IRAK NEREYE GİDİYOR?
13 Haziran 2014

IRAK NEREYE GİDİYOR?

10 Haziran’da Irak-Şam İslam Devleti(IŞİD) Musul’u ele geçirmesinden sonra, Türkiye’nin Musul Konsolosunu ve beraberinde bulunan 49 kişiyi rehin aldığını duyurdu. Bununla beraber yine İskenderun Limanı’ndan Musul’un Geyara Termik Santrali’ne mazot taşıyan 28 Türk tır şoförünü de rehin aldığını ilan etti. Bu olay dünya gündemini sarsmış ve neredeyse dünyanın bir numaralı sorunu haline gelmiş(getirilmiş)tir. Getirilmiştir diyorum çünkü Amerika, Iraktaki adamı olan Maliki eliyle yeni kirli bir planı devreye sokmuştur. Bundan sonra gerek dünya liderleri ve gerekse de başta Türkiye Cumhurbaşkanı Gül olmak üzere Başbakan ve devletin bir takım yetkilileri bu konuda çeşitli beyanatlarda bulunmuşlardır. Yine bununla birlikte bir takım basın ve medyada gelişen bu olaylarla ilgili bir takım şeyler yazılıp çizilmiştir. Bu konuda bir takım analistler değerlendirmelerde ve yorumlarda bulunmuşlardır. Hatta Türkiye ve Kuzey Irak arasında imzalanan bazı petrol ve enerji anlaşmalarından veya Barzanin son zamanlarda sıklıkla dile getirdiği Federalizm veya bağımsız bir Kürt Devleti talebinden, Amerika’nın rahatsız olduğu için, Türkiye ve Barzani’ye bir mesaj verildi denilmiştir.

Biz bunların detaylarına girmek istemiyoruz. Biz şimdi yaşanan bu olayları ve açıklamaları değerlendirmeden önce Irak’taki süreç bu duruma nasıl geldi? Buna kısa bir şekilde göz atalım.

Hatırlanacağı üzere Irak’ta 2012 Aralık ortalarından bu yana Sünni gruplar Maliki yönetimine karşı Sünni bölgelerde barışçıl gösteriler düzenledi. Neredeyse her Cuma gerçekleşen bu gösterilerde bu grupların Maliki’den bir takım talepleri vardı. Bunlardan bazıları cezaevinde tutulan 5 bini kadın, binlerce insanın bırakılması, kendilerine yönelik bir takım mezhepçi uygulamaların kaldırılması ve devlet tarafından kendilerine uygulanan zulümlere son verilmesiydi. Maliki, bunun üzerine Amerika’nın talimatıyla Müslümanların düzenlemiş olduğu bu barışçıl gösteriler karşısında ölümcül bir harekât başlattı. Müslümanları katletti ve birçoklarını hapsetti. Fakat Müslümanlar Maliki’nin bu despotik baskına boyun eğmeden barışçıl gösterilere devam ettiler. Maliki hükümeti ise, bu gösteriler karşısında oldukça çaresiz kaldı. Bunun üzerine bunu sonlandırmak isteyen Maliki, efendisi Amerikan’ın planı olan Şii-Sünni mezhep savaşını devreye soktu. Hatta Şii ve Sünni bölgelerde bir takım terör eylemleri düzenleyerek her iki grubu birbirine düşürmek istedi. Fakat gerek Şii âlimlerin ve gerekse de Müslüman âlimlerin devreye girmesiyle, Maliki bunda da başarı elde edemedi. İşler öyle bir noktaya ulaştı ki, özellikle Musul ve çevresinde bir takım silahlı Müslüman gruplar oralarda hâkimiyeti ele geçirdiler. Öyle ki, Felluce ve Ramadi Emniyet Müdürlüklerinin düşürülmesi, Maliki Hükümeti’ne bağlı askeri, emniyet hedeflerinin uzun menzilli füzeler, roketler ve havan toplarıyla vurulması, kesin kazanacağı şeklinde kendine güvenle saldıran Maliki rejimi ve müttefiklerini çaresizliğe sevk etti. Ağır zayiatlara rağmen saldırılar sürdürüldü. Gerek saldırılar esnasında gerekse karargâh üslerinde saldırıya uğrayan yüzlerce asker veya polis ya kaçtı veyahut aşiretlere teslim oldu. İşte bu durum Maliki’de büyük bir endişeye ve korkuya sebebiyet verdi. Hatta başta El-Cezire olmak üzere bazı basın ve medya organlarında, 7 Haziran 2014 tarihinde Ninova Operasyonlar Dairesinin açıklamasından önceki günkü çatışmalarda, 6. Tugay ve Akrep Birliği mensubu 500 askerin öldürüldüğü bildirildiği, aşiret devrimcilerinin herhangi bir askeri hedefe yönelik baskının başlamasından çok kısa bir süre sonra Maliki milislerinin buraları kaçıp terk ettiği, teslim olduğu veya öldürüldüğü yer almaktaydı. Yine bununla beraber askeri araçları, mühimmat ve silahlarını dahi bırakarak kaçan asker, polis ve milislerden bazıları esir alındığı yer aldı. Ayrıca bombardımanla Felluce ve Ramadi’yi ele geçireceği yönünde bir askeri planla hareket eden Maliki güçleri beklemediği bir karşılık gördü. Aşiret Devrimcilerine bağlı silahlı güçler Felluce ve Ramadi Emniyet Müdürlüklerini ele geçirdi. Şehir giriş-çıkışlarında ve ana arterlerdeki hükümete bağlı kontrol noktaları birer birer ortadan kaldırıldı. Çatışmalarda hükümet askerleri ya kaçtı ya da Duleym Aşiretine kendisini teslim etti. Dolayısıyla olaylar bu şekilde devam ederken birden IŞİD’in Musul’u ele geçirdiği haberi dünya gündeminin ilk sırasını meşgul etti. İşte tüm yaşanan bu olaylardan sonra, dikkatlerinizi aşağıdaki bir takım noktalara çekmek istiyoruz.

