Makalenin başlığına dikkat edenleriniz, İlahiyatlar ve Felsefe dersinin Hizb-ut Tahrir ile alakası nedir diye sormuş olabilirler. Çünkü sizin gibi bende bu soruyu Yusuf Kaplan'ın makalesini okuduğumda sordum.
Son günlerde gündemde İlahiyatlarda Felsefe dersinin kaldırılmasına yönelik bir tartışma almış başını gidiyor. YÖK'ün ilahiyatlardan felsefe dersini kaldırma isteğine karşı çıkan bir çoğunluk var. Siyasetçi ve akademisyenlerinde içinde olduğu bu tartışmaya Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Yusuf Kaplan da katılmış.
YÖK'ün öğrencilerin düşünce dünyalarında kafa karışıklığına yol açması sebebi ile felsefe dersini ilahiyatlardan kaldırma istediğinin doğruluğu veya yanlışlığı başka bir yazıda uzunca kaleme alınabilir ve analiz edilebilir.
Lakin ben bu makalemde bu analizden daha ziyade "İlâhiyat'lardan felsefe derslerinin kaldırılması cinayettir" başlıklı 06,09,2013 tarihinde Yeni Şafak'ta kaleme alınmış Yusuf Kaplan'a ait yazıyı ve yazı içeriğindeki bazı önemli noktaları siz kıymetli okuyucularımızın tefekkürüne ve değerlendirmelerine sunmak istiyorum.
Yusuf Kaplan'ın bu makalesini okuduğunuzda, Türkiye'de İslamcılığın filozofu olarak lanse edilen, "entelektüel" bu yazarın genelde Müslümanlar ve özelde Hizb-ut Tahrir hakkındaki çirkin iftiralarla dolu şu ifadelerine rastlayacaksınız maalesef:
"Şunu bilelim: Selefîleşme hareketi, İngilizler tarafından pişiriliyor ve İslâm dünyasına sürülüyor. Bu tespitimin, her şeyde 'bir yabancı veya dış güç parmağı' arayan kafayla hiçbir ilgisi yok; somut verilere dayanıyor söylediklerim."
"İngiltere'de, 12 yıl yaşadığım süre zarfında, Hizb-ut Tahrir, hilâfet hareketi ve benzeri selefî hareketlerin tohumlarının nasıl ekildiğine, selefilerin Avrupa'da, İslâm dünyasında önlerinin nasıl açıldığına adım adım şahit oldum bizzat."
"İngilizler, bu kişileri, önce parlattılar, palazlandırdılar, sonra da 11 Eylül'den sonra 'piyasaya sürdüler.' Ve 'işte teröristler!' diye de üzerlerine kurşun yağdırmaktan çekinmediler!"
Öncelikle şu önemli notu buraya düşmekte fayda görüyorum. Bazı İslami ekoller, hareketler ve özellikle Hizb-ut Tahrir'i çok iyi tanıdığını söyleyen bu kalemler, aslında Batılı kurt siyasetçi ve felsefecilerin yazdıklarını tekrar eden bir yabancılık içerisinde yaşıyorlar ve aynı zamanda kendilerini toplum nazarında bitiriyorlar.
Yusuf Kaplan'da kendince Hizb-ut Tahrir'i çok iyi tanıdığını söylüyor. Sonra makalesinde Seleficilik ile Hizb-ut Tahrir'i aynı torbaya koyarak kafa karışıklığı oluşturuyor. Sonra genelde bir çok yazarın yaptığı şeyi yapıyor ve Hizb-ut Tahrir'i terörizm ile birlikte zikrediyor. Tüm bunları ise elimde somut veriler var, somut verilere dayanarak konuşuyorum diyerek yapıyor. Sizce Yusuf Kaplan'ın İngiltere de 12 sene yaşamış olması dışında herhangi bir verisi var mı? Tabi eğer bu da somut bir veri olarak kabul edilirse...
Sorsanız Yusuf Kaplan'a Hizb-ut Tahrir'in ideolojisi, hedefi ve metodu hakkında kaç kitap, kaç makale okumuş? Sorsanız bugüne kadar Hizb-ut Tahrir'i kendisinden kaç kez dinlemiş. Bir "entelektüel" filozof olarak kaç kez Hizb-ut Tahrir hakkında sağlıklı bilgi edinme iradesini ve erdemliliğini göstermiştir?
