İNGİLTERE NEYLER? ABD NE NEYLER?
23 Eylül 2016

İNGİLTERE NEYLER? ABD NE NEYLER?

Çok değil bundan yıllar önce yani babalarımızın dedeleri zamanında küffarın oyunları ile yıkılan cihanşümul bir devletimiz vardı. Siyasi varlığımız, Allah’ın yardımıyla kimsenin kem gözle bakamadığı heybeti ile anılırdı. Allah’ın diğer dinlerden üstün kıldığı din sayesinde basiretimizin genişliği dünyayı fesattan korur, dünyaya ferahlık sağlardı. Maalesef İslam Hilafet Devleti yıkıldıktan sonra siyasi heybetimiz çöktü ve basiretimizi yitirdik.

İslâm, devletten ve toplumsal yaşamdan koparıldı. Ardından topraklarımız kâfir Avrupalı işgalciler tarafından talan edildi. Topraklarımız tahrip ettiler, böldüler, servetlerini yağmaladılar, bizleri aşağıladılar. Siyasi mefhumları olan milliyetçiliği, ulusalcılığı, laikliği nifak tohumu misali ektiler.

Küffarın fikirleri, nizamları ve uşakları sayesinde Müslümanlar üzerlerinde siyasi tahakkümleri üstün çıktı. Bu sayede İslâm dini, ümmetin evlatlarının nefislerinde siyasî ve teşriî niteliklerini kaybetti.

Bizler için artık İslâmî akide, siyasî bir akide olarak addedilmiyordu. Böylece bizler nezdinde İslâm'ın hem bir akide hem de hayat, devlet ve toplum için bir nizam olduğu düşüncesi zayıflar hale geldi.

Ne hikmetse bu sarsıntılardan sonra siyasi mefhumlardan hep mahrum kalındı. İslami devlet olmayınca siyasi olma itibarından düşen Müslümanlar birbirlerine pek çok şey anlattı. Fakat İslam’ın özel siyasi mefhumlarından mahrum olmak, başımıza gelenlerin izahını bin bir gece masallarını aratmayan siyasi görüşlerin neşet etmesini sağladı.

Bir kaçını zikredelim ki hem makaleyi yazma kastımız anlaşılsın hem de Müslümanlar olarak İslam dininin özel siyasi mefhumlarına ne kadar ihtiyacımız olduğu fark edilsin. Kastımızın en önemlisi de ABD ve İngiltere ile ilgili siyasi mefhumların neler olması gerektiği hakkında zihnimize zerre miktar katkı sağlayan bilgiler eklenmesidir.

İslam’ın dünya siyasetindeki liderliğini kaybetmesi hususunda bazı mektep görmüş, mürekkep yalamış kimseler dediler ki “Pozitif ilimlerde olduğu gibi sosyal ve beşerî ilimler de aynen kavrandığı vakit olayların hikmeti ortaya çıkacaktır. Murâd-ı ilâhî berraklaşacaktır. (Ümmetin yaşadığı sarsıntılar) Allah’ın takdirinin gerçekleşmesiyle hiçbir mahlûkun güç yetirebilmesi mümkün olmayan hadiseler olduğuna göre bundan korkulmaz, utanılmaz ve sefaletine düşülmez. (Yaşanılan olaylar karşısında) Sabırlı olunmalı ve tevekkülün kemâline ulaşılmalıdır. İslam’ın ortaya çıkma nöbeti “cemâl” de ise şükrün, “celâl” de ise sabrın bereket ve huzûruna nâil olunmalıdır. (İslam ümmetinin) Yükselişte olduğu gibi çöküşte de bu kadere ve daha emin bir tâbirle murâd-ı ilâhîye paralelinde ilerlenmeli, ters düşülmemesi gereklidir.”

Evet bu okuduklarınız bir zamanlar (1923-1960 arası) İslam ümmetinin içinde bulunduğu durumun siyasi analizini yapan kişilerin sözleriydi… Sanki akaid kitabı okumuş gibi hissettiğinizin farkındayım. Fakat bir zamanlar Müslümanlar siyasi olayları bu vb. İslami ifadeler ve semboller ile anlamlandırıyorlardı. Siyasi varlığımız Lozan ile kaldırdıktan hemen sonra bunlar ile bir müddet avutulduk. Çünkü bir zümre ısrarla, Hilafet’in kaldırılma vakıasını ameli konudan çıkartıp akaid konusu haline getirmişlerdi. Bundan mütevellit herkes kaderine razı olmuştu…

Tabii zaman ilerledikçe yani ABD’nin Türkiye’de siyasi ortamlara hakim olma sürecini yaşadığımız 1960’lı yıllardan 2000’li yıllara kadar, siyasi mefhum ve görüşlerimize Mehdi ve Deccal çarpışması hakim oldu. Siyasi analizlerimizin malumatları Mehdi ve Deccal hakkındaki kıssalar, hikâyeler ile doluydu. Tabii İslam’ın özel siyasi mefhumlarından yine mahrum olduğumuz için yine hedefi ıskalamıştık.

Amma velakin bu ıskalama ile sadece sevabın miktarında bir eksilme olduğunu düşünmüştük. Yaşadığımız siyasi olayların neticesinde Allah (s.v.t.)’nın farzlarını ihmal edip, haramları işleyeceğimiz hiç aklımıza gelmemişti.