1. Gerek Maliki medyası, gerek Suudi Arabistan’ın el-Arabiye kanalı ve batılı medya organları senaryoyu mümkün mertebe sözde teröre karşı savaş, yani Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) ile mücadele üzerinden kurguladı. Yaşanan gelişmeler bu şekilde servis edildi. Yaşananları derinlikli olarak analize imkânı olmayan ve haber ajansları üzerinden takip etmek isteyenler sanki Enbar bölgesinin tamamının el-Kaide (IŞİD)’nin eline geçtiğini zannetti. Haberlerin ekserisi bu yönde servis edilerek tam da Maliki’nin istediği şekilde bir algı oluşturuldu. Oysa gerçekte hedef alınan IŞİD militanları, üsleri veya karargâhları değil, tamamı sivillerden oluşan Ramadi, Felluce gibi şehirler oldu. Felluce Hastanesi, camiler, çarşılar ve evler ağır şekilde bombalandı.

2. Maliki hükümeti askeri operasyonlar neticesinde hâkimiyet kuramadığı ve Müslümanların kontrolünde olan bir takım bölgelere, IŞİD’in yerleşmesine göz yumarak, İslami gruplar arasında bir zafiyetin oluşmasını hedeflemektedir.

3. Peşmerge Bakanlığı Genel Sekreteri Cabbar Yaver’in şu beyanatına dikkatlerinizi çekmek istiyorum. Peşmerge Bakanlığı Genel Sekreteri Cabbar Yaver: "Bağdat hükümetini uyarmıştık" Yaver, IKBY Başbakanlığının resmi sitesinde yayımlanan açıklamasında ise olaylardan önce Irak hükümetini uyardıklarını belirterek, şunları kaydetti: "Terörist eylemler, son zamanlarda çok farkı boyutlar almaya başlamıştı. Selahaddin ve Anbar'daki güvenlik güçlerinin ve istihbarat birimlerinin olayları kontrol edebilecek güçleri yoktu. Askerler, sadece maaş için orada kalıyordu. Bağdat, Erbil'in tüm önerilerine kulak asmadı ve korkulan ne yazık ki gerçekleşti." Bağdat hükümeti heyetiyle gerçekleştirdikleri toplantılarda defalarca Musul, Anbar, Selahaddin ve çöl sınır bölgelerinde güvenlik birliklerinin kurulması yönünde önerilerde bulunduklarını aktaran Yaver, "Ancak Bağdat hükümeti, her zaman bunun genel ülke çıkarlarına aykırı olduğunu öne sürerek tekliflerimizi reddetti" ifadelerini kullandı. Buradan da anlıyoruz ki, Maliki yönetimi kasıtlı bir şekilde Kuzey Irak’ın yardım talebini geri çevirerek, İŞİD’in Musul ve Kerkük’e kadar hiçbir güvenlik kuvvetiyle karşılaşmadan bu bölgeye kadar gelmesinin önünü açmıştır.

4. IŞİD’in mezkur şehirleri kontrol altında tuttuğu, hatta Bağdat’a doğru hareket ettiği gibi aşırı abartılı haberler servis edilerek ve bunun üzerinden de bir algı operasyonu oluşturularak, Maliki ve hükümeti, Irak’ta sözde terör ve şiddete karşı mücadele ettiği iddiası üzerinden kendisine bir meşruiyet oluşturulması ve o bölgede bulunan diğer İslami grupların hedef alınarak IŞİD bahanesi ile bir takım mevzilerin havadan bombalanması hedeflenmektedir. Yani esas hedef IŞİD’den daha ziyade diğer İslami gruplardır. Nitekim Irak uçaklarının Musul'da militanların bulunduğu bölgeleri bombalama anını Irak devlet televizyonu yayınladı. Irak ordusu, Tikrit'in kuzeyinde de militanların bulunduğu bölgelere havadan bombardıman yapıldığını duyurdu. Hatta bu konuda Maliki yönetiminin Amerika’dan askeri yardım istemesi ve Irak hava sahasını açacağını beyan etmesi gerçekten manidardır. Buda bize gerçek hedefin IŞİD’den daha ziyade diğer İslami grupların hedef alındığını göstermektedir.

