“Şimdi Değilse Ne Zaman? Ordular Aksa’ya!” başlıklı basın açıklamasını sosyal medya hesabımdan paylaştığımda bir kardeşim altına yorum atmış ve “Abi... Cidden söylemi zihnimde anlamlandırmak için soruyorum. Hangi ordulardan bahsediyoruz; Türkiye ordusu mu başka ülkelerin orduları mı, sivil ordular mı? ‘Raşit halifenin ordusu’ vurgusu var, öyle bir ordu var mı? Türkiye ordusu ise kastınız, cidden böyle bir olasılığa inanıyor musunuz? Haricen, Türkiye ile İtalya’nın, Bulgaristan’ın, Özbekistan’ın ne farkı var?” demiş.
Öncelikle son gelişmeler ve bize gösterdikleriyle başlayalım:
İzzettin Kassam Tugayları’nın başlattığı karşı saldırı sonrasında Yahudilerin ne kadar korkak insanlar olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Kıt imkanlarla yapılan saldırılarda o yenilmez denilen “İsrail” ordusunun kâğıttan kale olduğunu da gördük. Ve bu durum bize geçmişi hatırlattı. Bir avuç mücahidin kök söktürdüğü “İsrail” nasıl oldu da 1967 yılında Mısır, Suriye, Ürdün ordusunu yenebildi? Üstelik Irak, Suudi Arabistan, Sudan, Tunus, Fas ve Cezayir’den asker ve silah yardımına rağmen!
Bu, açık bir ihaneti göstermektedir. Müslümanların başındaki hain yöneticiler, savaşır gibi yapıp Yahudi varlığının işgalini pekiştirmişler ve ona “yenilmez” unvanını vermişlerdir. Oysa gerçek hiç de öyle değildir. Yahudi varlığının askerleri hayatta kalmak için savaşmak zorunda kalan korkaklardan oluşmakta iken; Müslümanlar, yaşamak için değil şehit olmak için savaşmaktadır. Şehit olmak için savaşan bir ordu, Allah’ın yardımına mazhar olup melekler tarafından desteklenmektedir. Melekler tarafından desteklenen bir orduyu ise hiçbir güç yenemez!
Evet, geçmişte böyle bir ihanetle karşı karşıya kaldık. Ancak bu ihanet, Filistin’in kurtuluş gerçeğini örtemez. Zira Filistin’i ancak ve ancak harekete geçmiş bir ordu kurtarabilir.
Gelelim kardeşimizin sorusuna…
Türkiye’nin ordusu; ABD ordusu, İngiltere ordusu, Rusya Ordusu, Fransa ordusu gibi değildir. Türkiye’nin ordusu -her ne olursa olsun-, Müslümanlardan kurulu bir ordudur. Madem öyle, Müslümanlara üzerlerindeki sorumlulukları hatırlatmak bizim vazifemizdir -ki buna “emri bil maruf ve nehyi anil münker” denmektedir. Tıpkı bir Müslümana haramlardan uzak durmayı, namazı, orucu, zekâtı hatırlatmak gibi biz de ordulara sorumlulukları hatırlatıyoruz. Üstelik bizim çağrımız sadece Türkiye ordusuna yönelik bir çağrı da değildir; Pakistan ordusuna, Afganistan ordusuna, Mısır ordusuna…. Müslümanlardan kurulu olan tüm ordulara bir çağrıdır. Bizim vazifemiz onlara sorumluluklarını hatırlatmak; onların vazifesi ise sorumluluklarını yerine getirerek harekete geçmektir.
Ancak biz, Müslümanların başında bulunan yöneticilerin iplerinin kimin elinde olduğunu, orduları harekete geçirmeyeceğini de biliyoruz. Bu nedenle “Orduları çağırdık gitmediler, biz ne yapalım!” gibi sığ bir mazeretin arkasına da saklanmıyoruz. Filisin sorunun tek çözüm yolunun, Hilâfet’in yeniden tesis edilmesinden geçtiğine inanıyoruz ve bunun için çalışıyoruz.