Bu yılların tamamında İslam’ın siyasi mefhumları mugalatalı anlatıldığı için Türkiye’yi yörüngesine almak isteyen ABD ve İngiliz çatışmasında olup biten hadiseleri anlayamadık. Sohbetlerimiz her defasında Mehdi ve Deccal kurgularıyla anlatıldığı için kimin ne tarafta dans ettiğini kimse anlamamıştır.

Özetle bu yıllarda Deccal’ın sistemi kapitalizm kurulmuş, dünyayı ve insanlığı felakete sürüklemektedir. Mehdi, Deccal sistemini devralacak ve yeni bir sistem kuracak insanlık çağ atlayacaktır. Tabii ki böyle bir gaybi bir mesele siyasi itikat haline getirildiğinde bizlerde ekonomik krizlerin ne anlama geldiğini, iflas ederek öğrendik. Koalisyon hükümetlerinin kavgalarını seçimler yaparak örtbas ettik. Mafya çatışmalarına anlam veremeyip, devletin yerin altında yönetildiğini gördük. Kim? Niye? Niçin? darbe yaptı anlamadık. Fakat bu sırada ne müttefikimiz ABD’yi gördük! Ne de sayın kraliçeyi fark ettik!

Müslümanlar da nasıl olsa Mehdi zuhur edecek niyetiyle bu iki ideolojik gücün mevzilerine adam devşirdiler. “Bizler de onun ordusunu hazırlamak için mevcudun (sistemin) içerisinde varlığımızı korumamız gerekmektedir.”, “Her şeyi her yerde söylemeyelim”, “Tohumlar ekelim veya devir imanı kurtarma devri, imanımızı korusak yeterli”, “Allah, bizleri din düşmanlarından kurtarmak için nice kimseleri görevlendiriyor.”, “Onlara hürmette kusur etmemek gerekir.” “O kimseler Müslümanları kurtarmak için ilmi siyaset icabı takiye yapıp gizlice ilerliyorlar.”

Kısacası ikinci avutulmamız ise biraz sezgicilik biraz idealizm karışımı anlatımlar ile geçti… Kimimizin dilinde; “Şerli ve şeytani barbar Hristiyan birliği (AB) yıkılacak”, “insani ve rahmani düşünceli bir Doğu uygarlığı sahneye çıkacak.” Siyasi görüşü hakim idi. Bazılarımızın siyasi tahlilleri ise; “Dünyayı ele geçiren masonlar gizli örgütler ile dünya yönetiyor. Samimi Müslümanlar, mert ve medeni gayrimüslimlerin uzlaşacağı bir huzur ve hürriyet sistemi kuracaklar.”

Hepimizin kalbinde ABD’nin anti olduğu, İran’ın ise ideal olduğu sözleri vardı. Fakat dilimiz ne söylerse söylesin, her şeyi milliyetçilik ve vatancılık siyasi mefhumları üzerine bina ederdik.

Sözü fazla uzatmayacağım… Hemen bugünlere gelelim. Peki, şimdilerde siyasi görüşlerimiz nasıl oluşuyor derseniz? Kısaca; Yerseniz, hoşunuza gidiyorsa az maliyetli sezgicilik verilir. Yemeyenlere realizim ile karnın doyuyor ona şükür et denilir. Çok akıllı geçiniyorsanız şifa niyetine rasyonalizm ikram edilir. Amma çokta can sıkıcı bir hal aldıysanız, ver kardeşime idealizmi gitsin… Evet, şaka gibi fakat İslam’ın mefhumlarına saldıran TV programları, siyasilerin yaptıklarını doğrulamak maksadıyla delil getiren analizciler, siyasetten anlamayan hocaların saçma sapan, tutarsız ve ciddiyetten uzak görüşleri ile siyasi görüşler ve malumatlar ile donatıldık. Bir misalle bitireyim:

Rusya’nın Kafkasya ve Türkistan bölgesinde Müslümanlara yaptığı zulümler karşısında Müslümanlara sunulan, siyasi görüş olduğu düşünülen bir sunum: “Rusya askeri olarak güçlü olabilir. Dünyanın beş güçlü ülkesinden biridir. Fakat unutmayın ki Allah her şeyden güçlüdür. Allah c.c takdirini unutmayın. Bakın Allah nasıl küresel ısınma ile Atlantik bölgesindeki sıcaklık değerlerini yükseltiyor. Mevlam buzları erittiğinde o Rusya’nın askeri gücü, ileri teknolojisi yerle bir olacaktır. Allah c.c demiyor mu? “Sizden önce nice kavimleri, zulmettiklerinde Biz helâk ettik.” Rabbim İnşallah onlara Müslümanlara yaptığı zulmün karşılığını kat kat gazabıyla gösterecektir. Hiç merak etmeyin.

Evet, Allah’ın gücü ve kudreti vb. hususlarda haşa kesinlikle şüphemiz yok. Fakat bu; siyasi bir görüş, eylem, hedef ve Müslümanlara yön verecek siyasi projeden mahrum ve mutabık olmayan bir görüş değil mi? İman ettiğimiz İslam dininin dilini kullanarak siyasi olarak etkisiz hale getirilmemiz bunun örneğidir.

Bu devrin kabul gören siyasi söylemleriyle yazımız devam edecek…

@hak_anbolat