İslam Ümmetinin Kara Günü
03 Mart 2015

İslam Ümmetinin Kara Günü

3 Mart 1924 günü, İslam ümmetinin üzerine katran karalığında bir bulut gibi çöktü. Bu kara gün, beraberinde öyle karanlıklar getirdi ki insanlık, güneşin mahiyetini unuttu adeta. Tarihin şerefli sayfalarının üzeri çizildi. Asırların birikimi, ne kadar şanlı teşekkül ve değer varsa rafa kaldırıldı bir anda.

3 Mart 1924 günü, İslam ümmetinin geçirdiği en büyük sarsıntısı oldu. Bu öyle bir sarsıntıydı ki sesi ta Hindistan’dan duyuldu. Bu sarsıntının bıraktığı enkazı 91 yıldır daha kaldıramadı ümmet. Adalet, iyilik ve güzellik namına ne varsa, bu enkazın altında bırakıldı. Sümen altından yeni bir tarih, yeni bir yazı ve hepsinden daha önemlisi altı maddelik /okluk yeni bir amentü çıkartıldı. Ve çakıla çakıla kazındı beyinlere.

Kendilerine umut bağlanan zevat tarafından ümmetin en kıymetli hazinesi tarumar edildi. Cebren ve hile ile ümmetin temsil mekanizması zapt edildi. Yaşanan ihanetin farkına varıldığında, Piran’dan bir güneş yükselmeye başladı. Ancak, ihanet şebekesi her yere çoktan örmüştü ağlarını. Dâhili ve harici bedbahtların yardımı ile doğudan yükselen güneş darağacına çekildi. En küçük bir ışığa bile tahammülleri olmayan, boğazlarına kadar batının kara bataklığına saplanmış bu simalar, güneş ile birlikte yıldızları da bir bir gömdüler meydanlara.

3 Mart 1924 günü, İslam ümmetinin kalkanının kırıldığı gün. Savunmasız kalan ümmetin, bütün beldeleri parsellenerek işgal edildi. Gaflet ve delalet içinde bulunan hainler, İktidar karşılığında kendilerini oralara getiren batılı kâfirlerin menfaatlerini sağlamak için ümmetin evlatlarını fakru zaruret içinde bıraktılar. Şahsi ve efendilerinin çıkarları ve emelleri için her yolu mubah görüp Müslümanların Kâbe’den daha üstün kanlarını akıttılar. Temiz iffetlerini kirlettiler. Mukaddesatlarını ayaklar altına aldılar.

Evet, İslam nizamının kendisi ile uygulandığı Hilafet’in, kaldırıldığı 3 Mart 1924 gününün getirdiği zulumatın haddi hesabı yoktur. İnsanlık, Hilafet’in yokluğunun bedelini çok ağır bir şekilde ödemeye devam ediyor. Ancak, gecenin en karanlık anının aydınlığa en yakın an olduğunu biliyoruz. Bu karanlık günleri bazı yamalar ile ömrünü uzatmaya çalışan gafillerin çabaları beyhude olacaktır Allah’ın izni ile.

Evet, Fecr-i sadığımız göründü. Artık dünya aydınlanmaya gebe. Salonlar, meydanlar Hilafet’in özlemini duyanlar ile dolup taşıyor. Artık, hüzün dolu ezgiler yerini zafer marşlarına, ağıtlarımız yerini zılgıtlara bırakacaktır. İşte o zaman şakın bir şekilde arşı arşınlayan her şey mecrasına girecek. Yeryüzü, ilahi emirle esirgemediği güzelliklerini bir başka sunacak eşrefi mahlûkata. Yine nankör ve cahiller olmayacak mı? Elbette feraseti bağlanmış, karanlığa alışmış zümreler var olacaklardır. Ancak, Taif’te olduğu gibi bunların da nesilleri aydın bir dünyada gözlerini açacaklarını unutmayalım.

Adaletin, sevginin ve güzelliğin ancak tevhit bayrağı altında anlamını bulduğunu ve gerçekleştiğini biliyoruz. Allah Sübhanehu ve Teala’nın vaadi, Rasulallah (sav)’in müjdesi gereğince yarınların aydınlığına doğru umutla yürümeye devam ediyoruz. Tevhit bayrağının yükselmesi ile tekbirler arşı titrettiğinde, işgal edilen her bir beldemiz özgürlüğüne kavuşacak. İslam’ın güneşi ile yalnızca Müslümanlar değil, bir bütün olarak insanlık aydınlanacak ve yeryüzü adalet ile dolacak. Çünkü insanlık için rahmet, nur ve nimet olan İslam’ın, kendisi ile uygulanacağı, İslami hayatı yeniden başlatacak olan Raşidi Hilafet Devleti’nin ayak sesleri duyuluyor artık.

@Ausalp