İŞKENCE
05 Temmuz 2012

İŞKENCE

Suriye’de bir buçuk yılı aşkın süredir devam eden ayaklanmalarda şehit olan insanların sayısı kırk bine yaklaştı. Her gün 100-150 arasında Müslüman hunharca katlediliyor. Dünya devletleri zirve üstüne zirveler düzenlerken bütün bu toplantılar Suriyeli Müslümanlar için ‘zırva’dan başka bir anlam ifade etmiyor. Zira katliamlar bu zırva/e/lara aldırış etmeksizin sürüyor. Ve son dönemeçte Suriyeli Müslüman kardeşlerimizin ortaya koymuş olduğu destansı direniş şafağı zorluyor.

Biz ise bu yazımızda kıyamın farklı bir boyutuna; Suriye hapishanelerinde yaşananlara değineceğiz. Öncelikle şunu ifade etmek gerekir ki; Ortadoğu’nun en lanet rejimlerinden biri olan Suriye rejimi, aynı zamanda bir istihbarat rejimi... Halkına düşman her rejimde olduğu gibi Suriye’de de rejim sıkı bir istihbarat ağıyla Müslümanları kontrol altında tutmaya odaklanmış. Öyle ki Suriye’de 15’den fazla istihbarat örgütü olduğu söyleniyor. Bilineni ise “Al Muhaberat”… Halk arasında darbı mesellere dahi konu olmuş durumda. İstihbarat ağının yaygınlığını ifade etmek adına “Suriye halkının yarısı Muhaberat’tan, yarısı da dilekçesini vermiş, kabul bekliyor” diyor Suriyeliler. Yine Suriyeli bir arkadaşımdan dinlemiştim; okulda Cezayirli küçük bir çocuğun rejimin peçe yasağı ile ilgili sözlerini eleştirdikten sonra ortadan kaybolduğunu, en son okul yönetimine akıbetini sorduklarında, görevlinin kendilerine “Arkadaşınız kayıp. Suriye’de kayıp diye bir şey var. Çok soruşturmayın siz de kaybolursunuz.” dediğini anlatmıştı. Bu ve benzeri yaşanmış örnekler, Suriye’deki rejimin iğrenç yüzünü az da olsa ortaya koyuyor. Hama katliamında öldürülen 40 bini aşkın Müslüman’ın yanında en az bu rakamın birkaç katı insanın da ortadan ‘kaybolduğunu’ biliyoruz. İşte böylesi bir polis-istihbarat rejimi Suriye rejimi…

Geçen yılın Mart ayından bu yana devam eden Suriye kıyamında şehit edilen Müslümanların yanında on binlercesi de rejimin hapishanelerinde işkence gördü/görüyor. Suriye’de işkence gördükten sonra Türkiye’ye kaçan Suriyeli bir genç, gördüklerini anlatırken şöyle demişti: “Suriye’de kimse ölümden korkmaz, tek korkuları rejimin zindanlarıdır.” Suriye’de bir süre tutuklu kalan gazeteci Âdem Özköse, Köklüdeğişim Dergisi’nin düzenlediği bir konferansta rejimin zindanlarının ne olduğunu, tutuklandıklarında maruz kalacakları işkenceyi bildikleri halde ayaklanan Suriyeli Müslümanların kıyamını olağanüstü olarak nitelemişti.

Suriye 16 aydır kaç insanın bu zindanlarda işkence altında tutulduğu, kaçının işkence edilerek öldürüldüğü net olarak bilinmiyor. Fakat işkenceye maruz kalıp serbest bırakılanların tanıklıklarından, insan hakları örgütlerinin yayınlamış oldukları raporlardan, yaşananların boyutlarına dair bir fikir edinebiliyoruz. Son olarak Human Rights Watch – İnsan Hakları İzleme Örgütü, 3 Temmuz 2012 tarihli bir rapor yayınladı. Mart ayından başlayan ayaklanmalardan sonra işkence görmüş 200’e yakın insanla görüşülerek hazırlanmış raporda, insanın kanını donduran işkence metotları, yaşanmışlıklar var. Rapora göre Suriye’de istihbarat birimlerine ait tespit edilebilmiş 27 işkence merkezi var. Ve bu merkezlerde kapasitesinin çok çok üstünde tutuklu Müslüman işkence görüyor. Şam’da 40 gün boyunca tutuklu kalmış Fevzi “4 metre-5 metre bir hücrede 70 kişi kaldık. Hücre tamamen dolu. Yürümek veya yatmak mümkün değil. Birbirimizin üzerine yaslanarak dinleniyorduk. Ve bunu sırayla yapıyorduk.” diyor. Yine Şam’da işkence merkezinde kalmış olan Samir’in ifadeleri işkence merkezlerinin durumu hakkında fikir veriyor. “Tek kişilik hücrelerde birden fazla kişi kalıyorduk. Herkes ayakta durmak zorunda. Hücrelerde her türlü hamam böceği haşerat mevcut. Verilen yemek günde bir defa ve pislik içerisinde. Tuvalet, hücrelerin ortasında, açık vaziyette. ” İdlib’de tutuklu kalmış Celal ise şunları anlatıyor: “Mahkûmlardan biri diyabet hastasıydı. Gardiyanlara hasta olduğunu ve ilaç alması gerektiğini söylediğimizde hastayı alıp feci şekilde dövdüler. Bir hafta boyunca bir şey yiyemedi ve ayağa kalkamadı. Sonra krize girdi. Ve öldü. Onun ölmek üzere olduğunu fark eden başka bir mahkûm yardım için kapıyı tekmeleyince gardiyanlar onu da alıp feci şekilde döverek öldürdüler. Ve cesedini orta yere uzattılar.”

