Güncellenmesi Gereken İslâm’ın Hükümleri Değil, Zihinlerdir
09 Mart 2018

Güncellenmesi Gereken İslâm’ın Hükümleri Değil, Zihinlerdir

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Beştepe Millet Kültür ve Kongre Merkezi’nde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Dünya Kadınlar Günü Programı’nda din adamları hakkında yapmış olduğu talihsiz açıklama şöyleydi: “Din adamı olarak ortaya çıkıp da kadınla ilgili çok farklı açıklamalarda bulunup dinimizde kesinlikle yeri olmayan bazı içtihatta bulunan kişiler ortaya çıkıyor. Anlamak mümkün değil. Bunlar ya bu asırda yaşamıyorlar, çok farklı bir dünyada yaşıyorlar. Çünkü İslâm'ın güncellenmesinin gerektiğini bilmeyecek kadar da aciz bunlar. İslâm'ın hükümlerinin güncellenmesi var. Siz İslâm’ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız. Beni birçok hoca efendi tefe koyacak o ayrı mesele. Rabbim bizi tefe koymasın.” [https://www.memurlar.net/haber/733146/İslâm-i-14-asir-oncesi-hukumleri-ile-bugun-uygulayamazsiniz.html\]

Bu sözler baştan ayağa büyük bir talihsizliktir. Söylenenler ya cehaletten ya da laiklerin arzuladığı seküler yaşama evrilme gayretlerine katkı sağlamak arzusuyla sarf edilmiş cümlelerdir. Öyle ya da böyle ortada sarf edilmiş doğru olmayan kocaman bir yanlış ve enkaz vardır. Çünkü Cumhurbaşkanı’nın sarf etmiş olduğu bu cümleler Allah’ı razı etmeyecek türdendir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk dört maddesi -beşeri bir anayasa olasına rağmen- değiştirilemeyeceği hatta değiştirilmesi teklif dahi edilemeyeceği gibi bir hükme bağlanmış iken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İslâm’ın hükümlerinin güncellenmesi gerektiğini söyleyerek ortaya koyduğu büyük cesaret(!) örneğini anlamak mümkün değil. Ne Allah’ı memnun etmeyen cümleleri alkışlarız ne de yanlış karşısında susarız. İslâm’ın ilkeleri de hükümleri de evrenseldir. Güncellenmeye muhtaç olan İslâm’ın şeriatı/hükümleri değil meseleyi İslâm akidesi penceresinden değerlendirme kabiliyetini yitirmiş olanların bakış açısıdır. Yani değişmesi/güncellenmesi gereken, laiklerin seküler bir hayat anlayışının etkisinden kurtulamamış olanların zihin kodlarıdır.

Pek tabii ki zamanın ve mekânın farklılık arz etmesiyle karşımıza yeni yeni çıkan meseleler -tüp bebek, organ nakli gibi- güncel fetvaları da kaçınılmaz olarak beraberinde getirmektedir ve getirmelidir de. Zaten müçtehitler de karşılaşılan yeni/güncel meselelere İslâmi naslar çerçevesinde fetvalar veriyorlar. Ama Cumhurbaşkanı’nın gündeme getirdiği ise az önce söylediğimizden çok farklı. Söylemek istediği İslâm şeriatının her zamana ve mekâna hitap etmeyen bir hayat nizamı olduğudur. Bu ise tehlike sınırlarını fazlasıyla zorlayan bir anlayış ve bakış açısıdır.

İslâm Şeriatı İlkesel ve Tatbikî Olarak Evrenseldir

Şüphesiz ki İslâm şeriatı tüm zaman ve mekâna hitap eden bir hayat nizamıdır. İlkeleri de evrenseldir, tatbiki de… İslâm nizamı insanoğluna ait problemlere, fıtrata uygun bir şekilde çözümler üreten tek hayat nizamıdır. Çünkü bu hayat nizamı; fıtrata uygun, akla kanaat ve kalbe güven veren tek akide olan İslâm akidesinden neşet etmiştir. İslâm şeriatının evrensel olmadığı iddiasına bir kaç zaviyeden cevap vermek mümkündür. Şöyle ki:

1- İslâm şeriatı tüm insanlığa mekân ve zaman ayırt etmeksizin gönderilmiş bir hayat nizamıdır

Allah Subhânehû ve Teâlâ İslâm dinini diğer ilahi dinlerde olduğu gibi belli bir kavme hasretmemiştir. İslâm dini tüm insanlığa gönderilmiş bir din olup bu risaletin sahibi Hz. Peygamber Sallallâhu Aleyhi ve Sellem de Hâteme’n Nebî’dir. İslâm dininin/şeriatının sadece Araplara gönderilmiş bir hayat nizamı olmadığını, tüm insanlığa hitap eden evrenselliğe sahip bir hayat sistemi olduğunu Allah Subhânehû ve Teâlâ’nın şu kavli delâlet etmektedir:

