Olay, 18 Ağustos’ta Kırıkkale’deki bir kafede meydana geldi.
Bir fabrikada güvenlik görevlisi olan Fedai Baran, 4 yıl önce boşandığı 38 yaşındaki Emine Bulut ve 10 yaşındaki kızı F.B.B. ile buluştu.
Fedai Baran ile Emine Bulut arasında tartışma çıktı. Tartışma kısa sürede büyüyerek kavgaya dönüşünce Fedai Baran, eline aldığı ekmek bıçağıyla Emine Bulut’u, kızının gözü önünde yaraladı. Emine Bulut kanlar içinde yere yığılırken, Fedai Baran olay yerinden kaçtı.
F.B.B. ise olayın etkisiyle şoka girdi. Çevredekilerin ihbarı üzerine olay yerine polis ve sağlık ekipleri sevk edildi. Sağlık ekipleri, Emine Bulut’u yaptıkları ilk müdahalenin ardından şoka giren kızı F.B.B. ile birlikte Yüksek İhtisas Hastanesi’ne kaldırdı. Tedaviye alınan Emine Bulut, doktorların tüm çabasına rağmen hayatını kaybetti.
Annenin “Ölmek istemiyorum!” feryadı kaldı zihinlerimizde, bir de annesini o halde gören 10 yaşındaki kızının “Anne lütfen ölme!” haykırışı.
Kadın cinayetleri, tecavüzler, çocuk istismarları, türlü türlü sapıklıklar ve daha niceleri haberlerde dolaşıp duruyor.
Adaletin yerini bulmasını isteyen halk, “Kısasta hayat vardır!” demek istedi, “İdam isteriz!” diyebildiler.
Katil Fedai Baran’ın alkolik, uyuşturucu ve kumar bağımlısı olduğu söylemleri var.
Bir cenah, “İstanbul sözleşmesi öldürür!” derken, diğer cenah “İstanbul sözleşmesi yaşatır!” dedi.
Diyanet İşleri Başkanı, “Dinimize göre kadınlar emanettir!” dedi; doğru dedi.
Emanet kavramını sorgulattı.
Emanet kavramı üzerine tartışmalara sebep oldu.
Emanet kelimesinin anlamına Türk Dil Kurumu sözlüğünden bakacak olursak ilk sırada “birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya, kimse vb.” açıklamasını görüyoruz. Yani emanet; maddî mal veya eşyanın güvenilir bir kişiye, muhafazası veya korunması amacıyla bırakılmasıdır. Emanet, maddî değere sahip olabileceği gibi, manevi değere sahip de olabilir.
Mümin, inanan demektir. İman, mümin, emniyet ve emanet sözcükleri aynı kökten geliyor. Hepsinin yaklaşık anlamı *“karşılıklı güven”*dir. Mümin, Yaratan ile bir anlaşma yapar ve emniyette olur.
Kur’an ve Sünnet’te emanet kavramının ne gibi anlamlarda kullanıldığına örnekler vermek gerekirse, örneğin, Kur’an’ı Kerim’de;
اِنَّا عَرَضْنَا الْاَمَانَةَ عَلَى السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِ وَالْجِبَالِ فَاَبَيْنَ اَنْ يَحْمِلْنَهَا وَاَشْفَقْنَ مِنْهَا وَحَمَلَهَا الْاِنْسَانُۜ اِنَّهُ كَانَ ظَلُوماً جَهُولاًۙ
“Doğrusu Biz, emaneti, göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir; onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim ve çok cahildir.”[Ahzab 72] buyrulmuştur.
Sünnet’ten örnek olarak ise Allah Rasulü Veda Hutbesi’nde;
تركتُ فِيكُمْ أمرينِ لَنْ تَضِلُّوا ما تَمَسّكتُمْ بِهِمَا: كِتَابَ اللّهِ تَعالَى، وَسُنّةَ رَسُولِهِ
“Size iki emanet bırakıyorum, onlara sarılıp uydukça yolunuzu hiç şaşırmazsınız. O emanetler: Allahu Teâlâ’nın kitabı (Kur’an-ı Kerim) ve Rasulü’nün (benim) Sünneti(m)!” buyurmuştur.
Allah’ın insanlara yüklediği bütün mükellefiyetlere “emanet” diyebiliriz. İslâm dinine giren bir Müslüman, kelime-i şehadet ile Allah ve Rasulü’nden gelen emanetlere sahip çıkacağına söz verir. Bu söz, kendi başına bir emanettir.
