Brezilya’da düzenlenen G20 Liderler Zirvesi’nin bu dönemki teması, “Adil Bir Dünya ve Sürdürülebilir Bir Gezegen İnşa Etmek” idi. Kulağa gerçekten hoş geliyor, değil mi? “Adil bir dünya” ve “sürdürülebilir bir gezegen inşa etmek” ifadeleri, oldukça iddialı ve afilli sözler. Ancak dünya sahnesinde kendini "patron" ilan eden, en büyük 20 ekonomiye sahip bu devletler, sanırım herkesi “aptal” yerine koyuyor. Zira bugün yoksulluğun, fakirliğin, sömürünün, hatta salgın hastalıkların ve gayriahlaki davranışların başlıca sorumlusu olan kapitalizmi uygulayanlar tam da bu ülkeler değil mi? Dünyaya kan ve gözyaşından başka bir şey sunamayan kapitalizmin yarattığı tahribatı görmek için çok da detaylı bir bilgiye gerek yok. Ana haber bültenlerini izlemek yeterli olacaktır!
G20 devletleri, kapitalist ideolojiyle hayatı adeta yaşanması zor bir mezbeleye dönüştürmüştür. Özellikle gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki yoksulluk, hastalık, savaş, terör, açlık ve toplumsal çöküş gibi tüm sorunlar, kapitalizmin acı meyveleridir. Ancak her doğanın ölüme mahkûm olması gibi, ifsat eden her nizam da yıkılmaya mahkûmdur. Dolayısıyla ekini, nesli ve fıtratı bozan sömürgeci kapitalizm de çok yakında tarihin karanlık sayfalarındaki yerini alacaktır.
Gazze’deki zulümden, Ukrayna’daki savaştan, Doğu Türkistan’daki sistematik soykırımdan, Afrika’daki fakirlikten, Asya’daki geri kalmışlıktan sorumlu olan ve temalarının aksine dünyayı adaletsizliğe sürükleyen, bu G20 ülkeleridir. Onlar insanlığı hak olandan uzak tutup tüm çürümüşlüğüne rağmen kapitalizmden yana saf tutan aldatıcılardır. Onların bu durumları Kur’an-ı Kerim’de geçen ve Musa Aleyhi’s-Selam’a tabi olanları saptıran Sâmiri gibidirler. Rabbimiz şöyle buyurulmaktadır:
[فَاِنَّا قَدْ فَتَنَّا قَوْمَكَ مِنْ بَعْدِكَ وَاَضَلَّهُمُ السَّامِرِيُّ] “Biz senden sonra kavmini sınadık ve Sâmiri onları yoldan çıkardı.” [Tâhâ Suresi 85]
Malumunuz üzere kıssada adı geçen Sâmiri, rivayetlere göre denizi aşıp geçtikten sonra Musa Aleyhi’s-Selam’ın yokluğunu fırsat bilerek, mucizeyle geçtikleri denizin daha ıslaklığı ayaklarında kurumadan İsrailoğullarını -buzağıya tapmalarını sağlayarak- yoldan saptıran, İsrailoğullarını Allah’a kulluktan alıkoyan bir kişidir. Yine rivayetlerde Musa Aleyhi’s-Selam Tûr’a Allah Azze ve Celle ile konuşmaya gittiğinde Sâmiri’nin, Mısırlılardan almış oldukları ziynet eşyalarından buzağı şeklinde bir put yapıp İsrailoğulları’nı buna tapınmaya ikna ettiği belirtilmektedir. Musa Aleyhi’s-Selam kavminin arasına geri döndüğünde kavminin buzağıya taparak Allah’a kulluktan saptığını görünce; bütün bunlara sebep olan Sâmiri’den hesap sorar. Ve Musa Aleyhi’s-Selam, Sâmiri’nin komplosunu halkın önünde ifşa etmeye başlar:
[قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ] “Söyle bakalım ey Sâmiri, senin maksadın ne idi?” [Tâhâ Suresi 95] Kur’an’ın ifadesiyle Sâmiri, kavmin huzurunda insanları nasıl aldattığını, nasıl yoldan saptırdığını bir bir anlatır. Böylelikle Musa Aleyhi’s-Selam Sâmiri’nin sahtekârlığını, yalancılığını, türlü entrikalarla insanları haktan saptıran bir kişi olduğunu ifşa etmiş olur.
Neticede de halk, Sâmiri’nin yalancı olduğunu fark eder. Ama O’nun yalancı olduğunu ortaya çıkaran vahyin ışığında hareket eden Musa Aleyhi’s-Selam’dır. Peki, kapitalizmin ve onun öncülüğünü yapan G20 devletlerinin yalancılığını kim ortaya çıkaracak? İşte bu vahyin ışığında hareket edecek olan İslâm Hilâfet Devleti’nden başkası değildir. Râşidî Hilâfet Devleti yeniden kurulup hayat sahnesine geri döndüğünde; kâfir Batı’ya yönelik yapacağı şey, tüm dünyanın gözü önünde sömürü düzenlerini ve bozgunculuklarını ifşa etmek olacaktır.
