Bugün, 3 Mart! Bugün, O gün!
O gün, bizim için en bedbaht, en kara gündür!
O gün, İslâm’a karşı en büyük cinayetin işlendiği kanlı bir gündür! Galasına katıldığınız dizi ve filmlerde yaşanmadı bu cinayet, senaryo değil, o gün gerçek bir gündür!
O gün, Lawrence ve Şerif Hüseyin’in bayram ettiği, Mustafa Kemal ve Jön Türkler ’in emellerine ulaştığı gündür!
O gün, İngilizlerin Kur’an ile bağımızı kopardığı gündür!
O gün, Avrupa gazetelerinin manşetlerini sevinçle süslediği gündür!
O gün, Mısırlı şair Şevki’nin mürekkebini gözyaşı ile sulayıp mısralarını dizdiği acı gündür!
O gün, kınalı kuzularını Çanakkale’ye gönderen anaların evlatları için değil dini için ağladığı gündür!
O gün, Hindistanlı ve Pakistanlı Müslümanların Anadolu’ya gönderdikleri yardımları kestikleri gündür!
Çünkü o gün sahte kahramanların gerçek yüzlerini ortaya çıkardıkları gündür!
O gün, Müslümanların hamisi, koruyucusu ve kalkanı olan Hilâfet’in yıkıldığı gündür!
İşte o gün bu gündür, 3 Mart 1924
Müslümanlar bu günü hiç unutmayacaklar, Hizb-ut Tahrir bu günü hiç unutmayacak! Ta ki, ümmet ile beraber Hilâfet’i yeniden ikame edip İslâm’ın hakkını teslim edeceğimiz o muzaffer güne kadar! Ta ki, Müslümanların izzet ve şerefi yeniden temin edilene kadar!
Şimdi siz söyleyin, ey “İslâm Birliği” isteyenler! Sizin için İslâm’ın birliğinin paramparça edildiği o günün hiç mi bir önemi yok? Dünya kadınlar günü için konuşan sizler, öğretmenler günü için programlara katılan sizler, yargı haftasında adalet “dağıtan” sizler, vergi haftası düzenleyen, Nevruz haftası için açıklama yapan ve hatta sigarayı bırakma haftasına vurgu yapan sizler! 3 Mart 1924’te Hilâfet kaldırıldı, din ayaklar altına alındı, Kur’an yasaklandı, o günün sizin için hiçbir önemi yok mu? O gün sizin zihninizde hiç mi bir şey çağrıştırmıyor? İslâm’ın ayaklar altına alındığı, Hilâfet’in yıkıldığı o güne dair siyasi hayatınızda kaç kelime konuştunuz, kaç programa katıldınız, kaç adım koştunuz?
Söyleyin! Söyleyin ki, herkesin dostu düşmanı açığa çıksın. Söyleyin ki, İngilizlerin eli ile yıkılan Hilâfet’in enkazı üzerinde kurulan bu laik rejime sevdanız gizli kalmasın. Söyleyin ki, demokrasinin beşiği olan İngiltere’nin peydahladığı laik parlamenter sisteme Müslümanları nasıl davet ettiğiniz hatırlansın. Söyleyin ki, attığınız iftira ve karalamaların gerçek muhataplarının bizzat kendiniz olduğunu herkes bilsin.
Bize gelince, her ne olursa olsun, he ne zorluk ve sıkıntı ile karşılaşırsak karşılaşalım, her ne iftira ve karalamaya maruz kalırsak kalalım, biz Hilâfet’ten asla vazgeçmeyeceğiz. İslâm ve Müslümanlara en büyük darbeyi vuran İngilizleri asla ve asla unutmayacağız. Onlara olan düşmanlığımız bitmedi, hiç bitmeyecek…
Zira biz kâfirlere olan düşmanlığı Kur’an’dan öğrendik.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْكَافِرِينَ أَوْلِيَاء مِن دُونِ الْمُؤْمِنِينَ
“Ey iman edenler! Mü’minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin…” (Nisa 144)
Biz İngiliz düşmanlığının nasıl olması gerektiğini ise kurucu emirimiz Takiyyuddîn en-Nebhânî’nin (Allah ona rahmet etsin) şu sözlerinden anladık:
“Anneler çocuklarını emzirirken onlara İngiliz düşmanlığını da emzirsinler.”
