Ekonomi yönetimindeki istikrarsızlığın ve dönemsel olarak piyasa beklentilerine verilen zıt yanıtların ardında, çıkar grupları arasındaki farklılıkların yattığını görüyoruz. Ekonomik kriz ile yoksulluğun derinleştiği, fiyat istikrarının sağlanamadığı bir dönemde rotayı çizen TÜSİAD’ın talepleri olurken makroekonomik politikalar da buna uygun şekilleniyor.
İş böyle olunca, hükümete iktisadi alanda istediği yönde adım attırabilen TÜSİAD, kendisinden nemalandığı, sermaye sahiplerinin kolayca servetlerini arttırmasına çanak tutan, bir grup elitin çoğunluğa tahakküm etmesini sağlayan batıl bir nizam olan laik kapitalist demokrasiye sahip çıkar tabii ki!
TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, Yüksek İstişare Konseyinde yaptığı konuşmasında, “demokratik bir rejimin ve barış içinde bir toplumsal yaşamın olmazsa olmaz koşulu sayılması gereken ilke, laiklik” diyerek Müslüman bir ülkede uyumsuz bir şekilde zorla hüküm sürdürülen kapitalist ideolojinin temel fikrini savundu.
Kuşkusuz kendi inançlarına göre bu söz doğru olabilir. Zira onların inancının temelini menfaat oluşturmaktadır. Dolayısıyla nemalandığı bir sistemin elbette savunucusu olacaktır. Lakin “toplumsal yaşamın olmazsa olmaz ilkesi” dediği “laiklik” bu topraklarda yaşayan insana esasında hiçbir şey vermemiştir. Laiklik ve ondan neşet eden kapitalizm bu topraklara fakirliği, acımasızlığı, yalanı, hileyi, kandırmacayı, ahlaksızlığı, hırsızlığı, yolsuzluğu getirmiş helal ve haram ölçüsünü alıp götürmüştür.
Laikliğin temel ilke olarak benimsendiği bu sistemden üretilmiş şu topluma bir bakın. Güzel namına bize bir şey söyleyin! “İşte bakın, şu da güzel” diyeceğiniz tek bir şey söyleyin. Söyleyemezsiniz! Sizin söyleyeceğiniz güzellik; laikliğe adanmış koyun sürüleridir. Size servet kazandıran, kazandığınız servetleri “laiklik elden gitmesin” diyerek koruyan, sizin gönüllü muhafızınız olan insan sürüleridir.
Sizin güzellik olarak gördüğünüz şey; eşcinsel evlilikler, uyuşturucuya esir edilmiş gençler, ahlaksızlığın en karanlık günlerini yaşayan bir toplumdur.
Siz offshore hesaplarda vergi kaçırmayı, bu halkın sırtından kazandığınız, alın terinden çaldığınız paraları yurt dışına kaçırmayı güzel görürsünüz! Eski TÜSİAD başkanlarının offshore hesaplarla ne haltlar karıştırdığını artık dünya âlem biliyor.
İşte sizin güzellikleriniz bunlar! İşte laik kapitalist sistemin bu halka bahşettiği güzellikler bunlar!
Bir de bizim güzelliklerimizi size anlatmak istiyorum. İslâm’ın hayata tatbik edildiği yıllarda yaşanan güzellikleri, bizim güzelliklerimizi size anlatmak istiyorum. Ya da bunları ben anlatmayayım, bize yabancı bir göz anlatsın:
1665 yılında İstanbul’da bulunan Monsenyör Thevehot, “Osmanlı’da her şey bol ve ucuz. Yeşil meyve ve sebzeler bizdeki gibi mücevher pahasına satılmaz. Satıcıların terazileri her gün kontrol edilir. Hileli ve pahalı satanlar derhal cezalandırılır. Satıcılar rezil olmamak için fazla fazla tartarlar. İstanbul’da küçük bir çocuğu bile pazara yollayabilirsiniz. Bu pazarda saf ve şaşkınlar bile aldanmaz” der.
İslâm, hayata hâkim iken işte böyle bir toplum oluşturmuştur. Aldanmayacağından, kandırılmayacağından emin, zayıfın korunduğu, güçsüzlerin kollandığı, adaletin herkes için geçerli olduğu, servetin sadece belirli bir zümre arasında dolaşmadığı, faizin, borsanın olmadığı, rızkın alın teriyle kazanıldığı, huzurlu bir toplum…
Görünen o ki siz gerçek güzellikten korkuyorsunuz! Offshore hesaplarınıza dokunulmasından, haksız bir şekilde elde ettiğiniz servetlerinizin elinizden kayıp gitmesinden korkuyorsunuz! Bu dürtülerle laikliğe çağırıyor, laiklikten medet umuyorsunuz.
Ancak hakikat o dur ki, temeli bozuk olan bina yıkılmaya mahkumdur. Halkın inançlarıyla çelişen sistemler de yok olmaya mahkumdur. Dolayısıyla laikliğin ömrü artık tükenmiştir. Güncel bir deyimle “laiklik entübe olmuştur”. Er ya da geç, hayatı son bulacaktır! İşte o zaman korktuğunuz başınıza gelecek ve haksız bir şekilde elde ettiğiniz servetleriniz elinizden sökülüp alınacaktır. Bu sözümüzü hiç unutmayın! Sizin ve sizin gibi kan emici zenginlerin devri laiklik ile birlikte kapanacaktır inşallah!