Genç yaşta bekarken tutuklanan, sayısız kez tecavüze uğrayan, aşağılık tecavüzcülerin çocuklarına annelik yapmak zorunda kalmanın dayanılmaz acılarıyla dışarı çıkan kadınlar…
Başlarından aşağı kaynar sular dökülen, kızgın yağlarda yakılan, bedenlerine elektrik verilen, vücutlarında sigara söndürülen, sürekli dayak yiyen, kemikleri kırılan insanlar…
Orta Çağ’da bile görülmeyen 72 çeşit işkence yöntemiyle her gün ölümü dilemek zorunda bırakılan; aklını yitiren, konuşmayı unutan tutuklular…
Demirden preslerle dümdüz edilen ölü insan bedenleri…
Karanlık içinde aç, susuz, ışığa, güneşe, gökyüzüne hasret kadın, erkek, çocuk mahkumlar…
Bir hapishaneden daha çok, bir işkence ve ölüm kampı!
Baas rejiminin muhalif sesleri susturmak için oluşturduğu bir sembol…
Sessiz çığlıkların duvarlara kazındığı, yalnızca şüphe uyandırdıkları gerekçesiyle kaybedilen ve unutulan insanların tutulduğu bir cehennem…
İnsanlık onurunu yerle bir eden acımasızlıkların sistematik olarak yürütüldüğü, katledilenlerin toplu mezarlara gömüldüğü bir ölüm fabrikası…
İnsanların korkudan konuşamadığı, ağlayamadığı, en yakınında bulunan bir insanla bile iletişim kuramadığı, sessizlik kuralının büyük bir psikolojik baskı ve işkence aracına dönüştürüldüğü, insanlığın vicdanına kazınmış bir yara…
Adları, kimlikleri, hatıraları… her şeyleri ellerinden alınanların, yaşayan ölüler haline getirildikleri mekân…
Sednaya!
İnsanlık suçlarıyla dopdolu karanlık çağın karanlık yüzü!
Batı medeniyetine bağlılığın, sömürgeci Batı’ya uşaklık ve hizmetkârlığın, kraldan çok kralcılığın, İslâm, Müslüman ve insanlık düşmanlığının ulaşabileceği son nokta…
Türkiye’de bir Batılılaşma projesi olan Kemalizm’in Suriye’deki versiyonu olan Baas rejiminin korkunç boyutlardaki insanlık dışı uygulamaları…
Güç ve iktidar hırsıyla hareket eden, dünyayı yönetme ve sömürme aç gözlülüğüne esir olmuş, bunların dışında hiçbir değer tanımayan sömürgeci Batı medeniyetinin içinde bulunduğu karanlığın, bir Baas rejimi, bir Hafız Esad ve Beşar Esad diktatörlüğü olarak Suriye’ye yansıması…
Sömürgeci Batı; Müslüman halkların yaşadığı ülkelerde hep kendi kontrolündeki azınlık iktidarlarını, zalim, zorba, acımasız, kendi halklarına düşmanlık etmede sömürgeci Batı’dan daha da ileriye gidebilen tiranları, kralları, diktatörleri desteklemiş, onlar üzerinden Müslüman halkları kendi karanlığında boğmaya çalışmıştır.
Mısır’ın, Suudi Arabistan’ın, Ürdün’ün, Irak’ın, Pakistan’ın, Sudan’ın, Libya’nın, Tunus’un, Cezayir’in, Fas’ın ve diğer halkı Müslüman ülkelerin zindanları da aynı Sednaya gibi Müslümanların yaşadıkları işkence ve büyük acılara şahitlik edecektir.
Sednaya hapishanesi, sömürgeci Batı ve ona uşaklık eden yöneticilerin, kralların, diktatörlerin karanlıkta kalan yüzlerinin sadece bir kısmıdır.
Görünmeyen kısım ise tam anlamıyla zifiri bir karanlıktır.
Sömürgeci Batı medeniyeti ve ona hayran olan, onların izinden gidenlerin düzeni, sapıklık bakımından hayvanlardan daha aşağı bir düzendir.
Çünkü hayvanlar, sömürgecilik nedir bilmez, çıkar ve menfaatle hareket etmez, zevk için öldürmez, işkence etmez, sömürgeci Batı medeniyetinin ve onun izinden gidenlerin düştüğü aşağılık seviyeye asla düşmezler.
[رَأَيْتَ مَنْ اتَّخَذَ إِلَهَهُ هَوَاهُ أَفَأَنْتَ تَكُونُ عَلَيْهِ وَكِيلاأَمْ تَحْسَبُ أَنَّ أَكْثَرَهُمْ يَسْمَعُونَ أَوْ يَعْقِلُونَ إِنْ هُمْ إِلا كَالأنْعَامِ بَلْ هُمْ أَضَلُّ سَبِيلا] "Heva ve hevesini ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın? Onların çoğunun, hakkı işitip anladıklarını mı sanıyorsun? Ancak onlar hayvanlar gibidirler. Hatta sapıklık bakımından hayvandan daha aşağıdadırlar." [Furkan Suresi 43-44]
Hal böyleyken ey Müslüman!
Sednaya’yı unutma, unutturma!
Çünkü unutmak ve unutturmak zalimlerin en büyük zaferidir.