Râşidî Hilâfet Devleti geri dönüp dünya siyasetinde lider bir devlet olarak yerini aldığında, insanlar arasında adilce hükmettiğinde; kâfir Batı’ya kapitalizmin çirkinliğini ifşa edecek, insan hakları iddialarının sahteliğini, kocaman bir safsata olduğunu gösterecek, özgürlük ve demokrasi dedikleri şeylerin yalanlarını ortaya koyacak, siyasal oyunlarını teşhir edecek ve tüm dünyaya Batı’nın insanlığı hileleriyle kandırdığını gösterecektir.
Sâmiri’nin yaptığı sahtekârlıklar Musa Aleyhi’s-Selam’ın gayretiyle ifşa olduktan sonra ayet-i kerimede de buyrulduğu gibi Sâmiri artık yalnızlığa terk edilecek, hiçbir ağırlığı olmayan etkisiz birisine dönüşecektir:
[قَالَ فَاذْهَبْ فَاِنَّ لَكَ فِي الْحَيٰوةِ اَنْ تَقُولَ لَا مِسَاسَۖ] “(Musa Sâmiri’ye) Dedi ki: ‘Haydi çekip git, artık senin hayatta (hak ettiğin ceza:) ‘Aman bana dokunulmasın!’ demen(şüphe ve endişe içinde kıvranıvermen ve insanlarla münasebetten engellenmen)dir.” [Tâhâ Suresi 97]
Buradaki [لَا مِسَاسَ] “dokunulmaz” ifadesi, kimseye dokunmamayı ve kimsenin kendisine dokunmamasını ifade eder. Yani insanlardan tam bir tecrit, tamamen yalnızlık anlamına gelmektedir.
Tıpkı Sâmiri’nin insanlardan izole olduğu, tecride uğrayıp etkisiz hale geldiği gibi; İslâm Hilâfet Devleti de kapitalist nizamın bozukluğunu ve sahte oluşunu ifşa ettiği için insanlardan izole edecek, onu etkisiz hâle getirecektir.
Kapitalizmin zulüm, İslâm’ın adaleti temsil ettiği ortaya çıkınca, kapitalizme ve Batı’nın fasit uygulamalarına kimse tevessül etmeyecek, kapitalist anlayış kimse tarafından rağbet görmeyecek ve dahi İslâm’ın bir devlet olarak boy göstermesinin ardından kapitalizm başka halkları sömürgeleştirmeye cesaret edemeyecektir. Asırlarca İslâm’ın hayat sahasındaki liderliğinin yoksunluğundan fırsat bulan kapitalizm; İslâm’ın liderliği yeniden ele almasıyla korku içinde ininde kalacak, insanlığa zarar veremez hale gelecektir.
Hatta daha da fazlası, İslâm Hilâfet Devleti kapitalist nizamın dünyanın dört bir tarafına uzanan sömürü ellerini kıracak, sömürü düzeninin hayat sahnesindeki varlığını silip atacak, hayattaki etkisini tamamen yok edecektir. Tıpkı Musa Aleyhi’s-Selam’ın Sâmiri’nin putunu yakıp denize dökmesi gibi: [وَانْظُرْ اِلٰٓى اِلٰهِكَ الَّذ۪ي ظَلْتَ عَلَيْهِ عَاكِفًاۜ لَنُحَرِّقَنَّهُ ثُمَّ لَنَنْسِفَنَّهُ فِي الْيَمِّ نَسْفًا] “Şimdi bak, kendini her şeyinle adayarak tapındığın şu düzmece ilahına, onu nasıl yakacağız ve sonra toza toprağa çevirip, külünü de denize savuracağız.” [Tâhâ Suresi 97]
İşte Hilâfet Devleti de Musa Aleyhi’s-Selam’ın buzağıyı un ufak edip denize savurduğu gibi kapitalizm ve ifsat edici fikirlerini, uygulamalarını tarihin karanlığına savurup atacaktır.
Ancak Hilâfet Devleti’nin egemenliği, hayat sahnesindeki hakimiyeti; Moğollar gibi, zorba diktatörler gibi, sömürgeci kapitalist devletler gibi, bir tahribat yaparak olmayacaktır. Uyguladığı nizamlardan kaynaklı sadır olan adaleti ile insanların aklına, fıtratına hitap edecek, zorbalıkla değil; aklî ve kalbî ikna ile gönüllere taht kuracaktır.
Kapitalizm, Kur’an’ın haber verdiği akıbetiyle mutlaka yüzleşecektir. İşte Kur’an’ın haber verdiği gerçeklik:
[بَلْ نَقْذِفُ بِالْحَقِّ عَلَى الْبَاطِلِ فَيَدْمَغُهُ فَاِذَا هُوَ زَاهِقٌۜ] “Hayır, Biz Hakkı batılın üzerine atarız da onu paramparça eder (Hak-batıl mücadelesinde batılın işi biter); bir de bakarsın ki batıl yok oluvermiştir.” [Enbiya Suresi 18]