Hilafet'e Karşı Kürdistan'a Yeşil Işık
11 Ağustos 2013

Hilafet'e Karşı Kürdistan'a Yeşil Işık

Suriye'de son aylardaki gelişmeleri gözlemlemeye çalışıyoruz. Kuzey Suriye'de (Rojava) neler oluyor? İslamcı direniş gruplarının PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD güçleri ve PKK'nın Türkiye'den Suriye'nin kuzeyine naklettiği silahlı güçleri ile çatışması nasıl başladı.

Nasıl oluyor da Rojava'da Kürt halkının katledildiği yalan haberleri üzerinden temiz Suriye devrimi kirli bir dezenformasyon ile yok edilmeye, kirletilmeye ve çerçevesi daraltılarak etkisi küçültülmeye çalışılıyor.

Türkiye'nin PKK ile başlattığı çözüm sürecinin bu gelişmeler ile bağlantısı var mı?

Türkiye bu tarihi dönemeçte siyasi kazanım için hangi büyük ihanete evet dedi?

Son dönemde Türkiye ile Barzani yönetiminin geliştirdiği diplomatik ilişkiler ve en son Irakta Kürt Ulusal Kongresinin düzenlenmesinin bu gelişmeler ile ilişkisi nedir?

Türkiye'nin plansız ve programsız bir şekilde PYD Eş başkanı Salih Müslim ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile yaptığı görüşmenin asıl nedenleri neler?

Kısacası son dönemde çok konuşulan Rojava gündemi ve yapılan siyasi medya dezenformasyonu üzerinden nereye varılmaya çalışılıyor?

Bütün bu soruları bu kısa makalede kısa kısa değerlendirelim.

Lakin önce bundan tam 88 yıl önceye gidelim. 88 yıl önce aynı derecede önemli bir siyasi gelişme için aynı kavim üzerinde kirli bir dezenformasyon başlatılmıştı. O gün roller çok daha farklı idi. Hilafet 1924'de hunharca katledilip yıkıldığında bu yok oluşa karşı kıyam başlatan Kürt toplumu, hain eller ve işgalci kirli otoriteler tarafından resmen ve cebren kirli bir kara propaganda yolu ile kamuoyunda isyancı olarak tanıtılmış ve dezenformasyon yolu ile bu asil başkaldırı bastırılarak söndürülmüştü. Yani o gün Kürt halkı masumdu. İslam'a ve Hilafet'e bağlılıklarının bedelini katledilmek, yok sayılmak, asimile edilmek ve tehcir ile çok ağır ödediler.

İslam'a olan sımsıkı bağlılıkları batı tarafından bilindiği için Kürt halkının temsil yetkisi Müslümanlara hiç bir zaman verilmedi. PKK gibi aşırı sosyalist kominist yapılar yok sayılmış Kürt halkının hakları için güya mücadele ediyorlardı. Ve Kürt halkı da bu kirli siyasetin farkına varamadı maalesef.

Şimdi Rojava'da kendilerine masum rolü biçilmiş olanlar yine Kürt kardeşlerimiz. Güya direnişçiler bölgede Kürtleri katliam ile yok ediyor. Güya Müslüman Kürt kadınların iffeti Müslüman direniş grupları tarafından lekeleniyor. Güya erkeklerin ve kadınların kafaları kesiliyor. Kirli ve planlı bir dezenformasyon başlatılmış. Hem de ABD'nin aylar öncesinde terör listesine koyduğu el-nusra üzerinden ancak el-kaide ismi zikredilerek bu dezenformasyon yapılıyor.

Sanki önceden her şey hazırlanmış gibi Türkiye'de BDP milletvekillerinden Sırrı Süreyya Önder ve Sırrı Sakık bu dezenformasyonun etkin aktörleri olarak hemen işe koyuldular. Öyle ki bu yalan, iftira ve düzmece haberlerin afişe edilmesine dahi müsaade edilmiyor. Özgür-Der'in Van şubesine yapılan çirkin saldırıda bunu gösteriyor.

Şimdi yukarıdaki soruları kısa kısa değerlendirip süreci okumaya çalışalım.

PYD ile el-Nusra'nın Halep kırsalında karşı karşıya gelmesi nasıl başlıyor?

PYD Baas’a karşı muhalif gruplar ile yaptığı anlaşmaya ihanet ediyor ve arkadan saldırı gerçekleştiriyor. Güya amaç muhalefetin elinde bulunan Kürt bölgesindeki stratejik bir kasabayı ele geçirmek. Ancak bu çatışmanın başlatılmasının asıl amacı bu değil. Asıl amaç; PYD'nin, ileride sürece dahil edilecek PKK'nın ve hatta Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetiminin Suriye'de sürecin daha da derinleşmesi ve karmaşıklaşması için devreye sokulmasıdır.

