Cumhuriyetin ilanı ve Hilâfet’in ilgasıyla birlikte Türkiye Cumhuriyeti, İslam’dan vazgeçerek yönünü sömürgeci kâfir Batı medeniyetine çevirdi. Batı’yı “çağdaş uygarlık seviyesi” ilan ettikten sonra, onun siyasal sistemini, anayasa ve diğer bütün kanunlarını, devletin kurumsal yapısı ve bürokrasisini, ideoloji, fikir, görüş ve kültürüyle birlikte yaşam tarzını -tamamen kopyacı ve taklitçi bir mantıkla- cumhuriyetin üzerine bina edildiği temel esasi kaideler haline getirdi.
Ancak İslam’ın ve Müslüman Anadolu halkının reddettiği Batı medeniyetinin ideoloji, kültür ve yaşam tarzınım Müslüman Anadolu halkına nasıl kabul ettirilip benimsetileceği bir sorun olarak ortada duruyordu.
Bu konuda, zalimliğin üst sınırlarını zorlayan pek çok baskıcı uygulamalarla birlikte büyük bir yanıltmaca ve saptırmaca olan “millilik ve yerlilik” konusu gündeme geldi. Biz de bu yazıda bu konuya kısaca değineceğiz.
Zira dün ve bugün sistemin yöneticilerinin ve onların destekçisi kimi zevatın, sömürgeci Batı medeniyetinin İslam’a ve Müslümanlara yabancı ve düşman olan laiklik esasına dayalı ideoloji, kültür ve değerlerini “milli” ve “yerli” kılıfıyla Müslüman Anadolu halkına pazarlamaya çalıştıklarına yüz yıldır şahit oluyoruz.
Bunlar, İslam’a aykırı, Allah’ın yasakladığı gayrimeşru bütün haram, günah ve kötülükleri millilik ve yerlilik kılıfıyla meşrulaştırmak istediler.
Batılılaşmaya, Batılılar gibi düşünüp yaşamaya “milli” dediler.
Millilik ve yerlilik konusunun; Osmanlı’nın parçalanması sonucunda İngilizler tarafından -bu parçalanmışlığı sürekli kılmak ve Müslümanların tekrar İslam ve Hilâfet’te birleşmesini engellemek amacıyla- Osmanlı coğrafyasında kurulan ulus devletlerde takip ettiği millileştirme siyasetlerinin bir ürünü olduğuna özellikle dikkat çekelim ve altını çizelim.
Milli devlet, milli anayasa, milli kanunlar, milli siyaset, milli kültür, milli tarih, milli spor, milli sanat, milli müzik, milli sinema, milli eğitim, milli takım, milli maç, milli gurur, milli görüş, hatta milli ahlak ve milli din…
Müslüman halkları kutuplaştırmada ve birbirine düşmanlaştırmada, ayrıca aşağılık Batı medeniyetinin değerleriyle Müslümanların Batılılaştırılmasında millilik ve yerlilik kavramları elverişli ve kullanışlı bir araç oldu.
“Milli” adını verdikleri kurum ve kavramların neredeyse tamamının içini Batı’dan ithal ettikleri fikir ve yaşam tarzı ile doldurdular.
Arapça olan ve “din” anlamına gelen “millet” kavramını gerçek anlamından saptırarak etnik kökene dayalı “ulus” anlamında kullanmaya başladılar.
İslami olan yerine, içini kâfir Batı medeniyetinin değerleriyle doldurdukları milli olanı tercih ettiler.
Milli olanı kutsayıp yüceltirlerken aslında sömürgeci kâfir Batı medeniyetini ve onların değerlerini, fikir ve yaşam tarzlarını kutsayıp yücelttiler.
Örneğin; bugün yürürlükte olan anayasa ve kanunlar, kâfir Batı medeniyetinden alınmıştır; yerli ve milli değildir. Anayasa ve kanunlarda Müslüman halkın en önemli ve öncelikli değeri olan İslam’dan herhangi bir hüküm bulamazsınız.