5. Yine bu olaylardan sonra ABD Başkanı Obama’nın yapmış olduğu şu değerlendirme dikkat çekicidir. ABD Başkanı Obama, "İsyancılarla mücadele konusunda Irak'a yardım için hiçbir şeyi dışlamıyorum" dedi. Başkan Obama, ülkesinin güvenlik çıkarları tehdit edildiğinde askerî müdahalede bulunmaya hazır olduğunu dile getirdi. Irak'ta askeri olarak kısa vadede acilen yapılması gerekenlerin olduğunu ifade eden Obama, Amerikalı yetkililerin tüm seçenekleri değerlendirdiğini ifade etti. Başkan Barack Obama Irak’ta her seçeneği kullanmaya hazır olduklarını çünkü İslamcı militanların Irak ya da Suriye’de kalıcı toprak edinmelerinin Amerika’nın çıkarlarına aykırı düştüğünü açıkladı. Anlaşılması gereken şey, Amerika bu olayı NATO’yu da işin içine dâhil edip, dünya kamuoyunda gündem yaparak gerekirse ABD insansız hava uçakları ile havadan İslami grupları bombalayıp, bunları zayıflatmayı düşünmektedir. Böylece de adamı olan Maliki’ye can suyu vermek istemektedir.

6. IŞİD’in Türk konsolosluğuna dönük eylemine gelince, bununla Amerika Irak’a dönük yapacağı siyasi hamlelerde uluslararası toplumu arkasına almayı hedeflemiştir. Gelinen nokta ise bunu teyit etmektedir. Neredeyse dünya gündemi bunun üzerine odaklanmıştır.

7. Bununla beraber İran Devrim Muhafızlarının Irak’a gireceği noktasında basında bir takım haberler yer aldı. Şayet bu haberler doğruysa Suriye’de olduğu gibi, Irak’ta da Maliki’nin baş edemediği Müslümanlara karşı, Amerika’nın İran kartını devreye sokması hedeflenmektedir. Hatta İran C.Başkanı Ruhani’nin Türkiye’ye yapmış olduğu ziyareti bu kapsamda değerlendirmek doğru olacaktır. Tam da Ruhani’nin, Türkiye’de iken ve Türkiye ile İran arasında imzalanan yüksek düzeyde stratejik işbirliği anlaşmasının imzalanması oldukça manidardır.

8. Barzani’nin uzun yıllardır isteyip te sahip olamadığı Kerkük’ü tek kurşun dahi atmadan orada hâkimiyetini sağlaması da oldukça manidardır. Barzani’nin bu adımını, peşmergeleri buraya sevk ederek, bölgenin güvenliğini kontrol altına alıp, diğer İslami grupların Kerkük’e hâkim olmasının önüne geçmek için attığını söylemek doğru olacaktır.

9. Dolayısıyla Maliki ve Amerika IŞİD üzerinden uluslararası toplumda bir algı operasyonu meydana getirerek ve onları da arkasına alarak ki, şu anda bunda başarılı olmuş görünüyor, o bölgedeki bir takım silahlı İslami grupları veya aşiret devrimcilerini sözde teröre karşı savaş-İslam’a karşı savaş- gerekçesiyle Maliki’nin bu gruplara dönük bundan sonra yapacağı askeri operasyonlara karşı bir meşruiyet sağlamayı istemiştir.

10. Tabi ki burada bu olayların Suriye ile bağlantısını kurmak mümkündür. IŞİD’in ele geçirdiği yüklü miktarda para, ağır silahları ve cezaevinden çıkarttığı binlerce elemanı Suriye’ye göndermesi söz konusudur. Temennimiz IŞİD’in Suriye’de düşmüş olduğu hataya Irak’ta düşmemesidir. Irak ordusundan elde ettiği silahları Irak’taki kardeşlerine kullanmamasıdır. Irak’ta Amerika ve Maliki’nin Müslümanlara karşı başaramadığı işi başaramamasıdır.

Özetle Amerika IŞİD üzerinden bir taşla birden fazla kuş vurmayı hedeflemiştir. Burada üzüldüğümüz nokta ise, Müslümanların, Sömürgeci Kâfirlerin ve bölgedeki ajanlarının kirli siyasetine yakıt olmalarıdır. Tabii ki bu onların tuzaklarıdır. Tuzak kuranların en hayırlısı ise Allah Subhanehu ve Tealadır. Dönüş ancak O’nadır.