Dikkat edilirse şu anda durum da bunu gösteriyor. Son bir aydır Suriye'de PYD varlığı konuşuluyor. Hatta 2. Cenevre de bulunmalarının gerekliliği Rusya tarafından dile getirildi bile. ABD, Rusya ve Batı'nın istediği Suriye'de bir iç savaşın iyice derinleşmesi ve temiz direnişin dezenformasyon ile kirletilmesidir.

Bununla amaçlanan ise Suriye Devriminde direniş hedeflerinin küçültülmesi, Kuzey Suriye'deki Kürt varlığının kontrol altına alınması, direniş grupları arasında fitne ve nifak tohumlarının ekilmesi ile kuvvetin parçalanmasıdır. Ayrıca yalan haberler ile başlatılan dezenformasyon dünya kamuoyunda Suriye devriminin masumluğunu zedelemektedir.

İşte Türkiye ile PKK arasında başlatılan çözüm sürecini de bu çerçeveden gözlemleyerek okumak gerekiyor. Öcalan'ın nevruz mesajındaki satır aralarında silahsız bir siyaset ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesi konuları Suriye'deki bugünkü gelişmelerden bağımsız değerlendirilemez. Ak Parti hükumetinin PKK ile başlattığı çözüm sürecinin arka odalarında konuşulanlar açığa çıktığı gün, Türkiye'nin nasıl kirli uluslararası bir planın parçası olduğunu herkes görmüş olacak.

PYD Eş başkanı Salih Müslim ve Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi Başbakanı Neçirvan Barzani ile yapılan resmi görüşmede neler konuşuldu? El-Nusra'nın Kürt bölgelerde yaptığı sözde katliamlar konuşulduysa Türkiye uluslararası topluma çağrıda bulunsun. Bu bölgede gerçekleştirilen "katliamların" araştırılması için BM'yi göreve çağırsın o halde. Her zaman yaptığı kınama açıklamalarını yine yapsın Türkiye. Bu kez BM Müslümanları denetlesin bakalım.

Bu görüşmelerde bunlar değil, ABD menfaatleri doğrultusundaki Suriye'nin geleceği konuşuldu. Çünkü katliam haberleri yalan ve iftiralar ile doludur. Katliamın yapıldığı söylenilen bölgeye medya organları dahi alınmıyor. Öyle ki Türkiye dahil Baas, PYD, PKK, İran ve tüm uluslararası aktörler bu dezenformasyondan besleniyorlar. İşte bunun içinde susuyorlar.

Hulasa Suriye İslam devrimi öyle etkin bir güce ulaştı ki, siyasi ve stratejik çaresizlik ABD ve Batı'yı yeni kartlarını devreye koymaya zorladı.

Bu yeni kart ise Hilafet'e karşı Kürdistan'a yeşil ışık yakmaktır.

Evet yanlış duymadınız. Uzun yıllar kurulan Kürdistan hayali gerçek olabilir. Ancak Hilafet'e karşı kurulacak bir Kürdistan... Suriye ve Türkiye'deki Kürt Müslümanlar böyle bir plan ile Suriye İslam Devrimine düşman edilebilir. Şu anki dezenformasyon ile yapılanda bu değil mi? Suriye'de şu anda Baas'a karşı direnen Kürtlerin kurduğu bir çok grup bulunmakta. Hem de bu grupların hepsinin amacı İslam Devletinin kurulması için mücadele etmek.

ABD Suriye'nin geleceğini parçalayarak garanti altına almak isteyebilir. ABD'nin şu an Suriye için istediği tek şey Baas rejiminden sonra siyasi boşluğu doldurabilecek bir alternatif yapı kurabilmek. ABD İşte bunun için PKK, PYD ve Kuzey Irak Kürt Yönetimine güvenebilir. Çünkü bu yapılar ABD'nin Ortadoğu siyasetine entegre olabilecek ve hatta olmuş yapılardır.

Son dönemde Irakta bir araya gelerek Kürt Ulusal Kongresinin gerçekleştirilmesi de bu planın bir parçası gibi duruyor. Kürt partilerin demokratik normlarda bir araya gelerek bir birlik oluşturmaları uzlaşmacı bir yol izlemeleri bu planın göstergeleri gibi durmaktadır.