Laiklik esasına dayanan eğitim sistemi ve Batı medeniyetinden ithal eğitim müfredatı ile hizmet veren Milli Eğitim Bakanlığının başındaki “milli” kavramının dışında neresi milli ve yerlidir?
Ya da son zamanlarda özellikle kadın voleybol takımının şampiyonluğu üzerinden gündeme gelen ancak Allah’ın yasakladığı, İslam’ın izin vermediği, kafir Batı medeniyetinin kural ve değerlerinin hâkim olduğu spor müsabakaları, ne kadar milli ve yerlidir.
Ya da laik, demokratik Batı medeniyetinin değerlerini esas alarak siyaset yapan siyasi partiler, geçekten milli ve yerli midir?
Ya da laik, demokratik, kapitalist Batı değerleriyle yöneten iktidarlar, yerli ve milli midir?
Ya da bu topraklara ve bu halka yabancı Batı değerleri üzerine kurulmuş yüz yıllık Cumhuriyet mi yerli, milli ve meşrudur yoksa yüzyıllardır bu toprakların gerçek değeri olan İslam mı, Hilâfet mi yerli, milli ve meşru olandır?
Bu durumda milli olanı mı İslami olanı mı, tercih etmeliyiz?
Hangisi meşrudur?
Şüphesiz ki, Müslümanlar için meşruiyetin kaynağı Allah’tır, Allah’ın hükmüdür, İslam’dır!
İslam’ın dışında kalan bütün tercihler batıldır, gayrimeşrudur.
Müslümanlar, içi sömürgeci kâfir Batı medeniyetinin değerleriyle doldurulmuş millilik yerine İslam’ı tercih etmelidirler.
Bir Müslüman için Allah’ın hükmü ve emri her şeyin üstündedir.
Müslüman, Allah’ın hükmüne, İslam’a teslim olmuş kimsedir.
Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur:
[الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِي وَرَضِيتُ لَكُمُ الْإِسْلَامَ دِينًا] **“Bugün sizin dîninizi kemâle erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı seçip, beğendim.” [Maide Suresi 3]
[وَمَنْ يَبْتَغِ غَيْرَ الْإِسْلَامِ دِينًا فَلَنْ يُقْبَلَ مِنْهُ وَهُوَ فِي الْآَخِرَةِ مِنَ الْخَاسِرِينَ] “Kim, İslâm'dan başka bir din ararsa, bilsin ki kendisinden (böyle bir din) asla kabul edilmeyecek ve o, ahirette ziyan edenlerden olacaktır.” [Ali İmran Suresi 85]
[وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَنْ يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَنْ يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُبِينًا] “Allah ve Rasulü bir işe hükmettiğinde artık mü'min bir erkeğin ve mü'min bir kadının işlerinde kendi isteklerine göre bir seçim ve tercih hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Rasulüne isyan ederse, karşı gelirse şüphesiz o apaçık bir sapıklığın içine düşmüştür.” [Ahzab Suresi 36]
Sömürgeci kâfir Batı medeniyetinin Müslümanları İslam’dan uzaklaştırarak Batılılaştırmak için icat ettikleri “millilik” ölümcül bir projedir.
Etnik kökeni ve Batı medeniyetini esas alan bu proje, Müslüman halkların kalkınmasını engellemek, geri kalmışlığını beslemek ve Batı medeniyetine boyun eğip teslim olmalarını sağlamak için üretilmiştir.
Bu nedenle Müslüman halkların kalkınmaya ulaşabilmeleri ve âlemlerin Rabbini razı edebilmeleri için millilik projesini reddederek kendisinde hayatın tamamı hakkında en doğru hükümlerin var olduğu İslam’ı tercih etmeleri, İslam’ın hayata hakim olması için çalışmaları şarttır.