Hilâfet Şer’î Hükümlerdendir; Tarihsel ve Sembolik Bir Kurum Değildir! - II
26 Ağustos 2020

Hilâfet Şer’î Hükümlerdendir; Tarihsel ve Sembolik Bir Kurum Değildir! - II

-Hilâfet’i Yeniden Kurmak; “Hayal” de Değildir, Muhal de Değildir Bilakis Farzdır!-

Hilâfet şer’î hakikattir. İşte şaşkınlığın bir başka alameti! Demokrasi denilen yalana ve ütopyaya davet edip de Hilâfet’i kurma girişimini hayalî, boşuna uğraşı olarak değerlendiren kişinin akıl ve kalp selametinden endişe etmemek mümkün müdür?

Genelde tüm insanlığın özelde ümmetin içinde bulunduğu çağdaş cahiliye ortamından kurtulmasının tek şer’î yolunu yani İslâmi hayatın tekrar ikame edilmesini sağlayacak/kuracak olan İkinci Râşidî Hilâfet’in kurulması konusunda Müslümanların tavırlarını belirlemekte seçenekleri yoktur. Çünkü Râşidî Hilâfet’in kurulması için çalışmak en öncelikli farzlardandır. Bir meselede bir şer’î hüküm var ise mümin erkek ve mümin kadın için “birinci, ikinci, … seçenek” yada “bana göre, bence” tavırları yoktur. İçinde sıkıntı duymaksızın o şer’î hükmün gereğince hareket etmek ve içtenlikle teslim olmak zorunluluğu vardır.[1]

Hilâfet tarihsel bir kurum değildir!

“İslâm’ın kaynakları olan Kur’an ve Sünnet’te Hilâfet’in olmadığına, İslâm’da yönetim biçimi olan Hilâfet’in ilk dönem İslâm toplumunun geleneklerinden ilham alınarak ortaya konulmuş tarihî bir kurum olduğunu, özellikle Emevilerin uydurduğunu” ileri sürmek de İslâm’a yönelik bühtandır, delilden yoksun cahilce söylenen sözlerdir.

3 Mart 1924’te parlamentoda Hilâfet’in kaldırılması konusunda yapılan tartışmalarda da böylesi saptırmalara gidilmiştir. M. Kamal ve Prof. Seyyid Bey’in yaptıkları konuşmalara bakıldığında, İngiliz istihbarat subayı olan müsteşrik Thomas W. Arnold’un 1924’te ilk baskısı yapılan “The Caliphate (Hilâfet)” adlı kitabı ile içerik bakımından bir paralellik arz ettiğini görüyoruz. Yine bir benzeri 1925 yılında Mısır’da İngiliz piyonu Şeyh Ali Abdurrazik tarafından kaleme alınan “الاسلام واصول الحكم (İslâm ve Yönetim Esasları)” adlı kitapta geçen içerik ve üslupla da aynı doğrultuda olduğunu görüyoruz. Bu da gösteriyor ki; dün de bugün de İslâm düşmanları Hilâfet düşüncesi noktasında aynı kaynaklardan beslenmişlerdir. “Hilâfet dinî değil tarihsel kurumdur” türünden söylemlerin kaynağının aynı şer odağı olduğu bu üç kitaptan da görülmektedir.

Hilâfet’in tarihî bir kurum değil de şer’î hükümlerden olduğunun izahı ise şöyledir:

Hilâfet; Allah’ın emri olan Allah’ın indirdiği ile yönetimin uygulanış biçimi, şeklidir. Yani Allah’ın Rasulü ile gönderdiği yönetim sistemi ve şeklidir. Bunu inkâr, Allah’ın emrini inkâr olur. Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

وَمَا آتَاكُمْ الرَّسُولُ فَخُذُوهُ وَمَا نَهَاكُمْ عَنْهُ فَانْتَهُوا

“Rasul size neyi getirdi ise onu alın, sizi neden nehyetti ise onu terk edin.”[2]

الَّذِينَ يُخَالِفُونَ عَنْ أَمْرِهِ أَنْ تُصِيبَهُمْ فِتْنَةٌ أَوْ يُصِيبَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ

“Onun emrine (getirdiği risalete) muhalefet edenler, kendilerine bir musibetin veya elim bir azabın gelip çatmasından sakınsınlar.”[3]

Nitekim Allah, Rasulü’ne Allah’ın indirdiği ile yönetmesini emretti:

وَأَنْ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَا أَنزَلَ اللَّهُ وَلا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ أَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَا أَنزَلَ اللَّهُ إِلَيْكَ

“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet (yönet) ve onların arzularına uyma, Allah’ın sana indirdiği hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın.”[4]

