Herkes 23 Haziran’da tekrarlanacak olan İstanbul seçimlerine odaklanmış, gelecek sonuçlara göre yorumlar yapmak için beklemektedir. Seçmenler, gerekirse tatillerini yarıda kesip İstanbul’a gelecek ve oylarını kullanacaklar. Zira bu seçim diğerlerinden farklı olarak hayat-memat meselesine dönmüş, her iki tarafta mağdur rolünü oynayarak seçime girecek. Hatta iki aday arasındaki canlı TV programında Cumhur İttifakı’nın adayı Binali Yıldırım daha fazla mağdur olabilmek için muhalif bir sunucu istedi ve öylede oldu. Tartışma programı bitti biteli moderatör üzerinden mağdur edebiyatı yapılmaktadır. Diğer aday Ekrem İmamoğlu ise 31 Mart’ta seçimi kazanmış olmasına rağmen YSK’nın verdiği iptal kararı ve Anadolu Ajansı’nın taraflı veri akışını gündemde tutarak mağdur edebiyatı yapmaktadır.
Hey gidi İstanbul hey! Düştüğün durumlara bak. Yetmedi, bir de seni yönetmeye talip kişilerin düştüğü durumlara bak… Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği şehir, onu fethedenin müjdelendiği şehir… Surları yıkıp geçen Fatih’in torunları şimdi seni yönetebilmek için dil döküyor, oy istiyor, mağduru oynuyor, mazlumu oynuyor. Altın olan taşını toprağını sıkıp suyunu çıkarırcasına koltuklarını ısırıyor, büyük hırsla senden gelecek menfaati istiyor. Ne bereketliymişsin, verdikçe veriyorsun; doymuyorlar yine veriyorsun.
Yenilenecek İstanbul belediye seçimlerine bir-iki gün kaldı. Biliyorum birçok gazeteci ve kalemşor yorum yapmak için seçim sonuçlarını bekliyor. “Kazanan aday şöyle şöyle doğru işler yaptı, kaybeden aday şu şu hataları yaptı” diye yazacaklar, çizecekler. Fakat seçimden hemen önce hem seçmene hem de adaylara çıkış yolunu gösterecek birine rastlamak zor. Çünkü neredeyse medya bilindiğin dışına çıkan, hakkı söyleyen birini anında linç ediyor, uzaklaştırıyor. Fakat her zamanki gibi suskunluğun kırılma noktası olarak hem seçmene hem de adaylara İstanbul seçimlerinden önce son bir çıkış yolu göstermek istiyoruz.
2018 verilerine göre dünyanın en kalabalık 15. şehri olan İstanbul’u yönetmek gerçekten zor. Fakat ticaret hacmi, vergi gelirleri, sanayisi, iki kıtayı birleştiren stratejik özelliği, deniz, kara ve hava yollarının verimliliği, çeşitliliği sayesinde bu zorluğun üstesinden gelinebilir. Bunun için gerekli olan şey ise; vizyon sahibi, basiretli, adil ve hakkaniyetli bir yönetim ile irade sahibi bir yöneticinin olması. Mesela dünyanın en kalabalık şehri olan Tokyo’nun nüfusu İstanbul’un tam 2,5 katı. Buna karşın yüzölçümü İstanbul’un yüzölçümünden 8,77 kat daha küçük. Fakat Tokyo’da ulaşım problemi yok. Dikey yapılaşma gerekli yerlerde mevcut ve şehrin tamamı siluet bozulmayacak şekilde tasarlanmış. Çevre kirliliği yok denecek kadar az. Halk bu kalabalığa rağmen düzenli bir hayat akışına sahip. Vergi gelirleri; sosyal hizmetler ve toplumun refahı için hakkaniyetli bir şekilde dağıtılıyor. Ve dünyanın en kalabalık şehri olmasına rağmen en yaşanabilir şehirler listesinde ilk 10’da yer alırken, İstanbul ilk 100’e bile giremiyor. [https://tr.euronews.com/2018/08/14/en-yasanabilir-sehirler-viyana-birinci-istanbul-ilk-yuze-giremedi\]
Çünkü İstanbul’u yönetmeye talip olan adayların hedefleri arasında İstanbul’u yaşanabilir hale getirmek diye bir şey yok. Böyle bir kaygıları da yok. Her iki adayın da vaatlerine bakıldığında görülür ki, İstanbul’da yaşayanlara fertler bazında maddi bir takım menfaatler sunulacak o kadar. Neden mi?
