdukları sinsi planla Yusuf’u kuyuya attılar; sonra da onun öldüğü yalanını uydurarak babalarının karşısına çıktılar. Öldüğünün ispatı mahiyetindeki yalanla bezenmiş “kanlı gömleği” Yakup’a takdim ettiler. Yakup Aleyhi’s Selâm ise onun öldüğüne, hayat sahnesinden silinip gittiğine asla inanmadı ve şöyle dedi:
[بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا ۖ فَصَبْرٌ جَمِيلٌ ۖ وَاللَّهُ الْمُسْتَعَانُ عَلَىٰ مَا تَصِفُونَ] “Hayır, size inanmıyorum. Nefisleriniz sizi aldatarak kötü bir plan yapmaya sürükledi. Artık bana, güzelce sabretmek, metanetli olmak düşüyor. Bu yakıştırmalarınıza karşı yardımına sığınılacak olan yalnız Allah’tır.” [Yusuf Suresi 18]
Yakup Aleyhi’s Selam’ın nazariyesinden baktık; ümmetin kapitalizmin zulüm mengenesinde sıkışıp kaldığı doğrudur. Kapitalist zehirli fikirlerin tesirinden hastalandığı da doğrudur. İslâm’ı yaşamakta ve emirlerine bağlanmakta zafiyetlerinin olduğu da inkâr edilemez. Zafiyetleri olduğu gibi hayat sahnesinde etkinliğini kaybeden ümmetin, söz konusu İslâm’ın değerleri olduğunda ölüm uykusundan uyanmaya ve yeniden var olmaya muktedir olduğu da asla inkâr edilemez. Zira değerlerine sahip çıkma kararlılığı, İslâm ümmetinin amentü kodlarında saklıdır. Ki biz bunu Gazze sürecinde hep birlikte müşahede ettik.
Bu ümmet; “bu ümmetten hayır gelmez, bu ümmetle bir yere varılmaz, bu ümmet artık yaşayan bir ölüden farksızdır” ithamlarına maruz kalmaktadır. Halbuki Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem böylesi aşağılayıcı ithamlardan nehy etmiştir. Şöyle buyurmuştur:
[إِذَا قَالَ الرَّجُلُ: هَلَكَ النَّاسُ، فَهُوَ أَهْلَكُهُمْ] “Bir kimse, ‘İnsanlar helâk oldu!’ derse, bilin ki o, herkesten çok helâk olandır.” [Muslim] Yine başka bir rivayette, ümmette hayır olduğunu şu sözleriyle ifade etmiştir:
[مَثَلُ أُمَّتِي مَثَلُ الْمَطَرِ لَا يُدْرَى أَوَّلُهُ خَيْرٌ أَمْ آخِرُهُ] “Ümmetim yağmur gibidir; evveli mi daha hayırlı, yoksa sonu mu bilinmez.” [Tirmizî]
Kısacası “öldüğü” söylenen bu ümmetin öldüğüne asla inanmadık; “tarih sahnesinden silinip gitti, geri dönüşü de olmaz” diyenlere itibar etmedik. Ve bilakis bu ümmetin sadece Mısır’a değil vakti saati geldiğinde tüm cihana “sultan” olacağına inanıyoruz.
Kuyudan Allah’ın yardımıyla çıkan Yusuf Aleyhi’s Selâm’ın bu defa gömleği arkadan yırtıldığı -yani hukuken haklı olduğu- hâlde iftiraya uğradı ve hukuksuz bir şekilde yıllarca zindana mahkûm edildi. Ama Yusuf Aleyhi’s Selâm, zahmet ne kadar büyük olursa olsun, çekilen çile ne kadar çok olursa olsun, bütün tehditlere rağmen Allah’ın rızasına nail olmayı her şeyin üzerinde tuttu ve şöyle dedi:
[قَالَ رَبِّ ٱلسِّجْنُ أَحَبُّ إِلَيَّ مِمَّا يَدْعُونَنِيٓ إِلَيْهِ ۖ] “Yusuf (bu tehdit karşısında): ‘Ey Rabbim! Zindan bana, bunların beni davet ettiği (çirkin) şeyden daha sevimlidir.’” [Yusuf Suresi 33]
Yusuf Aleyhi’s Selam’ın nazariyesinden baktık; Hilâfet fikrinin taşıyıcıları olarak tehditlere, türlü iftiralara ve dahi işkencelere maruz kaldık. Sırf Hilâfet istediğimiz için hapisle cezalandırıldık. Onların istediği tavizkâr tutumu sergilemektense, Hilâfet fikrinden ödün vermektense hapis yatmayı, dahası şehadet/Rahman’a kavuşmayı yeğledik. Ama ne pahasına olursa olsun Hilâfet’in ikamesi gayretinden asla vazgeçmedik. Yine Yusuf’un nazariyesinden baktık; [إِنِ ٱلْحُكْمُ إِلَّا لِلَّهِ] “Hüküm yalnızca Allah’a aittir.” [Yusuf Suresi 40] ayetinin gereği olarak egemenliği laik demokratik sistemlere değil, yalnız Allah’a verdik.