Aslında Yusuf Kaplan ve onun gibi yazarlar Hilafet'i kaldıranların İngilizler olduğunu çok iyi bilirler. İngilizlerin bu yıkımı Türkiye'den kimlerin eli ile yaptığını da çok iyi bilirler. Ancak aynı yazarlar, İslam'a karşı yapılmış bu ihaneti tün ayrıntılarına inerek yazma ve konuşabilme cesaretini gösterebilirler mi bilemiyorum.
Aynı yazarlar Hizb-ut Tahrir'in 1953 yılında yeniden Raşid-i Hilafet Devletini ikame etmek için kurulduğunu biliyorlar. Hizb-ut Tahrir'in bu gayesini ümmetle bütünleştirmesinin önüne geçmek için ABD, İngiltere ve tüm küfür devletlerinin çok büyük gayret gösterdiklerini de biliyorlar. Ama yine Hizb-ut Tahrir hakkında İngilizci olmak gibi son kullanım tarihi çoktan bitmiş iftiraları yazılarında ve konuşmalarında kullanabiliyorlar. Hem de bu camiada entelektüel İslamcı yazar olmak ile övünerek...
Hizb-ut Tahrir'e yapılmış tüm bu iftiraların bir maksadı var muhakkak. Ama artık bu maksat amacına ulaşmakta çok geç kalmış durumdadır. Çünkü ümmet Hilafet isteyen bu partiyi bu yazarlardan daha iyi tanımaktadır.
Ümmet sadece Hizb-ut Tahrir'in Hilafet projesini değil, akidevi anlamda insana ve Müslümanlara kazandırdıklarını da takdir etmektedir. Buradan açıkça ifade etmek isterim ki geçmiş ve bugünkü felsefecilerin tarifinde isabet edemedikleri akıl tarifini, vakıasına uygun bir şekilde tarif ederek Felsefede yeni bir çığır açan mütefekkir alim Hizb-ut Tahrir'in kurucusu Şeyh Takıyyuddin en-Nebhanidir. Aynı alim tüm Müslümanlara yönelik şu önemli sözü de söylemiştir:
"Ey Anneler! Çocuklarınızı kendi sütünüzle büyüttüğünüz gibi İngiliz düşmanlığı ile aynı şekilde büyütün"
Düşünebiliyor musunuz Felsefe dersinin İlahiyatlardan kaldırılmasını şeriat için çok büyük bir tehlike olarak gören Yusuf Kaplan şunları söylüyor: "İlâhiyât'lardan felsefe derslerinin kaldırılması kararı, her şeyden önce, makasıd'uş-şeria'ya (şeriat'ın maksatlarına, hedeflerine) aykırıdır: Aykırıdır; çünkü şeriatın, korunmasını emrettiği beş temel sütun'dan biri akıldır." Bu ifadeleri kullanan Yusuf Kaplan İlahiyatlarda okutulan kelam ilmi ve daha ilerisi felsefenin aklı korumadığını aslında çok iyi biliyor. Çünkü klasik İslam filozoflarının düştüğü hataya modern filozoflarda düşmüştür.
Akıl ancak kendi sınırları içinde olanlar hakkında düşünebilir. Dün ve bugünkü felsefecilerin genelinin düştüğü en büyük hata ise aklın sınırı dışında düşünmeyi zorlayarak felsefede zirveyi tatma egosu değil midir?
Halbuki Hizb-ut Tahrir sadece Hilafet konusunda değil; akıl, nakil, toplum, akide ve şer-i hüküm, kaza ve kader gibi konularda çok ciddi çalışmalar ile ümmete tüm meseleleri ele alışta aydın bir bakış açısı kazandırmıştır.
Bu bakış açısının Yusuf Kaplan'da da oluşması için Hizb-ut Tahrir'in kurucusu Şeyh Takıyyuddin en-Nebhani'nin Köklü Değişim Yayıncılıktan çıkan "Aydın Düşünme" ve "İslam Şahsiyeti 1. cilt" kitaplarına dönmesi ve derin bir inceleme yapması gerekmektedir kanaatindeyim.
Hizb-ut Tahrir'in nasıl bir Parti ve hareket olduğu konusunu ise birinci elden yani Hizb-ut Tahrir kaynaklarından, resmi web sitelerinden veya Hizb-ut Tahrir'in mensuplarından öğrenmesi en erdemli ve en doğru yöntemdir.
İslam'da zaten Müslüman'a bunu emretmiyor mu?