01.06.2016 tarihinde; Eş-Şark El-Evsat gazetesi Tunus’taki Nahda hareketinin başkanı Raşit Gannuşi ile bir mülakat yaptı. Gannuşi dini siyasetten ayıran laiklik üzerine ısrarcılığını gösterdi. Zaten daha önce kendi hareketinin siyasi İslam’dan çıkıp laikliğe girdiğini açıklamıştı. Nahda hareketinin demokratik sivil bir hareket olduğunu ve başka bir ifadeyle laik bir hareket olduğunu bildirdi. Böylece Gannuşi, kendi hareketinin nurdan çıkıp karanlığa girdiğini ilan etti.
Gazete Gannuşi’den şunu açıklanmasını istedi: “Geçen ay 20-23 Mayıs’ta yapılan Nahda hareketinin kongresine niçin bu kadar uluslararası bir ilgi gösterildi? Niçin yüzlerce diplomat, medya mensupları, Arap ve yabancı misafirler kongrenin açılışına katıldılar? Laik olan Habib Burgiba akımının başkanı ve aynı anda Tunus Devlet başkanı Baci Esebsi’yle beraber Tunus’tan yüzlerce laik, liberal ve solcu niçin kongreye katıldılar?” Oysa bunlar tağuttur veya tağutun dostlarıdır. Gannuşi ve hareketinin kendilerinin bulundukları karanlığa girmesini kutlamak için geldiler! Gannuşi’nin cevabı ise şöyle oldu: “Devlet Başkanı, Nahda hareketinin kongresine katılmasının sebebini açılış konuşmasında gösterdi. Zira bizim hareketimiz kapsamlı İslami hareketten 2014 anayasasını benimseyen, devletle ve toplumla barışan, milli ve sivil (laik) hareket haline fiilen dönüştü. Bu anayasa devletin ve toplumun ezici çoğunluğun dininin İslam olduğunu açıkladı.”
Hâlbuki bu anayasa laiktir. Devletin dini İslam’dır ifadesi ise hemen hemen bütün Arap devletlerinin anayasalarında yazılıdır. Bunun manası ise şudur; devlet dini bayramlarda resmi bayramlar gibi muamele yapar, bu günlerde tatil yapar, camileri kontrol eder, imam, hatip ve vaizleri tayin edip maaşlarını verir, bunlar da halkı laik devletin tarafına çekmeye çalışırlar. Yine evlilik ve boşanma gibi şahsi ahval denilen konuların, kısmen de olsa kanun çerçevesinde dine göre uygulanmasına müsaade eder. Fakat yönetim, iktisat, öğrenim, yargı, askeri, iç güvenlik, iç ve dış siyasetleri gibi konuları dinden ayrı kılar. Yani İslam’a dayalı kılmaz.
Gannuşi, İslam’ın ideolojik olma meselesini eleştirip kötüledi ve buna kapsamlılık adını verdi. Nitekim siyasi İslam’dan çıktığını ilan ettikten sonra şöyle dedi: “Komünist, milliyetçi, sağcı, vatancı ve dini kapsamlılık birinci dünya savaşından sonra bütün dünyada yayılmıştı. (Rejimlerin) kullandıkları ezme, diktatörlük ve tecrit siyasetlerinden dolayı o kapsamlılık büyük çapta yayılmıştı. Bunlardan İslamî kapsamlılık, Hilafetin yıkılışına tepki olarak ve hemen akabinde çıktı. Dindarlık, ibadet, namaz ve başörtü haklarıyla ilgili daraltma siyaseti izlendikten sonra meydana çıktı. Osmanlı Hilafeti düşürüldükten sonra İslam ümmeti içinden korku kapsamlılığı benimseyen cemaatlerin ortaya çıkmasına sebep oldu.” Kendi cemaati olan Nahda’nın: “DAİŞ ve onun gibi şiddete karışan kapsamlılığı benimseyen hareketlerin yerine alternatif” olduğunu iddia etti.
