“İncitici, Eziyet Verici Sözler” İşiteceksiniz…
10 Mayıs 2017

“İncitici, Eziyet Verici Sözler” İşiteceksiniz…

لَتُبْلَوُنَّ فِي أَمْوَالِكُمْ وَأَنفُسِكُمْ وَلَتَسْمَعُنَّ مِنَ الَّذِينَ أُوتُواْ الْكِتَابَ مِن قَبْلِكُمْ وَمِنَ الَّذِينَ أَشْرَكُواْ أَذًى كَثِيرًا وَإِن تَصْبِرُواْ وَتَتَّقُواْ فَإِنَّ ذَلِكَ مِنْ عَزْمِ الأُمُورِ

“Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici birçok söz işiteceksiniz. Eğer sabreder ve Allah’tan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren işlerdendir.”[1]

Bu ayet, her ne kadar Ehlikitabın ve müşriklerin sözlü saldırılarından bahisle mü’minlere takva yolunu salık verse de bugünkü vakıada -maalesef kimi Müslümanlardan- “incitici, eziyet verici sözler” işittiğimizde takınmamız gereken tavrı işaret edici olarak bir levha olarak da karşımızda durmaktadır: Eğer sabreder ve Allah’tan gereği gibi korkarsanız

Sabır ve ittika…

-Afedersiniz- idrarla abdest almaya çalışanların, -hâşâ- masiyete/günaha besmeleyle başlayanların telkini ve gözboyamasıyla insanlara haram, “cihad sevabı” gibi gösterilmek suretiyle sevdirilir oldu bugün. Özellikle geçtiğimiz referandum ve daha önceki seçim süreçlerinde gerek sosyal medya ortamlarında, gerekse de gerçek hayatta karşılaştığımız olumsuz tavırlar, Rabbimizin zikrini baştacı, hayat rehberi edinmemizin sonucunda bizlere duçar olan tavırlardı. Bu hakaret, aşağılama ve iftira içeren tavırların, alnı secdeli kıbledaşlarımızdan, Müslüman kardeşlerimizden gelmesi, yaramıza tuz etkisi yapmakta maalesef…

Tüm bu olumsuz tavırlar karşısında sabır ve takva ile azmi gerektiren bir tutum, dava erlerinin takınması gereken tutumdur. Rasulullah *SallAllahu Aleyhi ve Sellem’*in çileli mücadelesi de bizlere bunu öğütlemektedir. Kureyş’in ileri gelenlerinden –ki çoğu akrabasıdır- çok ağır sözler, hakaretler işitmiş, tahkire, tartaklamalara, işkence ve zulümlere duçar kalmıştır, O. Fakat tüm bunlar karşısındaki tavrı, sabırla istikamet üzerinde yürümek ve takva ile Allah’a yaklaşmak olmuştur.

İşte bugün dava erleri de zaman zaman akrabalarından ve mevcut otoriteden bu minvaldeki birtakım sözlü ve fiilî saldırılara maruz kalıyorlar. Türkiye minvalinde bizlerin maruz kaldığı sözlü saldırılar ve iftiralar bir tarafta dururken; daha geçen gün Endonezya’da Hizb-ut Tahrir’in hükümet tarafından yasaklanmaya çalışılması da İslamî davet çalışmalarının içinde bulunduğu durumu gözler önüne seriyor. Ortaya konulan fikrin sarsıcı etkisi karşısında fikre karşı fikirle mukabele edemeyenler, hakaret, iftira ve fiilî saldırı yoluna başvuruyorlar. Bu husus, sistemler ve sistemden çıkar devşirenler için anlaşılır bir şey iken, Türkiye gibi halkı Müslüman tebaa için anlaşılabilir bir şey değildir. Çünkü sistem, bekası için her türlü argümanı kullanmaktan çekinmez: kendisine mankurtlar edinmek, sağ-sol, Alevi-Sünni, Kürt-Türk çatışmalarında olduğu gibi insanımızı birbirine kırdırmak ve Müslümanların çocuklarından demokrasi-laiklik pazarlamacıları peyda etmek… İşte bunlar ve daha fazlası, mevcut küfür sistemlerinin kullandığı enstrümanlar olmuştur hep. Dolayısıyla küfür sistemi, kendi bekası için bu toprakların çocuklarını yemekten, onları heder etmekten imtina etmezken; kimilerinin, dava erlerinin hak sözleri karşısında mevcut küfür sistemini savunabilir bir pozisyona düşmeleri, anlayamadığımız bir husustur…

Kaldı ki bu sistem, kendi inançlarına taban tabana zıt; Allah’ın hükümlerini yok sayan, şer’i hükümler karşısında cüretkâr bir kafa tutuşla heva ve hevesten çıkarılan yasaların hüküm sürdüğü bir sistemdir… Zinaya serbestlik kazandırıp özgürlük kılıfıyla toplumdaki ahlaki dinamikleri dinamitleyen bir sistemdir… Devletin kendi eliyle kumar oynatmayı bir maharet addettiği, gençlerimizi devlet destekli kontrollü kumara alıştıran bir sistemdir… Toplumu uyuşturan, ifsat eden içki fabrikalarının çokluğuyla övünmeyi maharet saydıran bir sistemdir… ve daha türlü rezillikleri ile insanı ifsada programlanmış bir sistemdir… İşte bu sistem, evrensel küfür sisteminin Türkiye ayağını oluşturan bir sistemdir.

Dünyanın dört bir yanına kendini klonlayan küfrün farklı varyasyonlarıyla muhatap olan evrensel İslam davetini taşıyan adamlar için aslında küfür, tek millettir. Zira beşerî nizamların durumu, Allah’ın dini karşısında tektir, nettir: Küfür!

Hal böyleyken İslamî davet çalışmalarının İslam davetini, kendi lokal bölgeleriyle sınırlı görmeleri bir handikap olarak karşımıza çıkar. İslamî davet çalışmaları, İslamî hayatı başlatma çabaları, evrensel olarak ortaya konulmalı ki Ümmet bilinci Müslümanlar nezdinde yeniden yeşersin ve Müslümanlar, kendilerini tek devlet çatısı altında toplayacak İslamî Devlet çalışmaları için azimlerini arttırsın. Aksi halde Müslümanların karşısına yine Müslümanları çıkaran Küffar, Ümmetin bu ayrışmışlığından beslenerek iktidarını, hâkimiyetini sürdürmeye devam eder.

Bu bir süreçtir ki yaşanacaktır. Müslümanların çocukları, yine İslam davetini yüklenmiş Müslümanların karşısına duracaklar ve farkında olmadan küfrün ekmeğine yağ sürecekler. Ama şurası muhakkaktır ki bu süreç, Müslüman kardeşlerimizi bizlerin karşısına dikenlerin maskelerinin bir bir düşmesiyle sona yaklaştı inşallah…

Dava adamları, kardeşlerinden gelecek olan bu tavırlara karşı hazırlıklı olmalılar ve Rasulullah’ı kendilerine örnek alarak O’nun yolunu kendilerine istikamet edinmeliler. Dolayısıyla -girişte izah edildiği gibi- İslam davetini omuzlayanların yol azığı, sabır ve ittikadır/takvadır; bunlarla kuşanılmalı ve istikamet üzere ilerlenmelidir.


[1] Âl-i İmran 186