Herhangi bir sebepten ötürü mahkûm olduğunuzu düşünün. İçinde bulunduğunuz cezaevi koşullarının oldukça kötü, yapılan muamelenin insanlık dışı bir muamele ve yaşam standartlarının çok düşük olduğu bir esaret hayatı yaşıyorsunuz. Belli bir süre bu şekilde hayat sürerken bir gün bir kurtarıcı geliyor ve sizi içinde bulunduğunuz zor şartlardan kurtaracağını ve yaşam standartlarınızın yükseleceğini vadediyor. Ama buna karşılık kendisine kölelik yapmanızı, her ne isterse yerine getirmenizi talep ediyor. Şimdi siz bu durumda içinde bulunduğunuz zor şartlara rağmen o kurtarıcının teklifini kabul eder misiniz? Muhakkak ki bu teklife “evet” diyenler olacağı gibi “hayır” diyenler de olacaktır. Zira kimileri zor şartlarda ve hür değilken bile herhangi birine kölelik yapmazken, birileri de daha rahat şartlar altında köleliği kabul edebilir. Ama ikisi de birbirinden farklı olmayan sonuçlar doğuracaktır. İşte böylesi bir tercihe zorlamak hiç şüphesiz ki kapitalist sömürge sistemlerinin en sık yaptığı işlerdendir. “İleri demokrasi” söylemleri ile ömür tüketenler nedense söz konusu halkın refahı olduğunda ne yapmaları gerektiğini asla halka sormazlar. “Biz size bunu uygun gördük siz de bununla yetinin” der gibi… İşte yeni anayasa ile ilgili yaşanan gelişmeler de bu duruma örnek gösterilebilir. Yeni anayasa, “kurtarıcı” olması hasebiyle yukarıdaki örnekle doğrudan benzerlik göstermeyebilir. Ama göbek bağı ile bağlı olduğu kaynaklar düşünüldüğünde bizim esaretimiz konusunda oldukça benzer. Zira hâlihazırdaki parlamenter sistem de kurtarıcı olduğu vehmedilen yeni anayasa da boynumuzdaki ipin Batı’nın elinde olduğunu göstermesi açısından aynıdır. Dolayısıyla bu anayasaya “evet” veya “hayır” demek birbirinden farksız iki tercihe zorlanmaktan başka ne ifade edebilir?
O zaman nasıl bir tavır takınmalı ve ne yapılmalı? İşte temiz akıl sahiplerinin düşünmesi gereken en ciddi soru bu. Anayasa ve sistem konusu Müslümanlar için hem amellere dönük olması hem de akide ile ilişkili olması yönüyle dakik bir tanzim, derin bir tefekküre muhtaçtır. Bu konu çoğunluğa uyma, mahalle baskısı ile karar verme, kamuoyu gücünden etkilenme gibi basit ve yüzeysel sonuçlara kurban edilmeyecek kadar önemli bir konu. O halde bu meseleyi gücümüz yettiğince inceleyelim…
Tarih bize gösterdi ki, anayasalar bir grup insan tarafından icat edildikçe belli aralıklarla değişecek, değiştirilecek. Bu insanın değişken ve aciz bir varlık olmasından dolayı böyledir. Bu anayasa değişikliği eğer gerçekleşirse 93 yıllık Türkiye Cumhuriyeti tarihinin beşinci anayasası olmuş olacak. Tabi her yıl değişen yasalar ve tüzükler sayılmazsa… Her hükümetin hizmet ettiği politik misyon bir önceki hükümetin ortaya koyduğu anayasal düzenle çatıştığından dolayı bunun ortadan kaldırılması, kendi iktidar sürecine olumlu katkı sağlaması adına yeni yasalar icat edilmesi zaruret haline geldi. Bu durumu halkın ihtiyacı varmış gibi lanse etmek, yukarıda da dediğimiz gibi kurtarıcı vasıflar yüklemek asla samimi ve doğru söylemler değildir. Eğer gerçek niyet bu olsaydı zaten istediği yasayı çıkarma gücüne sahip olan hükümet halkının ihtiyaçlarını karşılayacak, refah seviyesini yükseltecek düzenlemeleri yapar ve uygulardı. Fakat maddeler tek tek incelendiğinde bunun halkın ihtiyaçlarıyla çok da ilgisinin olmadığı ‘siyasal erk’ için lazım olan bir takım düzenlemelerin olduğu görülecektir. Bunun ise devletlerarası boyutu çok daha farklıdır. Bunu en iyi şekilde ifade eden Numan Kurtulmuş’un sözlerinden anlayabiliyoruz. Başbakan Yardımcısı, suikastların ve canlı bomba eylemlerinin devam edebileceğini belirterek, "Allah'ın izniyle referandumda büyük oranda 'evet' çıktıktan sonra da bu terör örgütleri, hiçbir şekilde sesi soluğu çıkmayacak noktaya gelirler" dedi. Partili Cumhurbaşkanlığı sistemi ile terör örgütlerinin ne ilgisi var? İlgisi şu: Hesap başka, evdeki hesap çarşıya uydurulmaya çalışılıyor. Belki de halkın eliyle bir yerlere hizmet edilecek. Belki de yıllardır kendilerinden istenilen bir takım projeler halkın eliyle servis edilecek. Her zamanki gibi halk masa başı oyunlara alet edilecek. Belki de…
Biliyorsunuz ki, AKP hükümeti 10 yıl önce bir anayasa değişikliğini daha referanduma götürmüştü. Meşhur Dağlıca saldırısı o referandumun yapılacağı gece gerçekleşmiş ve 12 asker öldürülmüş,16 asker yaralanmış, 8 asker Kuzey Irak’a kaçırılmıştı. Terörün artması ile anayasal düzenlemelerin en önemli ilişkisi hiç şüphesiz ki, Türkiye üzerindeki egemenlik dürtülerinden kaynaklanıyor. Parlamenter sistemin ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemen gücü olan İngiltere, ABD baskısı ve tavsiyesi ile hayata inecek Başkanlık Sistemi için endişeli. Darbeler ile eş zamanlı değişen anayasaların başka bir sebebi olabilir mi? Batılı sömürgeciler, Müslümanların beldeleri üzerinde sömürü yarışı yapmak, bunu da maalesef ki o topraklardaki yöneticiler eliyle ve üstüne halkının da desteğini alarak gerçekleştirmek konusunda oldukça yetenekliler. Bunun için toplum mühendislerini, sosyal bilimcilerini ciddi şekilde çalıştırırlar. Ve koskoca bir toplumu yeni kurtarıcı(!) anayasalar ile oyalayıp dururlar. 10 yıl önceki referandum gibi bu seferde toplum neye “evet”, neye “hayır” diyeceğini idrak etmiş değil. 82 Anayasası da referanduma götürüldüğünde aynı tecelli hâsıl oldu. Halkın ‘evet’ oyu veren büyük bir çoğunluğu anayasayı değiştiren Kenan Evren’e sonrasında nefret duymuş, cenazesi bile sahipsiz kalmıştı.