Rapora göre, kullanılan işkence yöntemleri büyük bir çeşitlilik arz ediyor. Sistematik dayak, elektrikli sopalarla dövme, kabloyla vurma, cinsel şiddet, tecavüz, günlerce ayakta bekletme, falaka, vücuda asit dökmek suretiyle yakma, elektrik verme, aşırı sıcakta veya soğukta bırakma, sadece bunlardan bir kaçı. İşkenceci Esed rejimi tüm bu zorbalıkları uygulamada kadın, çocuk ve yaşlı da ayırt etmiyor. Raporda işkenceye uğramış kadın, çocuk ve yaşlıların da ifadeleri var. Mesela 13 yaşındaki Hussam yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Sürekli olarak hücrelere gelip bize bağırıyor ve dövüyorlardı. “Sizi domuzlar, demek özgürlük istiyorsunuz” şeklinde hakaret ediyorlardı. Sorguda bana “Rabbin kim?” diye sordular. “Rabbim Allah” diye cevap verince vücuduma elektrik verdiler. Üçüncü sorguda kerpetenle ayak tırnaklarımı çektiler.” Cisr Eş Şuğur kentinde tutuklanmış ve işkence görmüş bir kadın; Sabah ise şunları anlatıyor: “Yakalandığımda bana gösterilere neden katıldığımı sordular. Yalan söylemedim. Gösterilerde attığım sloganları sordular. Söyleyince bana tokat attılar. Daha sonra biri beni aldı, kutularla dolu bir odaya götürdü. Abayamı çıkardı. Vücuduma dokunmaya başladı. Ben ‘Senin gibi bir köpeğin bana dokunmaya hakkı yok. Beni öldürebilirsin, dövebilirsin ama sakın bana dokunma’ dedim ve ittim. İtince kutuların üzerine düştü. Kalkıp beni sopayla dövdü.” Başka bir kadın; Nur ise “Kaç defa tecavüze uğradığımı hatırlamıyorum” diyor.

Bu rapor, sadece 200 kişi ile görüşülerek hazırlanmış. Ve neticede New York merkezli bir insan hakları örgütünün elinden çıkmış, belli bir maksada hizmet eden bir rapor olarak değerlendirilebilir. Şu an itibariyle Suriye’de 1,5 milyon tutuklu-kayıp insandan bahsedildiği düşünülürse, objektif bir gözlemle değerlendirildiği takdirde yaşananların raporda anlatılanlardan kat be kat trajik olduğunu söyleyebiliriz.

Rabbimizden Suriyeli Müslümanlar kardeşlerimize sabır diliyor. Bütün bunları okuyup gördüğü halde yerlerine çakılıp kalan Müslümanların yöneticilerine, ordularına, tüm bu işkenceleri katliamları durdurmaları ve Şam arzını İslam’a iade etmeleri için çağrıda bulunuyoruz. Müslümanların kanaat önderlerini, âlimlerini Suriyeli kardeşlerimizin yaşadıkları bu katliamların, işkencelerin bize yüklediği sorumluluğun gereğini yerine getirmeye çağırıyoruz.

وَمَا نَقَمُوا مِنْهُمْ إِلَّا أَن يُؤْمِنُوا بِاللَّهِ الْعَزِيزِ الْحَمِيدِ

“Ve onlardan intikam almaları, Aziz ve Hamîd olan Allah'a îmân etmelerinden başka bir şey için değildi.” (el-Buruc 8)