Sonra uzun yıllar Yusuf Aleyhi’s Selam’ın yokluğuyla imtihan olan Yakup Aleyhi’s Selâm, bu defa küçük oğlu Bünyamin’in de yokluğuyla sarsıldı. İmtihan üstüne imtihan yaşayan, kaybolan evladının üstüne bir kayıp daha yaşayarak sarsılan Yakup Aleyhi’s Selam ahlar çekti, gözyaşları döktü, ama güzide bir sabır ve metanet örneği gösterdi. Üstelik kaybolan Yusuf’una kavuşacağına inandığı gibi, artık iki oğluna birden kavuşacağına inanarak ümide ümit ekledi:
[قَالَ بَلْ سَوَّلَتْ لَكُمْ أَنفُسُكُمْ أَمْرًا ۖ فَصَبْرٌ جَمِيلٌ ۖ عَسَى ٱللَّهُ أَن يَأْتِيَنِي بِهِمْ جَمِيعًا ۚ إِنَّهُۥ هُوَ ٱلْعَلِيمُ ٱلْحَكِيمُ * وَتَوَلَّىٰ عَنْهُمْ وَقَالَ يَـٰٓأَسَفَىٰ عَلَىٰ يُوسُفَ وَٱبْيَضَّتْ عَيْنَاهُ مِنَ ٱلْحُزْنِ فَهُوَ كَظِيمٌ] “Söyledikleriniz kabul edilecek şeyler değil. Nefisleriniz sizi aldatarak kötü bir plan yapmaya sürükledi. Artık bana düşen, güzelce sabretmek, metanetli olmaktır. Umulur ki Allah onların hepsini bana geri getirir. Her şeyi bilen, hikmet sahibi ve hükümran olan yalnız O’dur. Onlardan yüz çevirdi ve ‘Ah Yusuf’um, ah!’ diye sızlandı. Kederini içine gömmesi yüzünden gözlerine perde geldi.” [Yusuf Suresi 83–84]
Yakup Aleyhi’s Selam’ın nazariyesinden baktık; İslâm ümmeti son yüzyılda iki büyük sarsıntı yaşadı. En büyüğünde 1400 yıllık İslâm Devleti olan Hilâfet yıkıldı. Diğerinde ise Filistin toprakları gasıp Yahudi varlığı tarafından işgal edildi. Ama ümit var olduk ve Allah’ın bizleri o iki kaybımıza yeniden kavuşturacağına, Râşidî Hilâfet’in yeniden ikamesine ve Kudüs’ün işgalden kurtulacağına inandık. Uğrunda “ahlar” ederek hasretini çektiğimiz bu muştudan, Hilâfet’in yeniden geleceği düşüncesinden ve inancından asla vazgeçmedik.
Her geçen zaman Yakup Aleyhi’s Selâm’ın ümitlerini azaltmadı; bilakis daha da yeşertti. Yusuf’unun kokusunu alacak kadar vaktin yaklaştığına inandı. Delilikle, bunaklıkla itham edileceğini bile bile kavuşmanın yakın olduğunu ifade etti:
[وَلَمَّا فَصَلَتِ ٱلْعِيرُ قَالَ أَبُوهُمْ إِنِّي لَأَجِدُ رِيحَ يُوسُفَ لَوْلَآ أَن تُفَنِّدُونِ] “Kafile (Mısır’dan) henüz ayrılmıştı ki (Filistin’de bulunan) babaları dedi ki: ‘Eğer bana bunamış demezseniz, ben Yusuf’un kokusunu alıyorum.’” [Yusuf Suresi 94]
Yakup Aleyhi’s Selam’ın nazariyesinden baktık; bütün olumsuzluklara, yersiz ithamlara rağmen asla ye’se kapılmadık ve müjdenin de, zaferin de, geleceğin de bizim olduğuna inandık. İnanmakla da kalmadık, bu uğurda çalıştık ve hâlâ çalışıyoruz. Yakup Aleyhi’s Selâm’ın, Yusuf’un kokusunu aldığı gibi biz de Râşidî Hilâfet’in kokusunu aldık ve alıyoruz. Kudüs’ü işgalden kurtaracak Selâhaddinlerin yolunu gözlüyoruz.
Sebe Melikesi’nin tahtını göz açıp kapayıncaya dek Süleyman Aleyhi’s Selâm’a getiren; Yakup Aleyhi’s Selâm’a, Yusuf’un kokusunu yürüme mesafesinden hissettiren Allah Subhanehu ve Teâlâ’dır, O’nun mucizesidir. Bize Hilâfet’in kokusunu aldıran ise on beş asır önce Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in haber verdiği müjdedir.
Yusuf’un kokusuna ve gömleğine kavuştuğunda Yakup Aleyhi’s Selâm’ın kararan gözleri nasıl aydınlandıysa, bizim de Râşidî Hilâfet’imize kavuştuğumuzda kapitalizmin kararttığı dünyamız İslâm’ın nuru ile aydınlanacaktır.
Küçümseyen küçümsesin, alay eden alay etsin. İslâm elbet yeryüzüne hâkim olacaktır. Bu kutlu vazifeyi ise alay konusu edilen, potansiyel olarak ehil görülmeyen ümmet-i Muhammed’in hayırlı evlatları gerçekleştirecektir.
Sözlerime Yakup Aleyhi’s Selâm’ı diri tutan, geleceğe ümitle bakmasını sağlayan rüya müjdesiyle başlamıştım. Şimdi de sözlerimi bizi diri tutan, geleceğe ümitle bakmamızı sağlayan müjdeyle bitiriyorum:
[ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ] “Sonra nübüvvet minhâcı üzere Hilâfet yeniden olacaktır.” [Ahmed b. Hanbel]
Yakup ve Yusuf Aleyhimâ’s Selâm’ın nazariyesinden baktık; ümide ve müjdeye uzanan bu yolculukta yolcu da biziz, kervan da biziz, yol da biziz. Güzel akıbet şüphesiz ki takva sahiplerinindir.