Anlayacağınız, bizim İngiliz düşmanlığımız anne sütü kadar temiz ve bir o kadar da besleyicidir.
Zira İngiltere 3 Mart 1924’te Hilâfet’i kaldıran devlet, Hizb-ut Tahrir ise yeniden Râşidî Hilâfet’in ikamesi için 1953’te Kudüs’te kurulan ve ideolojik küresel siyasi çalışma yapan İslâmi partidir.
İngiltere Türkiye’ye verilen bağımsızlığa karşılık Lozan’da elimizden İslâm ve Kur’an’ı çekip alan devlet, Hizb-ut Tahrir ise İslâm’ı tekrar hayata hâkim kılmak için çalışan partidir.
İngiltere Müslümanlara milliyetçiliği, vatancılığı, ulusçuluğu pazarlayan devlet, Hizb-ut Tahrir ise tüm bunları ayaklar altına alan ve ümmeti vahdete çağıran bir partidir.
İngiltere laikliği İslâm beldelerine pazarlayan devlet, Hizb-ut Tahrir ise laikliğin küfür olduğunu söyleyip tehlikesine karşı Müslümanları uyaran İslâmi partidir.
İngiltere mübarek belde Kudüs’e Yahudi varlığını işgalci olarak yerleştiren devlet, Hizb-ut Tahrir ise o işgalci varlığın kökünden sökülüp atılması gerektiğini haykıran bir partidir.
Şimdi tüm bunlardan sonra kim İngiliz dostu kim İngiliz düşmanı apaçık ortada değil mi?
Kim milliliğe, milliyetçiliğe, vatancılığa, ulusçuluğa çağırıyor, kim ümmetin vahdetine, birliğine çağırıyor belli değil mi? Kim laikliği ve demokrasiyi yüceltiyor, kim İslâm akidesi ve Kelime-i Tevhid’i yüceltiyor bilinmiyor mu? Kim Yahudi varlığına Kudüs’te toprak hakkı ve başkentlik hakkı veriyor, kim onu tamamen yok sayıyor ortada değil mi?
Bizim Amerikan düşmanlığımız da su kadar saf ve berraktır.
Çünkü biz, sözde anti Amerikancılar gibi dün başka bugün başka konuşanlardan değiliz. Biz, sadece konuşup iş yapmayanlardan da değiliz. Biz Amerika’ya sözde değil özde düşmanız. Biz meydanda başka masada başka konuşanlardan asla olmadık, olmayacağız. Biz suni Amerikan düşmanlığı ile Müslümanların gazını alıp sonra da bu ikiyüzlülüğünü bir Amerikalı gazeteciye söyleyebilecek pişkin yöneticilerden beriyiz. Biz, İncirlik’ten kalkıp Müslümanları katleden Amerikan uçaklarının sortilerinin sesi ve gölgesi altında suni Amerikan düşmanlığını yapanları sadece üzülerek izliyoruz. Bu yalanlar ile ancak bir süre daha Müslümanları kandırabilirler. Zira Müslümanların Amerikan düşmanlığı nettir ve yalanlarla gizlenemeyecek kadar açıktır.
Son söz
Dün, 3 Mart 1924’te İngiltere’nin desteği ile Hilâfet’i kaldıranlar, bir taraftan kendilerini bağımsızlık mücadelesi veren kahraman ilan ettiler, diğer taraftan Hilâfet’e sahip çıkanları ise hain ve İngilizci diye yaftaladılar. Bugün de Amerika’nın desteği ile iktidar olup ayakta kalanlar, bir taraftan yedi düvele karşı savaş verdiklerini iddia ediyorlar, diğer taraftan da Amerika ile dost ve müttefikliklerine zeval ziyan getirtmiyorlar. Kendilerini İslâm üzere eleştiren ve yanlışlarına karşı çıkanlar ise dün olduğu gibi bugün de hain ilan ediliyor.
Yani dün ile bugün arasında zerre kadar fark yok…