Son grup toplantısında (23.02.2016) Selahattin Demirtaş, AKP’yi IŞİD ile ilişkilendirip eleştirirken ilginç cümleler kurdu. Demirtaş; “Keşke, keşke İslami bir parti olaydı da AKP iktidar olaydı. Keşke, keşke bunlar Müslüman olaydı da iktidarda olaydı. Bu kadar zulüm yaşanmazdı, bu ülkede Kürt sorunu çözülürdü, hırsızlık, yalan, rüşvet olmazdı, zulüm olmazdı, bir siyasal İslam yok iktidarda.” dedi. Akabinde Demirtaş, İslami söylemlerinde samimi olması halinde iktidar partisine çağrıda bulunmaktadır. Demirtaş, Altan Tan’ın da sürekli olarak ifade ettiğini hatırlatarak, konuşmasına şöyle devam ediyor; “İster Avrupa birliği kriterleri, Birleşmiş Milletler sözleşmeleri, evrensel insan hakları kriterleri, ister tarih ve sosyoloji bilimi ışığında ve ilkelerinde, isterseniz Kur’an-ı Kerim’in, onun (Kuran’ın) ışığında, hangisini diyorsanız onu esas alalım Kürt sorununu o ölçülere göre tartışalım çözelim. Hangisini istiyorsanız... Çünkü hepsinde adelet ve eşitlik olacaktır. ... razıysanız buyurun.”
Sosyal medyaya da yansıyan Demirtaş’ın bu cümleleri hakikaten ilgi çekicidir. Bu yazıda Demirtaş’ı veya grup konuşmasının bütününü ele alıp değerlendirmek niyetinde değilim. Zaten takip edenler, bu cümleler dışında genel söylemlerinden farklı bir şey ifade etmediğini görecektir. Dolayısı ile hakkında birşeyler yazılıp konuşulabilecek bu cümleler ile ilgili kısa bir değerlendirmede bulunacağım.
Alıntıladığım ilk cümleler ve istenildiği halde Kur’an’ın ışığında Kürt sorununun çözümüne yanaşacağını ifade eden cümlenin, fikirleri ve konumu gereğince Demirtaş’tan beklenmeyen cümleler olduğu açıktır. Çünkü buradaki tespit doğru ve ayrıca İslami anlamda bir talep içermektedir.
Evet Demirtaş’ın, AKP’nin İslam ile alakasının olmadığı ve İslam’ın gerçek anlamda sorunları çözen adil bir nizam olduğu tespiti doğrudur. Çünkü AKP, kendi tüzüğünde belirttiği gibi, kurucularının defaaten ifade ettiği gibi ve realitede herkesin şahit olduğu gibi İslam ile yakından uzaktan alakası olmayan bir partidir. Kendi tüzüğündeki ifadesi ile Demokrat, muhafzakar bir partidir. Yani gayri İslami fikir ve tüzüğe sahip tamamen Kapitalist bir partidir. Ancak, bazı İslami söylemler ile Müslüman halkların kendisine “İslami bir parti” gözü ile bakılmasını istemektedir. AKP, İktidarda olduğu on dört yıl boyunca ve halen, İslam’ın küfür olarak tabir ettiği nizamlar ile yönetmekte olmasına rağmen, diğer partilerin İslam’a açıkça olan düşmalıklarını fırsata çevirerek ve bir takım İslami söylemler ile İslam’a hasret Müslüman kitlelerin teveccühünü kazanmıştır.
Peki Demirtaş’ın gerçek anlamda Müslümanların veya İslami bir partinin iktidarda olduğu zaman zulmün, hırsızlığın, rüşvetin, Kürt sorununun ve genel anlamda sorunların olmayacağı hususundaki ifadelerinde samimimidir veya buna inandığına inanmak mümkün müdür? Hayır! Bir insan, asıl ve kesin çözümün İslam’da olduğuna inanıp bunun aksi fiillerde bulunamaz.
AKP, İslam’dan ve pratiğinden ne kadar uzaksa, Demirtaş’ın partisi de ve partisinin dayandığı örgüt de İslam’dan en az o kadar uzaktır. AKP, fiiliyatta olmasa da söylemde İslam’a karşı hürmet içinde iken, PKK/HDP hem fiiliyatta hem de söylemde İslam karşıtı olduğunu hergün gösterip ifade etmektedir. Örgüt liderleri gerek kitaplarında ve gerekse kamuoyuna yönelik birçok hitaplarında bunu açıkça ifade etmişlerdir. Dolayısı ile Demirtaş’ın İslam’a dair böylesi bir bakış açısının olmadığı, İslam’ı kullanan AKP’in silahı ile vurmak olduğu aşikârdır. Bunu akla gelen şu soru ile test edebilirsiniz. Mademki her türlü zulüm ve kötülük İslam ile kalkacak ise ve AKP bunun istismarcısı ise niye kendin böylesi bir çözüm için çalışmıyorsun?
Diğer taraftan Demirtaş’ın, Kur’an’ın ilkelerini, AB kriterleri, BM sözleşmeleri, tarih ve sosyolojinin kriterleri ile yanyana koyması veya hepsinin aynı oranda adalet ve eşitlik sağladığını ifade etmesi zaten bir önceki cümlelerini bilinçli ve inançlı olarak kullanmadığını ortaya koymaktadır. Âlemlerin Rabbinin kelamı olan Kur’an’ın ilkeleri, beşerin ortaya koyduğu ilkeler ile mukayese edilemez. Allah’a ve İslam’a inanan her Müslüman, Allah’ın hükümleri dışında -Allahu Teala’nın ifadesi ile- başka bir hükmü/nizamı tercih edemez.
Bugün, özelde Müslüman halkların ve genelde insanlığın çektiği bütün sıkıntı ve sorunlar AB kriterleri, BM sözleşmeleri vb küfür oluşumların ortaya koyduğu nizamlar iken, bu düzenleri Kur’an’ın ilkelerine denk görmek en hafif tabir ile gaflettir.
Biri, kurulduğu günden itibaren İslam ve Müslümanlara düşman olan devletin başına geçip, şeklen de olsa İslam’a iltifat ederek, İslam nizamına, İslam adaletine hasret olan kitlelerin duygularını okşamak sureti ile iktidar ömrünü uzatmaya çalışırken diğeri, yine bu devletin zulümlerinin doğurduğu bir yapı olup zulmü, zulüm doğuran başka fikir ve yöntemler ile gidermeye çalışmaktadır. Her ikisinin ortak noktaları çoktur. İkisi de Batı kültürü ve fikirleri ile şekillenmiş, çözümü sorunların kaynağı olan Kapitalist demokratik nizamlarda arayan gayri İslami oluşumlardır.
Hak söz, batıl ağızlarda bile değerini yitirmez. Evet, gerek Kürt meselesi ve gerekse Müslümanların karşılaştığı bütün sorunlar ancak ve ancak İslam ile onun kendisi ile uygulandığı Hilafet ile çözülür. Keşke bunu görebilselerdi, keşke buna inansalardı ve keşke bunun için çalışsalardı...