ABD önce Suriye'nin Kuzeyi ile Irak'ın Kuzeyinden müteşekkil bir Kürdistan planını devreye koyabilir. Bu plan doğrultusunda Kürleri Suriye Devrimine karşı kullanabilir. Türkiye'nin güney doğusunun buna entegre edilmesini ise sürece yayarak önce konuşturur ve sonra çözüme bağlayabilir. Böylelikle Suriye'de kendisini tehdit eden Hilafet projesine karşı Kürtleri devreye koymuş olur. Dün Hilafet'i yıkan güçlere başkaldıran Kürt kavmi, bugün Hilafet'in kurulmasının önünde duran bir duvar olabilir. Eğer İslami basirete sahip olamazlar ise...

Türkiye ne yapıyor peki bu gelişmelere karşın? Çözüm süreci adı ile kurgulanan bu senaryoda etkin aktör rolünü oynuyor. İç siyasette siyasi kazanımlar elde etmek için gerçeği sabote ediyor. Evet belki süreç içerisinde PKK Türkiye sınırlarından silahlı güçlerini çekmiş olacak, ama nereye ve niçin soruları yanıtsız kalıyor. Hatta hükumet süreç içerisinde ABD’nin Suriye krizini çözmek için devreye sokacağı Kürdistan projesine bile güney doğu konusunda yeşil ışık yakabilir.

En önemlisi tüm bunları Ortadoğu’nun demokratikleşmesi normları üzerinden toplumsal uzlaşı ve kabul ile gerçekleştirebilir. Demokrasinin işte böyle sinsi bir ikna metodu da var maalesef.

Peki bunu hangi Kürt Müslüman kardeşim ister. Yıllarca Irak ta Saddam tarafından en ağır soykırımlara maruz kalan, Türkiye'de Cumhuriyetin kurulmasından günümüze gelinceye kadar yok sayılıp zulme maruz kalan, Suriye'de rejim tarafından vatandaşlık hakkı dahi verilmeyen Kürt Müslüman kardeşlerimizin devlet olma isteği Kürdistan ile tamamlanmış mı olacak? Hayır 50 küsur ayrı devlet parçasına bir yenisi daha eklenmiş olacak.

Dolayısıyla Türkiye'deki Kürt Müslüman kardeşlerimizin bu gelişmeleri iyi okumaları gerekmektedir. ABD'nin Ortadoğu için planladığı bu kirli oyun karşısında uyanık olup ihanet içerisinde olanları terk etmeleri gerekmektedir. İslam ümmeti için birlik ve vahdeti isteyen Müslümanlar ile kuvvetlerini ideolojik bir hedef doğrultusunda birleştirmeleri gerekmektedir.

Burada önemli bir not da Suriye'deki direniş grupları için koyalım: ABD ve Batı Suriye direnişinin gücünü parçalamak istemektedir. Direniş gruplarını askeri operasyonlar ve küçük başarılar ile oyalamak ve hedefin ideolojik hedef olmaktan çıkarılmasını istemektedir. PYD üzerinden bir çatışma ve iç savaş ortamı oluşturmasının sebebi de bunun içindir. Dolayısıyla direniş hattının asıl hedefi İslami Devlet yönetimi olan Hilafet Devleti'nin kurulması olmalıdır. Eğer direniş hattı bölgesel askeri operasyonlar ile çok oyalanırlarsa bu gücün kırılması ve hedefin küçülmesine yol açabilir. ABD ise tamda bunu istemektedir. Bu sebeple Suriye'de dünden daha çok birlik ve kuvvete ihtiyaç vardır. Bu kuvvet askeri mühimmat açısından kuvvetli olmak değildir. Kamuoyu ve halkın liderliğinin kuvvetidir. Dikkat edilirse son dönemlerde direniş hattı stratejik önemli noktaları veya bol mühimmat noktalarını askeri operasyonlar ile el geçirse de meydanlarda halkın devrim havası sönmeye doğru gidiyor. Cuma eylemleri ve gösterilerindeki yüksek duyarlılık ve güç eskisi gibi değil. Direniş hattı halkın kendisine verdiği bu kuvveti ideolojik fikri safhaya taşıyıp asli hedefi haline getiremediği müddetçe daralma, küçülme, parçalanma, terk edilme, yalnız kalma ve elde edinilen küçük bir toprak parçası ile yetinme durumu söz konusu olacaktır.

Nihayetinde savaş daimi değildir. Asıl olan direnişi bir hedefe ulaşmak için ideolojik kuvvetle yönetmektir.

Yeniden bir Afganistan tecrübesini yaşamaya Müslümanların ne zamanı nede tahammülü yok.