“Kadınlara şöyle şöyle kolaylıklar yapılacak…” (Ki kadınlardan oy alınabilsin.)
“Gençlere şu şu imkânlar verilecek…” (Ki gençlerden oy alınabilsin.)
“Yaşlılar için şunlar şunlar yapılacak…” (Ki yaşlılar da oy versin.) vs…
Yani İstanbul’a bütüncül bakarak, köklü ve kapsamlı çözüm üretmeye matuf hiçbir vaat ve hedef yok. Çünkü bunu gerçekleştirecek irade de bir yönetici maalesef yok.
Peki, seçimlerden sonra adaylardan hangisi kazanırsa kazansın değişen ne olacak? 32 yıldır İstanbul’da yaşayan bir fert olarak diyebilirim ki;
- Dikey yapılaşma artmaya devam edecek… Çünkü buradan ciddi bir rant elde edilmektedir. Ekrem İmamoğlu yönettiği Beylikdüzü’nde dikey yapılaşma rekoru kırmıştır. Binali Yıldırım’ın farklı görevler aldığı AK Parti hükümeti de İstanbul’un tamamında dikey yapılaşmaya izin verdiklerini “ihanet ettik” söylemiyle de itiraf etmişlerdir.
- Trafik sorunu artarak devam edecek… Çünkü yapılacak metro hatları bundan öncekilerde olduğu gibi insanları cezbedecek bir yapıda olmak yerine uzunluk ve taşıma kapasitesi ile gündeme gelecek. Fakat ulaşımın koordine, rahat ve stresten uzak olması gibi bir kaygı taşımayacak.
- İstanbul’un suç haritası daha da kötüye gidecek… Geçtiğimiz yıl Emniyet kayıtlarına göre 390 bin suç işlenmiş ve suçluların üçte biri 12-23 yaş aralığında. Ve bu suç oranı doğrusal bir şekilde her yıl artarak bugüne gelmiş. Bunun sebeplerini aşağıda sayılacak diğer unsurlarda bulabiliriz.
- Alkollü içecek fabrikaları artacak, alkollü içki satan ve içilen yerler çoğalacak… Çünkü İstanbul’un en önemli gelir kaynaklarından birisi maalesef bu. Binali Yıldırım’ın artan içki fabrikaları ile övündüğünü biliyoruz. İki adayın da bu sürece yatkın olduklarını hem geçmişlerinden, hem de aksini iddia edemediklerinden anlayabiliriz.
- Yine turistleri cezbederek, “özgürlükler şehri” safsatası ile ahlaksızlık yuvaları yapıldı, bunlar artmaya da devam edecek. Bu hem batılılaşma sevdalısı olan CHP’nin, hem de beka tehlikesi(!) yaşayan AKP’nin hem ortak kaygısı, hem de ortak amacı.
- Çarpık şehir yapılanması daha da içinden çıkılmaz hale gelecek. Çünkü İstanbul’daki kentsel dönüşüm hedefleri geçtiğimiz 5 yılda tutmadı. Kentsel dönüşüm planları İstanbul halkının menfaatleri doğrultusunda olması gerekirken müteahhitler daha çok kazanma, belediye daha çok vergi alma hesabı yaparak bu sürecin sekteye uğramasına neden oldular.
- Otopark yaptılar; ücreti fazla olduğu için tercih edilmedi. Otoyol ve köprü yaptılar; pahalı olduğu için tercih edilmedi. Sonra mecbur bıraktılar ve geçenleri mağdur ettiler.
Hülasa; İstanbul’u yıllardır yönetenler bütün bu olup bitenler yanında bir de toplumun ahlakını bozup, “özgürlükler şehri” diye fesada uğrattılar. Şimdi yarım kalan işleri tamamlamak üzere yeniden yönetmeye talipler. Diğer taraftan zihin kodlarını çok iyi bildiğimiz malumun ilanından başka bir şey sunmayan CHP adayı da İstanbul’u asli hali olan izzetli ve şerefli bir belde olma yoluna asla sokamayacak. Tüm bunları görebilmek için seçim sonucunu beklemek ve üstüne 5 yıl da zaman tanımak gerekmiyor.
İstanbul’u asli haline döndürüp fetih ve zafer şehri yapan Fatih; İslâm ordusunun komutanı, onu dünyanın gözü üzerinde bir şehri olarak yüceltip muhafaza eden Osmanlı ise; bir İslâm Hilâfet Devleti’ydi. Bu yüzden seçimden önce son çıkış için seçmen de, adaylar da yolunu seçmeli. Çok geç olmadan…