Müslümanlar olarak İslam topraklarının sınırlarını tasvir ederken "Endonezya'dan Fas'a kadar..." ifadesini hep kullanırız. Hilafet'in kaldırılmasına ta uzaklardan ses veren Doğu Asya da adalar ülkesi olan Endonezya, son yıllarda müthiş İslami faaliyetlere imza atıyor. Hizb-ut Tahrir Endonezya 2007 yılında Hilafet'in yıkılmasının yıl dönümü sebebi ile 100 bin kişilik Hilafet konferansı gerçekleştirdiğinde Hizb-ut Tahrir ve Hilafet, Endonezya ile Dünya'nın gündemine oturmuştu. 2009'da gerçekleştirilen Uluslararası Ulema Konferansı ile 20 bin alimi bir araya getirmiş ve Hilafet'in farziyetine imza attırmıştı. 2011 ve 2012'de gerçekleştirilen seri konferanslardan sonra 2013'de Hilafet'in kaldırılmasının H. 89 yılında 30'dan fazla şehirde konferanslar gerçekleştiriliyor.
Konferanslar serisinin son halkası olan 02 Haziran Pazar günü Jakarta stadında gerçekleştirilecek Hilafet konferansı için başlattığımız Endonezya yolculuğunda siz değerli Köklü Değişim okuyucularıyla izlenimlerimimizi paylaşmaya çalışacağız.
Endonezya'daki Müslüman halk ile ilgili söylenecek söz bulamıyorum. Allah Sunhanehu Ve Taala Endonezyalı Müslümanları insanlara incelik ve mütevazilikte örmek olsunlar diye yaratmış.
Endonezya'da Hizb-ut Tahrir'in faaliyetleri o kadar etki bulmuş ki, her sene şevval ayında Jakarta şehrinin en büyük meydanında tüm ulemayı Allah'a bağlılık için yemin etmeye davet ediyorlar. Geçtiğimiz Şevval ayında 20 bin ulemayı bu meydan da toplanmaya davet etmiş ve meydan 20 alimin Allah'a bağlılık için ettikleri yemin ile nurlanmış. Niçin özel olarak Şevval ayında böyle bir faaliyet yapılıyor diye sorduğumda aldığım cevap çok etkileyiciydi. "Endonezya'da Müslümanlar her yıl şevval ayını sıla-i rahim ayı olarak değerlendiriyorlar. Herkes bu ayda bir araya gelip sıla-i rahim yapıyor. Bu faaliyet Endonezya'ya ait geleneksel bir kültür olmuş."
Dediğim gibi Endonezya ile ilgili anlatılacak çok şey var. İnşaallah daha sonraki izlenimlerim ile birlikte Endonezya Müslümanları ve Hizb-ut Tahrir'in faaliyetleri hakkında izlenimlerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Şimdi sizlere benim gibi Konferans için Endonezya'ya gelmiş iki önemli misafir ile yaptığım sohbetlerden bazı izlenimler aktarmak istiyorum. Pakistan'dan gelen kardeşimiz SAAD JAGRANVİ ve Hindistan'dan gelen Prof. Dr. EMİNNURRAHMAN kardeşimizin bu ülkeler ve burada yaşayan Müslümanlar hakkında bizlere aktardıkları şeyleri duyunca Hilafet'in yokluğunu somutluğu ile hisseder oldum yeniden.
Bildiğiniz üzere Hizb-ut Tahrir Pakistan Resmi sözcüsü NAVEED BUTT yaklaşık bir yıl oldu Pakistan gizli servisleri tarafından kaçırılmıştı. NAVEED BUTT'tan haber var mı diye sorduğumda Saad Jagranvi, Naveed Butt'un hala nerde olduğunun gizlendiğini söyledi. Düşünebiliyor musunuz? ABD ile işbirliği içerisinde hareket eden Pakistan ve Türkiye terörizm ile mücadelede müttefik olduklarını söylüyorlar. Peki şimdi burada terörü uygulayan kim? Pakistan devleti mi yoksa Müslümanlar mı? Bir insan, bir Müslüman ve kamuoyu tarafından tanınan ve bilinen bir Müslüman kayıp. Ama Pakistan'da veya başka herhangi bir ülkede bu konu Müslüman cemaatlerin gündeminde değil maalesef.
Saad Jagranvi'nin Keşmir ile alakalı ifade ettiği bir bilgi Pakistan ve çevresinde Müslümanların durumunu apaçık ortaya koyuyor. Saad Jagranvi, Keşmir'de bir yasanın olduğunu ve bu yasanın polis ve gizli güvenlik servislerinin istedikleri zaman, istedikleri eve girip istedikleri kişiyi kaçırma, istedikleri kadına tecavüz etme haklarını kanunlaştırdığını söylüyor. Bunu yaptıklarında suç işlemiş olmuyorlar. Bir ABD büyük elçisi yetkili çalışanı daha yakın bir zaman önce bir Müslüman'ı öldürüyor ve elinin kolunu sallayarak ABD'ye kaçabiliyor. Diplomatik dokunulmaz hakkı olduğu için.