Gannuşi bunları iddia ederken şunu unutuyor; ezme, istibdat veya diktatörlük ve tecrit siyasetlerini uyguluyanlar, Hilafet yıkılırken veya yıkıldıktan sonra Müslüman memleketlerini işgal eden ve sömüren Fransa, Britanya ve İtalya gibi demokratik medeni veya laik devletler ve ondan sonra bu memleketlerde kurdukları demokratik laik rejim ve devletçiklerdir. Misal olarak Tunus’u işgal edip sömüren demokratik ve laik Fransa ve oradan çıktıktan sonra kendi yerine kurdurduğu laik demokratik Tunus Cumhuriyeti’dir. Ezme, diktatörlük ve tecrit siyasetlerini uygulayan bunlardır. Keza Türkiye’de işgalci Britanya buradan çıktıktan sonra Hilafet’i yıktırdı ve yerine ezme, diktatörlük ve tecrit siyasetlerini uygulayan laik demokratik cumhuriyeti kurdu. Fransa, Britanya ve İtalya gibi sömürgeci devletler ise kapsamlılığı benimsiyor. Kendi laikliklerine ve demokrasilerine sımsıkı olarak bağlılıklarını gösteriyor ve karşı gelenleri vurup, ezer ve yok ederler. Zira Gannuşi’ye göre kapsamlılık ideoloji demektir. Bir devlet veya bir parti bir ideoloji benimsiyorsa kapsamlılığı benimsemiş olduğunu sayar.
İlginç olan, Gannuşi laik demokratik partilerin kapsamlılığı benimsediğinden söz etmez. Nitekim kendi partisi olan Nahda’nın bu tür partilerden olduğunu ilan etti. Bu partiler kapitalist ideolojiyi benimser ki; bunun temeli laiklik veya medeniliktir. Yüzlerce senedir bunu savunuyorlar, onlar siyasi laiklikten çıkıp siyasi İslam’a girmediler! Ama kendisi siyasi İslam’dan çıktı ve siyasi laikliğe girdi!
Gannuşi şöyle de dedi: ”Partiler, cemiyetler kanunu, anayasa ve camilerle ilgili kanun siyaset ile dinin birbirine karışmasını engelleyen yeni bir nesle mensubuz.” Yine şöyle dedi: “Hem Tunus’ta hem dünyada kapsamlı ideolojilerin merhalesini aştık.” Gannuşi başka kapsamlılığa geçtiğini ilan ediyor, bu ise kapitalist devletteki laik veya medeni kapsamlılıktır. Avrupa kiliseyle işbirliği yaparak krallar ve imprarorlar tarafından yönetiliyordu. Teokratik devlet yerine medeni devlet kurdular ve dine dayalı partilerin veya dini hayattan ayırmayı kabul etmeyen partilerin kurulmasını yasakladılar. Dini istibdat veya diktatörlük manasında olan Teokratik devlet yerine laik, istibdat veya diktatörlük manasını taşıyan demokratik medeni devlet kurdular. Gannuşi İslam ideolojisinden vazgeçip kapitalist veya laik idealojiye boyun eğdiğini ilan ediyor. Bu kapitalist ideoloji kendisinden başka ideolojiyi kabul etmez ve ezer, yalnız kendi egemenliğini kabul eder, dinler arasında eşitlik yapar, dinleri siyasetten ve devlet işlerinden uzaklaştırır. Dinlerin faaliyetini sadece davet, vaaz, irşat, insani ve hayır işlerinde sınırlandırır. Dine dayalı fikri veya siyasi mücadelenin yapılması veya iktidara geçmesini yasaklar.
Böylece Gannuşi, kendi cemaati veya partisinin artık İslam ideolojisine göre değil, kapitalist ideolojiye göre hareket edeceğini ilan ediyor. Kapitalist ideolojinin temeli olan laikliği, onun sistemi olan demokrasiyi, insanı serbest kılan temel hürriyetlerin meselesini kabul ettiğini ilan ediyor. Bunun gereğinde insan şahsi, fikri, inanç ve mülk edinme hürriyetlerine sahiptir; istediği şeyi yapar, istediği dinden vazgeçer, dine bağlanmadan istediği düşünceyi söyler ve istediği şeyi mülk edinir ve mülk edindiğini istediği şekilde harcar. Ama bu hürriyetler diktatör kapitalist devletin kanunlarıyla sınırlandırılır.