Filistin’in kurtuluşu için başka bir çözümü olan varsa ona da kapılarımız açık elbet. Mesela; birileri BM’yi göreve davet ediyor. Oysa BM, sömürgeci güçler tarafından kullanılan bir araçtan başka bir şey değildir. Bunu bilen “İsrail”, BM’in aldığı göstermelik kararların hiçbirine uymamıştır. Bu gerçekliğe rağmen çözümü halen ve ısrarla BM kapısında aramak, siyasiler için ayak oyunu, STK’lar için basiretsizlikten başka bir şey değildir.
BM’yi eledikten sonra geriye Müslüman bir ülkenin askerî müdahalesi kalmaktadır. Akla hemen İran gelmektedir. Nitekim İzzeddin Kassam’a para ve askerî teçhizat sağladığı biliniyor. Peki, İran Filisitin’in kurtuluşu için harekete geçer mi? 1979 yılından bu yana geçmedi. Her yıl “Kudüs Günü” düzenleyip “İsrail haritadan silinmelidir!” gibi hamasi söylemlerinde bulundu ama hiçbir zaman harekete geçmedi. Ama aynı İran, Irak’la tam 8 yıl savaştı. Aynı İran, Suriye’deki devrimi bastırmak için ordusunu harekete geçirdi ve fiilî olarak Suriyeli Müslümanlara karşı acımasızca savaştı. Dolayısıyla İran’dan, Filistin için harekete geçmesini beklemek tarihsel bir körlük gerektirir.
Başka?
Filistinli silahlı gruplar savaşarak “İsrail”i yok edebilir mi? Bu, matematiksel bir hakikati inkâr etmek demektir. Bir tarafta, üstün silah gücü olan bir devlet; karşısında, sahipsiz, kıt imkanlara sahip silahlı gruplar… Durum böyle olunca bu olasılık mümkün görünmüyor. Nitekim 1948 yılından beri devam eden çatışmalarda göreceli zaferler elde edilmiş olsa da “İsrail”, varlığını ve işgalini devam ettirmektedir.
İki devletli çözüm mü?
“İki devletli çözüm” demek, aslında Yahudi varlığının işgalini kabul etmek demektir. Bu siyaseten intihar, şer’an haramdır! Dolayısıyla her kim, iki devletli çözümden bahsediyor ise Filisin davasına ihanet ediyor demektir.
Görüldüğü gibi; Filistin’in kurtuluşu mevcut dünya düzeninde imkansızdır. Yeni bir dünya düzeni ve yeni güçler ortaya çıkmadıkça bu şekilde devam edecektir. “Yeni güç”ten kastımız da elbette yeniden kurulacak olan Râşidî Hilâfet Devleti’dir.
“Bu nasıl olacak? ABD müsaade etmez! Müslümanlar daha bir araya gelemez iken Hilâfet’i nasıl kuracak?” diyebilirsiniz. Size önerim; bakış açınızı değiştirin! Meseleye, Kur’an ve Sünnet ışığında bakın! O zaman farklı göreceksiniz.
Allah Subhanehu ve Teâlâ şöyle buyurdu: “Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vadetmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için razı olduğu dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir!” [Nur Suresi 55]
Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem ise söyle buyurmuştur: “‘Allah’ın olmasını dilediği sürece aranızda nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra Allah onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra ısırıcı meliklik olacaktır. Böylece Allah olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde kaldıracaktır. Sonra zorba diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği sürece olacak, sonra onu kaldırmayı dilediğinde onu kaldıracaktır. Sonra da nübüvvet minhâcı üzere [Râşidî] Hilâfet olacaktır...’ Sonra sükût etti.”
Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Allah’ın elçisi olup O, heva ve hevesinden konuşmaz: “O kendi arzularına göre konuşmaz. O’nun konuştuğu ancak kendisine vahyedilen vahiydir.” [Necm Suresi 3-4]
O, Allah ki Müslümanlara Hilâfet’i, -uydurma bir Hilâfeti değil nübüvvet minhacı üzerine olacak bir Hilâfet’i- vaat etmiştir. Allah’ın vaadi haktır! Hiç şüphe yok ki Râşidî Hilâfet elbet kurulacaktır! Filistin’i de o kurtaracaktır! Bu, Allah için hiç de zor değildir! Mesele, zaman meselesidir!
#OrdularAksaya
#AksaTufanı