Saad Jagranvi ile konuşurken Türkiye'nin batıya yakın olması vs. gibi sebeplerle küfür de olsa hukuk ile işleyen devlet olduğunu, Pakistan'ın ise korsanların yönettiği bir devlet olduğunu söylüyor. Ben Türkiye'nin görünen Hukuk devlet kimliğinin Hizb-ut Tahrir'li Müslümanlar için geçerli olmadığını uzun yargılama ve tutuklamaları anlatarak ifade ettim.
Pakistan'da Müslümanların ve İslami cemaatlerin durumu hakkındaki merakımı ise Saad Jagranvi şöyle gideriyor. "Pakistan'da alimler ve cemaat liderleri kendi tebaları tarafından dahi artık sevilmemeye başladı. Çünkü Pakistan'da alimler yönetime yakın duruyorlar. Gerekçe olarak ise, 'Biz bunları desteklemezsek daha kötüleri başa gelir. o daha mı iyi olur.'"
Bu sözü ben nereden hatırlıyorum diye düşündüm. Evet Türkiye'de de Müslüman cemaatler ve lider kadroları bu sözü on yıllardır dillerine pelesenk etmişlerdi. Pakistan'da alimler bu halk ile Hilafet Devletinin kurulmasının mümkün olmadığını söyleyip halkın İslam'ı istemediğini ifade ediyorlar. Halk ise bu alimler ile Hilafet Devletinin ikame edilmesinin zor olduğunu ve İslam'ı alimlerin istemediğini afişe ediyorlar. Cemaati İslami ve diğer bir çok cemaat bu kapsamın içine girmekteymiş. Türkiye'ye ne kadar çok benziyor.
Saad Jagranvi ile ordunun durumu hakkında konuştuğumuz şeylerden bir anekdot aktarıp Hindistan'a geçmek istiyorum. Müşerref dönemimde genelkurmay başkan yardımcılığı ve Askeri Operasyonlar Komutanı olarak görev yapmış Şahid AZİZ isimli bir emekli general "Daha ne zamana kadar bekleyeceğiz" isimli bir kitap yazıyor. Bu kitapta Ordunun Amerikancı tüm yönlerini ifa ediyor. Kendi görev yaptığı dönemlerde CIA'in kendisine askeri özel askeri eğitim teklifinde bulunduğunu ve bunu reddettiğini kitabında yazarak ordudaki tüm kirli ilişkileri ortaya çıkarıyor. Bu kitap şu anda Pakistan'da çok gündem yapmış bir kitap. Bir çok tv. programına çıkan Şahid AZİZ'e herhangi bir İslami grupla çalışıp çalışmadığı sorulduğunda, herhangi bir grup ile çalışmadığını ama Hilafet isteyen Müslümanları desteklediğini beyan ediyor.
Makina Mühendisliği alanında Prof Dr. EMİNNURRAHMAN ile cuma namazına gidip gelirken yol boyu konuştuğumuz şeyler Hindistan ile ilgili bir çok gerçeği ve önemli bilgiyi öğrenmemizi sağladı. Eminnurrahman sözlerine başlarken Pakistan'daki iki öneli problemi dile getirdi.
1: Pakistan'da Müslüman alimlerin hükumet ile beraber çalışması
2: Hizb-ut Tahrir gibi İslami Hilafet isteyen gruplara hem hükumet hem de özellikle bu İslami grup liderleri tarafından iftiraların atılması.
Konuşmaya dertli başlayan Prof. Dr. Eminnurrahman, Hindistan'da Müslümanların %35 nüfus oranına sahip olduğunu söyleyip bu oranın siyasi partiler tarafından seçim dönemlerinde rant aracı olarak kullanıldığını ifade ediyor. Öyle ki Müslümanlar oylarını hangi tarafa çevirirlerse seçim o tarafın lehine değişiyor. Dolayısıyla partiler ve yöneticiler İslami cemaat liderleri ile gizli ve açık anlaşmalar yapabiliyorlar. Alimlere ramazan aylarında özel lükx iftar toplantılarında kendi elleri ile yemek yedirebiliyorlar. Bu da alimlerin halk nazarında saygınlığını yol olmasına sebep oluyor tabi.
Bunu söylemişken Hindistan'da şu an yönetimde olan İngiliz siyasi nüfuzunun hakim olduğu Kongre Partisi ve ABD'nin sonradan kendine çekerek İngilizlerden devşirdiği BJP (Bahavliya Jamla Parti) partisi olarak iki ayrı siyasi çalışmanın varlığını buradan ifade edeyim. Bu siyasi varlıkların derinlikleri ve ideolojik arka plandaki derin askeri ve dini kuruluşları hakkında, ve Pakistan'daki son siyasi durum hakkında daha sonra uzun detaylı bir yazı kaleme alacağım inşaallah.
Şimdilik Endonezya izlenimlerimizi bu kadarıyla kafi görelim...