Korkuyorum, ileri demokrasiden, daha çağdaş olmaktan, “medeniyet” dedikleri şeyden, geçmişi gelecek ile harmanlama sözlerinden, eğreti bakış açılarından ve yenilikçi fikirlerinden, korkuyorum. Bizi dipsiz kuyu misali en ileri demokrasilere taşıyacak olanlardan korkuyorum. Her başı sıkıştığında İslâmcı takılıp, tehlike geçtiğinde güncelleme yapanlardan korkuyorum; bence siz de korkmalısınız!
“Tamam, şimdi bulduk!” dediklerimizin, daha önce de “bulduk” diye hayal kırıklığına uğradıklarımızdan farkı yok. Sadece farkı olmasa yine iyi; umutlarımızın, hayallerimizin, hedeflerimizin dibini kazıyarak iç ediyorlar. Cümlelerine “medeniyet tasavvuru” diye başlayıp “Batı’ya uyum sağlamak zorundayız” diye bitiriyorlar. Hoca olmak, üstat olmak, “Prof.” olmak maalesef ki özgün olmayı, öze dönmeyi, özü konuşmayı sağlamıyor. Zihinlerine işlemiş Batı hayranlığı yüzünden hep üvey olanı konuşmayı, belki bu vesileyle nemalanmayı tercih ediyorlar. Alışageldik üslupların dışına çıkma cesareti de, feraseti de gösteremiyorlar. Asla temel sorunlar ve gerçekçi çözüm önerileri üzerinden konuşmuyorlar, konuşmayacaklar. Çünkü kendileri de bu sorun ve çözüm konusunda esaret altındalar. Ya da gerçekten ne oldukları konusunda fikirleri yok. İşte böyle zihinlerden, kişiliklerden korkuyorum çünkü bana faydası yok. Bence siz de korkmalısınız zira size de faydası yok…
وَالَّذ۪ينَ هُمْ عَنِ اللَّغْوِ مُعْرِضُونَۙ
“Onlar ki, faydasız işlerden ve boş sözlerden yüz çevirirler.”[Müminun 3]
Yeryüzünü fesada bulayan sömürgeci Batı’nın fikrî girdabından çıkamayan, fakat buna rağmen bütün bir coğrafyayı izzetiyle nurlandıran İslâm atmosferinden, tek bir nefes çekmek isteyen topluma bunu çok gören yöneticilerden bıktık, usandık. Şimdi birileri “Gelecek Partisi” kuruyor, diğerleri de kim bilir belki “Daha İleri Gelecek” partileri kuracak. Fakat ne hazindir ki, bu partiler Türkiye’deki Müslümanların 20 yılını çalarak, onlara “yeni bir Kemalizm”den başkasını veremeyen hükümete alternatif olarak “daha yenisini” vermek için çalışacak. Demokrat Parti ile başlayıp AK Parti iktidarına kadar farklı varyasyonlarıyla dinlediğimiz “İslâm-Batı sentezi” söylemlerini yeni bir şeymiş gibi soframıza sunanlar, hangi duygu ve düşünce ile bu zehirli yemeği yiyeceğimizi düşünüyorlar? Ağızlarından çıkan süslü ve alengirli cümlelerin kendi entelektüel dünyalarında karşılığı olabilir.
Lakin bize doğrudan, açık ve net bir şekilde hakkı haykıracak, haykırdığını amele dökecek ve vaatlerinde istikrar gösterecek liderler lazım. Zira ne devleti yönetmek, edebiyat dersi vermeye benzer; ne de toplumun şiir dinlemeye ihtiyacı var. Oysaki edebiyat ihtiyacı, birincil ihtiyaçların giderilmesinden çok sonra fertlerin gündemine girer. İşte asıl meseleden koparak teferruatla uğraşan, böylece tutunmaya çalışan şahıslardan ve adamlarından korkarım, hakeza siz de korkmalısınız!
