İnsanın acziyet duygusu yaratılışının en kuvvetli, baskın güdülerinden birisidir. Bu tarihî coğrafya “yeni dünya”nın aksine, acziyet duygusunu derin bir kavrayışla kavrayıp aydın bir bakış açısı ile izah etmiştir. İslâm mütefekkirleri bu kadim duygumuzu; kimi zaman Allah’ın varlığını bulma, anlama babında izah etmiş, kimi zaman insanı anlama ve tanıma babında izah etmiştir. Kimi zaman da insandaki miskinliği, tembelliği, güçsüzlüğü yani kalkınamama hâlini ifade ederken bu kavramı kullanmışlardır.
Nice üstatlar, büyük âlimler, seçkin şahsiyetli kimseler bu duygunun tasavvurunu şiirlerindeki mısralara nakşetmiş, acziyetlerini ifade hâllerini; Allah’a yalvarma, yakarma ve hamd ile niyaz etme üsluplarını –mesela Divan Edebiyatı’nda- “Münacaat” şeklinde isimlendirmişlerdir. Münacat bir dua şeklidir. İnsanın acziyetini ifade hâllerinden bir hâldir. Âlemlerin Rabbinin huzurunda kulluğunun farkında olarak, edeple kendi eksiklik ve noksanlığını itiraf edip Allah’tan kısık bir sesle yardım (ihtiyaç duyduğu şeyi) istemesidir.
Biz ise acziyetin edebiyat kısmından ilham alıp mütefekkirlerimizin bizlere sağladığı bakış açısını kullanarak “İslâm, insanın acziyetini nasıl müspet/olumlu bir hâle dönüştürür?” sorusunun cevabını aramaya çalışacağız.
Bu kısa girizgâhtan sonra meselenin zihninizde telaki edilmesini sağlamak maksadıyla ufak bir misal vermek isterim: insan belirli bir hızla koşabilir. Kasları, doğadaki birçok canlıdan güçsüz ve zayıf olduğu için bir jaguar misali hızlı koşarak ihtiyaçlarını gideremez. Bu acziyeti onu daha da hızlı olmaya iter. Var olan acziyeti onu tetikler, bir irade icat edip ihtiyacını gidermeye çalışır. Bir mesafeyi daha hızlı kat edebilmek için tekerleği, arabayı icat eder. Uçak, tren vb. icatlarla ihtiyacını gidermeye çalışır. Bu ve benzeri misalleri çoğaltabilirsiniz. Fakat insan her seferinde şu hakikatle karşılaşır: acziyetini ortadan kaldıracak ihtiyacını hiçbir zaman yaratamaz. Zira insanoğlu ne kadar icatlar yapsa da, teknolojisini en üst seviyeye getirse de mevcut olan acziyetini ortadan kaldırmaya gücü yetmez.
Bu sebeple ulema acziyet hakkında şu tespiti ortaya koymuştur: İnsan, acziyetini ortadan kaldıracak olan ihtiyacını yaratmaya güç yetiremez. Bu hâl insanı, düştüğü açmazdan kurtaracak bir güç aramaya ve hayatını devam etmesini sağlayacak bir güce yönelmesine sevk eder**.**
Peki, bu hâl insanı menfi/olumsuz mu etkiler yoksa müspet/olumlu mu etkiler?
İslâm, acziyet duygusunun bir fikir ile tatmin edilmediği takdirde; miskinlik, beceriksizlik, güçsüzlük yani kalkınamama hâlinin kişi (veyahut toplum) bünyesinde cisimleşeceğini bildirir.
Mesela, İslâm ülkeleri belirli bir fikre meyletmemeleri sebebiyle “gelişmekte olan ülkeler” olarak adlandırılır. Acziyetlerini giderecek bir fikri irade edemedikleri için ihtiyaçlarını hep daha güçlü ülkelerden temin etmeye çalışırlar. Bu hâlleriyle kalkınmaya güç yetiremezler. Çünkü problemlerini çözecek bir fikre sahip olmadıkları için irade icat edemez, sömürülmeye veyahut “uydu devlet” pozisyonunda var olmaya çalışırlar. Bu şekli ile acziyet kişide olumsuz olarak vücut bulur.
