Türkiye’de İslami hayat yeniden başlatılsa, Ayasofya, İstanbul’un fethinden sonra olduğu haline dönseydi; Suriye’de İslami hayat yeniden başlatılsa, Emevi Camii’nde Halife’nin arkasında Müslümanlar saf tutsaydı… İşte o zaman Gazze kurtulur, Kudüs özgürleşir, Filistin zincirlerinden kurtulurdu. Kutsal toprak Mescid-i Aksa, hak ettiği konuma ancak böyle kavuşur.
Bugün İslam beldelerindeki mevcut sorunların kaynağına bakıldığında, laik, demokratik ve kapitalist sistemlerin bu coğrafyaları yalnızca daha da zayıflattığı ve Batı’ya köle ettiği açıkça görülmektedir. Suriye bu sistemlerle kurtulmaz; aksine, ABD ve Batı’nın çıkarlarına hizmet eden bir sömürge haline getirilir. Aynı şekilde, Türkiye laik, demokratik, kapitalist sistemi sürdürdükçe kalkınamaz ve sorunlarına çözüm bulamaz.
Ayasofya ve Emevi Camii: Mescid-i Aksa’ya Giden Yolun Kapıları
Üç ayların başlangıcında olduğumuz şu günlerde, Recep, Şaban aylarının Ramazan’a kapı araladığı gibi, Ayasofya ve Emevi Camii de Mescid-i Aksa’nın özgürlüğüne kapı aralardı. Bu sembol camiler, Müslümanlar için sadece birer ibadet mekânı değil, İslam’ın izzet ve kudretinin yeryüzüne yayıldığı dönemlerin hatıralarıdır.
Ancak bugünkü dünyada, kâfirlerin korkulu rüyası olan Râşidî Hilâfet’in yeniden kurulması ve İslami hayatın yeryüzüne hâkim olması, mevcut düzenlerin yıkılmasına yol açacak bir tehdit olarak görülmektedir. Arap Baharı döneminde yaşananlar, bu korkunun açık bir örneğidir. Suriye’de İslam’a dönüşün başlamaması için Batı, ajanları aracılığıyla müdahalede bulunmuş, her türlü desiseyi devreye sokmuştur.
Müslümanların Bilinçlenmesi
Artık Müslümanlar, Batı’nın ve ABD’nin oyunlarını tanıyor. Onlardan gelecek fikirlerin, yalnızca sömürü ve esaret getirdiğini fark etmiş durumdalar. İslami hayatın yeniden başlatılması, Müslümanların hem dünyalarını hem de ahiretlerini ihya etmelerinin yegâne yolu olarak görülüyor. Bu bilinç, İslam ümmetinin kurtuluşu için sağlam bir temel oluşturmaktadır.
Filistin meselesine gelince… yıllardır yürüyüşler yapılıyor, konuşmalar tertip ediliyor ve sloganlar atılıyor. Elbette, zalime karşı durmak, kardeşlerimizin yanında olduğumuzu ifade etmek önemlidir. Ancak devlet düzeyinde bu tür organizasyonlar düzenlemek, trajikomik bir duruma işaret eder. Çünkü devlet, yürüyüş yapmaz; devlet, kınama mesajı yayımlamaz; devlet, slogan atmaz. Devlet, icraat yapar.
Devletin Rolü: Söz Değil Fiil
Bir devlet, ordularıyla sahada varlık gösterir. Yahudi varlığı “İsrail”e haddini bildirmek, ancak güçlü bir icraatla mümkündür. Bugüne kadar saha, “İsrail”in ancak güç dilinden anladığını kanıtlamıştır. Öyleyse, Filistin meselesinde ve diğer İslam beldelerinin kurtuluşunda gerçek çözüm, güçlü bir iradeyle hareket etmekten geçer.
Türkiye’nin, Suriye’nin, Filistin’in ve tüm İslam beldelerinin kurtuluş reçetesi, ancak Râşidî Hilâfet’in yeniden kurulması ve İslami hayatın başlatılmasıdır. Bu, sadece İslam beldelerinin değil, tüm dünyanın huzura kavuşmasının yoludur. İslami hayatın hâkim olduğu bir dünyada, adalet ve merhamet yeniden tesis edilecek, zulüm sona erecektir.
Çözüm: Râşidî Hilâfet
Bugün Müslümanlar için gerçek çözüm, İslami bir düzenin yeniden kurulmasıdır. Bu düzen, yalnızca İslam’ın emir ve yasaklarına dayalı bir sistemle mümkündür. Geriye kalan tüm çözümler, laf kalabalığından ibarettir. Müslümanlar, Batı’nın dayattığı sistemlerin çözümsüzlüğünü görmüş, artık kendi dinlerinin hükümlerine yönelmenin kaçınılmaz olduğunu anlamışlardır.
O halde, çalışanlar, çabalarını böylesi bir kurtuluş için yoğunlaştırmalıdır. İslami hayatın yeniden başlatılması ve Râşidî Hilâfet’in kurulması hem bu dünyada hem de ahirette kurtuluşun anahtarıdır. Çözüm budur; gerisi ise lafügüzaftır.