وَمَآ أَرۡسَلۡنَـٰكَ إِلَّا ڪَآفَّةً۬ لِّلنَّاسِ بَشِيرً۬ا وَنَذِيرً۬ا وَلَـٰكِنَّ أَڪۡثَرَ ٱلنَّاسِ لَا يَعۡلَمُونَ

“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bunu bilmezler.” [Sebe Suresi 28]

Hz. Muhammed Sallallâhu Aleyhi ve Sellem’in istisnasız tüm insanlığa gönderildiğine delâlet eden başka bir ayette Allahu Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

قُلۡ يَـٰٓأَيُّهَا ٱلنَّاسُ إِنِّى رَسُولُ ٱللَّهِ إِلَيۡڪُمۡ جَمِيعًا

“De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize (gönderilmiş) olan Allah’ın Rasulü’yüm.” [Âraf Suresi 158]

Bu ayetler, İslâm şeriatının belli bir kesim ya da kavme hatta zamana hasredilemeyeceğini bilakis tüm insanlığa gönderilmiş olduğunu beyan etmektedir.

2- İnsan oluşumunun/yapısının/fıtri tezahürlerin değişmezliği

İslâm şeriatı malum olduğu üzere akide ve çözümlerden ibaret bir hayat nizamıdır. Görüyoruz ki şeriatın muhatabı insandır. 1400 sene önce inmiş olan İslâm dininin muhatabı insan iken bugün de yine insandır...

İnsandan sadır olan davranışların bütünü insandaki meyillerden meydana gelmektedir. Yani ortaya koymuş olduğu davranışlar belli bir takım meyillerin tezahürüdür ve insanın meyillerini oluşturan etkenler ise iki tanedir. Bunlardan ilki organik ihtiyaçlar ikincisi ise içgüdülerin doyurulmasıdır. Kısaca organik/uzvi ihtiyacı ve içgüdüleri tarif edecek olursak şöyledir:

Uzvi ihtiyaçlar: Her insanda doğal olarak var olan ve doyurulması gereken aksi takdirde ferdin hayatının sona ermesine sebep olan ihtiyaçlardır. Yemek, içmek ve defi hacet gibi...

İçgüdüler: İnsanda var olan dinamik enerjinin açığa çıkma şekilleridir. İçgüdüler 3 tanedir. Bunlar:

a- Beka içgüdüsü: İnsan kendi varlığını devam ettirmeye çaba sarf etmesidir. Kendi varlığını devam ettirmek amacıyla sergilediği meyiller bu içgüdünün tezahürüdür.

b- Nevi (Tür) içgüdüsü: Karşı cinse meyil bu içgüdünün bir tezahürüdür.

c- Tedeyyün (Dindarlık) içgüdüsü: Allah’a ibadet eğilimi, kahramanları tabulaştırma, bunların hepsi de tapınma içgüdüsünün yansımalarıdır.

Bu iki etken insanlığın oluşumundaki değişmeyenlerdir. İnsanoğlunun eşyalara olan meyli başlangıçtan bu yana hiç değişmemiştir. Susuzluğunu gidermesi için susuzluğunu giderecek bir şeye/eşyaya meyli veya içgüdüsü gereği varlığının bekası için farklı farklı temayüllerde bulunması gibi... Dün susayan insan bugün de susarken, dün karşı cinse meyil gösteren insan bugün de göstermektedir. Değişen sadece insanın kullandığı araç ve gereçlerdir. İnsanoğlunun fıtri yapısı dün neyse bugün de aynıysa –ki aynı- İslâm şeriatının evrensel olup olmaması tartışmaya dahi açılamaz. İslâm şeriatının ilkeleri de evrenseldir, uygulamaları da…

Ayrıca İslâm Devleti’nin varlığıyla 1400 seneye yakın bir süre İslâm’ın farklı toplumlara taşınmış ve uygulanmış olması ise İslâm şeriatının günümüzde de problem olmaksızın uygulanabileceğinin en büyük ispatıdır. Geçmişte farklı ırklara, halk kesimlerine ve toplum yapılarına zaman aşımına uğramadan uygulanabilen İslâm nizamı, şüphesiz ki bugün de zaman ve mekân gözetmeksizin uygulanmaya elverişli ve de evrenselliğini bünyesine taşıyan bir hayat nizamıdır.

Dolaysıyla asıl acziyet içerisinde olanlar İslâmi hükümlerin güncellenmesi gerektiğini savununlardır. Asıl güncellenmesi gereken İslâm şeriatı ve hükümleri değil zihinlerdir ve zihinlerdeki arızadır. Böyle bir acziyet ve yanlış içerisinde olanlara ise Rasulullah’ın şu sözüyle seslenmek istiyoruz:

وَمَنْ كَانَ يُؤْمِنُ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ فَلْيَقُلْ خَيْرًا أَوْ لِيَصْمُتْ

**“Kim Allah’a ve ahiret gününe iman ediyorsa ya hep hayır konuşsun ya da sussun!” (Muslim)