Acziyet duygusu doğru bir fikirle tatmin edilmez ise kişide veyahut toplumda bencillik, kibirlenme, tahakküm hırsı, adaletsizlik, zulüm cisimleşir. İslâm’ın ifadesi ile firavunlaşır. İşte bu hâli de beşerî ideolojilerle acziyetini gidermeye çalışan toplumlarda görebilirsiniz. İnsanların acziyet duygusunu sinsice kendi ideolojilerine yönlendirdiler. Hollywood yapımlarında dikkat ederseniz önce insanlar aciz oldukları bir durumla karşılaşırlar. Sonra ABD o acziyeti gideren yani tabiri caizse “dünyayı kurtaran adam” olur. Sadece filmler de kalsa iyi; dahası var…
Mesela; beka içgüdünüzün tezahürü olan servet edinmeye ilişkin duygularınızı tatmin ederken önce sizdeki acziyeti hissettirir. Sonra kendi finans araçlarını kullanmanızı sağlayarak mal edinmenizi ve onları kullanarak çalışmanızı sağlar. Sonra ihtiyaçlarınızı kendi kabiliyetleriniz ile ortadan kaldırdığınızı size düşündürür. Misalleri çoğaltabilirsiniz. Önce sizdeki acziyeti tahrik eder/ortaya çıkarır, sonra o acziyeti pis fikir ve çözümler ile yanlış veyahut sapıkça tatmin etmenizi sağlar. Tek hedefinizin hayattan lezzet almak olduğunu gösterir. Siz de bu sebeple kendinizi egemen/özgür hissedersiniz. Bi bakmışınız, acziyetinizi doğru tatmin edememenizden dolayı bencillik, gururlanma, tahakküm hırsı, adaletsizlik, zulüm sizde cisimleşmiş!
İslâm ise insanın acziyetini, menfi hâlden müspet hâle yani kalkınma yolunda ilerlemesini sağlayacak bir yakıt hâline dönüştürür. İnsanı gelişmeye ve üretmeye teşvik eder. İnsanın acziyetinin makbul bir güce çevirip yüksek ideallerine ulaşmasını sağlamak için üç itici unsuru emreder. Bunlar;
1. Aczini fark etmek,
2. Aczini giderecek fikre bağlanmak,
3.Aczini gayelerin gayesi Allah’ın rızasını kazanmaya hedeflemek.
İslâm, kişi/lerin veyahut toplumun acziyet duygusunu fark etmesini sağlar. İnsandaki acziyetin oluşturduğu ihtiyaçları temin etmesi için İslâm akidesini rehber edinmesini ister. İhtiyaçlarını İslâm akidesinden neşet eden fikir ve çözümler ile tatmin edip acziyetini giderenin sadece Allah Celle Celalehu olduğunu ve O’nun rızasını kazanmak için yaşaması gerektiğini söyler. Bu hâl, Müslüman bir kimse için hamd edilecek en güzel hâldir.
Müslümanlar ve liderleri yaşadıkları pandemi vakıasında acziyetlerini iliklerine kadar hissetmelidir. Tefekkür edip aczi ve ihtiyaçları giderenin, egemenliğin tek sahibi Allahu Teâlâ olduğunu idrak etmelidirler. Batı’nın sunduğu fikir ve çözümlerin bu acziyeti ortadan kaldıramayacağını idrak edip İslâm’ın fikir ve çözümlerine sarılmalı, İslâm’ın fikir ve çözümlerini tatbik edecek râşid bir Hilâfet Devleti’nin siyasi arenada tekrar var olmasını sağlamalıdırlar. Sonrada acizliklerini giderecek fikre bağlanarak gayelerin gayesi Allah’ın rızasını hedef edinmelidirler.
Makaleye edebiyatla başladık o zaman kıtalara İslâm ile hükmetmiş bir liderin münacatı ile bitirelim:
Zikr-i Bismillâhirrahmânirrahîm âşikâre gizliye sensin alîm
(Sen Bismillahirrahmanirrahim zikriyle gizli ve açık olan her şeyi bilensin)
Derdmendim derdime eyle devâ ki kamu hastalara sensin hekîm
(Dertliyim derdime derman eyle. Tüm hastaların derdinin tabibi Sensin)
Ya Rab! Elhamdülillah ki kereminle bu aciz kulları Hz. Muhammed (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)’e ümmet eyledin.
(Ya Rab! Elhamdülillah ki kereminle bu aciz kulları Hz. Muhammed (SallAllahu Aleyhi ve Sellem)’e ümmet eyledin.)
Yâ Rab! Son nefesimde imanımı koru benim ki şeytan ona yol bulamasın.
(Yâ Rab! Son nefesimde imanımı koru benim ki şeytan ona yol bulamasın.)
Muhibbî / Kanunî Sultan Süleyman