Nisan ayında yapılması planlanan referandum için şimdiden hummalı bir algı yönetimi başladı. ‘Evet’çilerin sloganlarından bazıları; ‘bende varım’, ‘vatan için evet’, ‘güçlü Türkiye için evet’… AKP’nin sloganı ise ‘Türkiye’yi seviyorum, Cumhurbaşkanlığı sistemine evet diyorum.’ Hayır’cıların sloganları ise ‘Hayır’da hayır vardır’, ‘ülken için hayır de’ vb. ama en dikkat çeken açıklama ise CHP lideri Kılıçdaroğlu’ndan geldi: ‘‘Bu anayasa İslam dinine aykırı’’**. Kılıçdaroğlu anayasanın İslam’a uygun olmasını mı istiyor, yoksa hâlihazırdaki anayasanın İslam’a uygun olduğunu mu düşünüyor, anlamak güç. Ama anlaşılan o ki, her iki taraf için de hedefe giden her yol, her söylem meşru. Hatta öyle ki ‘evet’ dedirtmek için sosyal medyada paylaşılan bir resim zihin dünyalarını alt üst ediyor. Resimde Abdullah Öcalan, Beşşar Esed, Hamaney, Obama, Merkel, Nasrallah gibi Müslümanların nefret duyduğu bir takım liderler ‘hayır’ tarafında, Müslüman halkın sevdiği ve yahut güvendiği bir grup liderin ‘evet’ tarafında yer aldığı bir resimde ‘seçimini yap’ yazıyor. Bu resimde alttan alta ve hatta alenen şu çıkarım beyinlere kazınmaya çalışılıyor: bir şeyin ‘iyi’ bir şey olup olmadığını anlamak için ona karşı çıkanlara bak!
İşte böylece referandum kampanyaları adı altında iki ay boyunca beyinlerimiz işgal edilmeye çalışılacak. Bu süreçte her iki tercihin de hem ulusal hem de uluslararası kazanımlar açısından Müslüman Türkiye halkına herhangi bir faydası olmayacak. Hem hâlihazırdaki İngiliz yapımı parlamenter sistem, hem de ABD tavsiyeli Başkanlık sistemi arasında akidemiz açısından bir fark yoktur. İkisi de insan yapımı, ikisi de zamana göre değişken, ikisi de bir sürü eksiklerle dolu. En önemlisi de ikisi de Batı menşeli; bizden değil…
O halde Ey Müslüman Türkiye halkı, birbirinden farksız iki seçenek arasında kalmak zorunda değiliz. ‘Evet’ veya ‘hayır’ diyerek ne şimdiki fasit yasaları, ne de süslü püslü yeni yasaları onaylamak zorunda değiliz. Hatta kısa süre sonra yeniden değiştirileceğini bile bile bu anayasanın çözüm olduğuna inanmak zorunda hiç değiliz. Biz tercihlerimizi akidemize göre yapmalı, Rabbimizin kerih gördüğü yasalardan ve sloganik söylemlerden beri durmalıyız. Üstelik Allah’ın haram kıldığı bir süreç üzerinden reklam malzemesi olmaya, zihin dünyamıza etki edilmesine ve algı oyunları oynanmasına müsaade etmemeyiz. Sahte kurtarıcıları değil, bizim de diğer beldelerdeki Müslümanların da hatta bütün dünyanın bile kurtuluşa ereceği bir seçeneği isteyin. Her zaman ve mekânda geçerli, değiştirilemeyen köklü bir anayasayı ve onu tatbik edecek bir devleti isteyin ve onun için çalışın. Eğer ‘evet’ diyecekseniz Raşidî Hilafet’e ‘evet’ deyin.
“(Böyle yaparsanız) O da sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altlarından ırmaklar akan cennetlere ve Adn cennetlerindeki güzel konaklara yerleştirir. İşte ‘büyük mutluluk ve kurtuluş’ budur. Ve seveceğiniz bir başka (nimet) daha var: Allah’tan ‘yardım ve zafer (nusret)’ ve yakın bir fetih. Mü’minleri müjdele.” (Saff Sûresi 12-13)