اتَّقُوا اللّٰهَ وَقُولُوا قَوْلاً سَد۪يداًۙ
“Allah’a itaatsizlikten sakının ve doğru söz söyleyin ki, Allah işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın.”[Ahzab 70]
وَالَّذ۪ينَ لَا يَشْهَدُونَ الزُّورَۙ وَاِذَا مَرُّوا بِاللَّغْوِ مَرُّوا كِرَاماً
“Onlar (Müminler), yalana şahitlik etmeyen, faydasız boş bir şeyle karşılaştıkları zaman, vakar ve hoşgörü ile geçip gidenlerdir.”[Furkan 72]
Şimdi kurulan/kurulacak partiler ile ilgili siyasi veya iktisadi olarak nereden güç aldıkları, kimlerle çalışacakları meselesi zihninizi yorabilir. Alabilecekleri oy oranları, AKP oylarına etkileri veya toplumsal tabanları gündeminizi oluşturabilir. Ama inanın hiçbir partinin programı veya hangi ülkeden destek beklediği konusu beni ilgilendirmiyor, ilgilendirmemeli de…
Hatta fikirlerine kıymet verdiğim bir abinin; “bir kere de bunları deneyelim, nasıl olsa deneme tahtasına döndük” sözünü işitmeseydim, bu satırları yazma zahmetinde bulunmayacaktım. Çünkü Ahmet Davutoğlu parti kuruluşunda, Ali Babacan da bir TV kanalındaki mülakatında sarf ettiği bayat ve sloganik sözlerle gerçek niyetlerini aşikâr ettiler; fazla söze ne hacet… Fakat benim güzel abimin fikirleri önemliydi.
Ah be canım abim, dedim;
Bu toplumun beynine balyozu indirdiler, zulmettiler, âlimlerini astılar, insanları cahil bıraktılar, herkese tepeden baktılar sonra da çare olarak Demokrat Parti’yi gösterdiler. Müslümanlar da bir umut; desteklediler, güvendiler. Sonra Kemalist darbe ile en başa döndüler. Yıllar geçti, Adalet Partisi, Anavatan Partisi… derken, Müslüman Türkiye halkını başları her sıkıştığında “demokratik tercihleri” ile rahatlattılar.
Yine umutların zirveye ulaştığı zamanlarda, Refah Partisi ile “hedefe(!) ulaşmaya” ramak kala uçurumdan yuvarladılar. Sonra insanlar, bu “demokrasi” denen illetin başa bela olduğunu anladılar ve ondan uzaklaştılar. Dedim ya; İslâmi atmosferin havasını solumaya fırsat bulamayan Müslümanlar için uzun vadeli hedefler koyan, aklı başında bir grup siyasetçinin kurduğu yeni bir partiyle tanıştılar. İlk başlarda dava(?) söylemleri ile kulağa hoş gelen bu yeni siyasi ekip, kamuoyu araçlarını iyi kullanarak ülkenin 18 yılına damgasını vurdu. Bugün gelinen noktada bu damganın; Kemalistleri memnun eden, sapkın eşcinsel güruhu özgürleştiren, ateist-deist bir nesli ortaya çıkartan fakat buna karşın Müslümanları arkasından hançerleyen bir damga olduğu ortaya çıktı. Şimdi bu yeni siyasi oluşumun da “eskidiğini”, “yıprandığını”, “misyonunu tamamladığını” düşünen bir başka siyasi oluşum adeta mitoz bölünme gibi, aynı çekirdekten üreyen farklı hücreler gibi karşımızda. Müslümanları bir araya getiremeyecek, sınırları birleştiremeyecek, İslâm’ın hükümlerini tatbik edemeyecek bir parti… diye devam ederken,
Sözlerimi tamamlamadan güzel abimden yeni kurulan partiyi kasteden bir açıklama geldi:
“‘Gelecek’ olanlar geçmişten kötüyse varsın gelmesin!”