Allahu Teâlâ, Rasulü’ne Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyi/yönetmeyi emretmekle birlikte ona bunun keyfiyetini yani yönetim şeklini de göstererek şöyle buyurmuştur:

إِنَّا أَنزَلْنَا إِلَيْكَ الْكِتَابَ بِالْحَقِّ لِتَحْكُمَ بَيْنَ النَّاسِ بِمَا أَرَاكَ اللَّهُ

“Muhakkak ki biz insanlar arasında Allah’ın sana gösterdiği biçimde hükmedesin diye sana Kitabı hak ile indirdik.”[5]

Ayrıca Allah, dinini fikir ve metot bütünlüğü içinde göndermiştir. Yani emirlerini keyfiyetiyle ilgili hükümleri ile birlikte göndermiştir. Şöyle demiştir:

لِكُلٍّ جَعَلْنَا مِنْكُمْ شِرْعَةً وَمِنْهَاجًا

(Ey ümmetler) her birinize bir şeriat ve minhaç/metot verdik.”[6]

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, her hususta olduğu gibi elbette ki Allah’ın indirdikleri ile yönetirken de Allah’ın kendisine gönderdiğine yani vahye tâbi oluyordu. Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:

قُلْ إِنَّمَا أَتَّبِعُ مَا يُوحَى إِلَيَّ مِنْ رَبِّي

“De ki; Ben ancak Rabbimden bana vahyolunana tâbi olurum.”[7]

Şu hâlde, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Allah’ın indirdiği ile yönettiği bir devlet kurduğuna göre, bu devletin kuruluşu, yönetim şekli, kamu hukuku ile ilgili tüm düzenlemeler ve mekanizmalar elbette ki Rabbimizin ona göstermesine yani vahyine göre olmuştur. Bir başka ifade ile Hilâfet, Rasulullah’ın SallAllahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin fiilî sünnetidir. Yani Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şahsi görüşüne veya sahabelerin, Müslümanların görüşlerine ya da zaman ve mekân şartlarına göre oluşmamıştır! Nitekim Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in kurduğu devletin yönetim şekli ve kamu hukuku, zamanındaki hiç bir devletin yönetim şekline benzemiyordu; ne Kureyş’in, ne Yahudilerin, ne Yemen ve Habeş’in, ne Kisra’nın ne de Kayserin yönetim şekline, hiç birisine benzemiyordu. O, özgün bir yönetim sistemidir. Bu yönetimin “Hilâfet” olarak isimlendirilmesi de Kur’an ve Sünnet’te ilgili naslarda geçmesine binaendir. Mesela şu ayet ve hadisler gibi:

يَادَاوُودُ إِنَّا جَعَلْنَاكَ خَلِيفَةً فِي الآرْضِ فَاحْكُمْ بَيْنَ النَّاسِ بِالْحَقِّ وَلا تَتَّبِعْ الْهَوَى

“Ey Davud! Biz seni yeryüzünde bir halife yaptık, o hâlde insanlar arasında hak ile hükmet (yönet). Heva ve hevese uyma.”[8]

كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمُ الآنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَيَكُونُ خُلَفَاءُ فَيَكْثُرُونَ قَالُوا فَمَا تَأْمُرُنَا قَالَ فُوا بِبَيْعَةِ الآوَّلِ فَالآوَّلِ أَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ

“İsrail oğullarını nebiler siyase ederlerdi (yönetirlerdi). Bir nebi öldüğünde onu başka bir nebi takip ederdi. Benden sonra nebi yoktur, fakat birçok halifeler olacaktır. Oradakiler dediler ki: “Bu hâlde bize ne yapmamızı emredersiniz? Dedi ki: İlk biat edilene vefakâr olun ve onlara haklarını veriniz. Çünkü Allah onlara da yönettikleri insanlara da haklarını soracaktır.”[9]

ثُمَّ تَكُونُ خِلافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ*...*

“…Sonra da nübüvvet metodu üzerine tekrar Hilâfet olacaktır.”[10]

Hilâfet’in gerçeği bu iken, yani Rasulullah’ın getirdiği İslâm risaletinden, şer’i ahkâmdan olduğu hâlde, onu bir Müslüman nasıl kabullenmez? Nasıl onu terk edip de başka sistemleri kabul edebilir, hem de Müslüman olduğunu söylediği hâlde?

-Devam edecek…-

___

#HilafetHayalDeğildir


[1] Ahzab 36, Nisa 65

[2] Haşr 7

[3] Nur 63

[4] Maide 49

[5] Nisa 105

[6] Maide 48

[7] A’raf 203

[8] Sa’d 26

[9] Buhari 3196

[10] Ahmed b. Hanbel 17680