Gannuşi, kendisi İslam’ı bir ideoloji veya hayatın bütün yönlerini kapsayan bir din veya bir fikir olarak bir zamanlar kabul ederken vakıa, şartlardan ve diğer hareketlerden etkilenerek bunu kabul ettiğini açıkladı. Yoksa inceleyerek veya kanaat getirerek kabul etmedi. İşte vakıa, durum, şartlardan ve diğerleri taklit edilerek ortaya çıkan hareketlerin geleceği budur. Her an fikrinden vaz geçebilir veya taviz gösterebilir.
Allah’ın hikmeti sadık ve samimi kimseler ile yalancı kimseleri ortaya çıkartmak için müminleri imtihan etmeyi gerektirdi.
Allah c.c şöyle buyurdu:
" ألم، أحسب الناس أن يتركوا أن يقولوا آمنا وهم لا يفتنون. ولقد فتنا الذين من قبلهم فليعلمن الله الذين صدقوا وليعلمن الكاذبين".
“Elif, lam, mim, insanlar iman ettik demekle bir imtihana tabi tutulmadan bırakılacaklarını mı sanıyorlar. Biz onlardan öncekilerini de imtihan ettik. Allah elbette doğruları ortaya çıkartacak ve elbette yalancıları ortaya çıkartacaktır.” [Ankebut 1-3]
Yine de Allah’ın hikmeti, iyi olanları pis ve kötü olanlardan ayırmayı gerektirdi ki iyi ve sadık olan müminlerin eliyle dinini yükseltsin.
" ما كان الله ليذر المؤمنين على ما أنتم عليه حتى يميز الخبيث من الطيب، وما كان الله ليطلعكم على الغيب ولكن يجتبي من رسله من يشاء، فآمنوا بالله ورسله وإن تؤمنوا وتتقوا فلكم أجر عظيم".
“Allah iyiyi kötüden ayırıncaya kadar müminleri oldukları halde (imtihan olmadan) bırakmaz. Allah size gaybı bildirecek değildir. Allah Resullerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah’a ve Resullerine iman edin. Eğer iman edip takvalı olurlarsanız sizin için büyük mükafat vardır.“ [Al‘i İmran 179]
Allah ancak sadık kimselere yardım eder ve dinini ancak sadık müminlerle yükseltir. Onlar İslam ideolojisi üzerine sebat gösteren ihlaslı kişilerdir. Onlar değişmediler, değiştirmediler ve taviz göstermediler. Allah kendilerine zafer verinceye kadar veya ölüm kendilerine yetişinceye kadar bu hal üzerinde kaldılar.
Allah c.c şöyle buyurdu:
" من المؤمنين رجال صدقوا ما عاهدوا الله عليه فمنهم من قضى نحبه ومنهم من ينتظر وما بدلوا تبديلا".
“Müminlerden Allah’a verdiği söze bağlı kalan öyle adamlar var ki; onlardan bir kısım bu uğurda canlarını verdiler, bir kısım verdikleri sözü hiç değiştirmeden ( zaferi veya ölümü) beklemektedirler“ [Ahzap 23]
Onlar sonsuza kadar Muhammed (s.a.s)’i kendileri için bir lider olarak seçtiler, O’nun yolunu izlerler ve O’nun tutumlarını takınırlar. Nitekim; Resulullah (s.a.s) İslam mücadelesinden vazgeçirmek için kendi kavminin kendisini kral olarak tayin etme teklifine karşı ideolojik tutumunu şöyle sergiledi: “Allah’a yemin ederim ki; bu din uğrunda mücadeleyi terk etmek için sağ elime güneşi ve sol elime ayı koysalar onu terk etmem. Ya Allah bu dini yükseltir hâkim kılar ya onun uğrunda helak olurum“. [İbni Hişam siyeri]
Sonunda; muhakkak ki medenilik veya laiklik, demokrasi ve diğer küfür ideoloji ve fikirleri yenilecek ve düşecektir. Komünizmin düştüğü gibi laiklik ve demokrasi de düşecektir. Mutlaka İslam ideolojisi kazanacaktır ve hâkim olacaktır. Bu ideoloji dünyayı hayırla, emniyetle, adaletle ve huzurla dolduracaktır. Bu Allah’ın vaadi ve sözüdür.
Şöyle buyurdu:
" وعد الله ولن يخلف الله وعده".
“Bu Allah’ın sözüdür. Allah sözünden asla dönmez.” [Rum 6]