Bu manada, herhangi bir şekilde kendisine emanet edilmiş bir malı korumak, emanete sahip çıkmak ise; daha geniş kapsamlı olarak Kur’an ve Sünnet emanetini sahiplenmek yani İslâm’a yönelmek ve İslâmî hükümlere göre yaşamak ve yaşanması için gayret göstermek, Allah’ın ve Rasulü’nün emanetine sahip çıkmak demektir.
Allah Subhanehu ve Teâlâ’ya kul olmak ve Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in önderliğinde yaşamak, hayırlı bir toplum olmayı gerektiriyor. Bizim de yeniden hayırlı bir toplum olabilmemiz, Kur’an ve Sünnet emanetlerine sımsıkı sarılmamızla mümkündür.
Burada dikkat etmemiz gereken konu ise, Allah Rasulü’nün emanetini çok iyi anlamamızdır. Çünkü anladığımız bir emanete ancak sahip çıkabiliriz. Bunun için Kur’an’a ve Sünnet’e sımsıkı sarılmalıyız ki, Allah’ı ve Rasulü’nü razı eden bir İslâm toplumu olalım. Bu uğurda canımızı ortaya koymalıyız. Zira Allah Rasulü bize kendisini sevmemiz, itaat etmemiz gerekliliğini şöyle diyerek anlatmıştır:
“Hiçbir kul, ben kendisine ehlinden, malından ve insanların tamamından sevgili olmadıkça, iman etmiş olmaz!” [Buhari]
Allah’ı ve Rasulü’nü canımızdan çok sevmek, bir iman meselesidir. Bu sevgi, Allah’a ve Rasulü’ne itaat etmek anlamındadır. Ancak itaat varsa emanete sahip çıkmak vardır. Yani İslâm’ın emirlerini uygulamak, bize canımızdan daha sevgili olmalıdır. Bir Müslümanın hayatında, Allah’tan ve Rasulü’nden daha önemli bir şey olabilir mi? O halde, Allah’tan ve Rasulü’nden daha önemsiz olan birçok şey hayatımızda onlara itaatten önce gelmesin ve Allah ve Rasulü dışında hiçbir şeyi hayatımızda ilk sıraya koymayalım ki bize emanet edilen değerlerimize hakkıyla sahip çıkabilelim.
Zira Allahu Teâlâ şöyle buyurmuştur:
قُلْ اِنْ كَانَ اٰبَٓاؤُ۬كُمْ وَاَبْنَٓاؤُ۬كُمْ وَاِخْوَانُكُمْ وَاَزْوَاجُكُمْ وَعَش۪يرَتُكُمْوَاَمْوَالٌۨ اقْتَرَفْتُمُوهَا وَتِجَارَةٌ تَخْشَوْنَ كَسَادَهَا وَمَسَاكِنُ تَرْضَوْنَهَٓااَحَبَّ اِلَيْكُمْ مِنَ اللّٰهِ وَرَسُولِه۪ وَجِهَادٍ ف۪ي سَب۪يلِه۪ فَتَرَبَّصُوا حَتّٰى يَأْتِيَاللّٰهُ بِاَمْرِه۪ۜ وَاللّٰهُ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْفَاسِق۪ينَ۟
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız, kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah’tan, Rasulü’nden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fasıklar topluluğunu hidayete erdirmez.”[Tevbe 24]
Bize, Allah ve Rasulü’nden daha sevgili gelen her şey, eğer bizi Allah’tan ve Rasulü’nden, onlara itaatten alıkoyuyorsa, birer musibettir.
Ancak bugün topluma bakacak olursak, Müslüman olarak gayri İslâmî kanunların hâkim olduğu bir toplumda yaşadığımızı söyleyebiliriz. Başımızdaki yöneticiler, sihirbaz basın-yayın organları, satılık kalemler bu gayri İslâmî kanunları, kendilerine kâfirler tarafından verilmiş bir emanet olarak koruyup gözetirlerken, diğer taraftan gerek siyasi oyunlarıyla gerekse medyatik oyunlarla, bizleri Allah’ın emaneti İslâm’a karşı duyarsız hale getirmeye çalışıyorlar.
Bütün bu oyun ve engeller bizi Allah Rasulü’nün Sünneti’ni tanımaktan, o emaneti korumaktan alıkoymasın.
Biz Müslümanlar, Kur’an’ı ve Sünnet’i iyi bilir ve tatbik edilmesi için çalışırsak, ancak o zaman Kur’an’da ve Sünnet’te bizden istendiği gibi emanete sahip çıkabiliriz.
İnsanlar, sahte ilahların peşinden koşup, dünyalarını ve ahiretlerini felakete sürüklerken, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmakta yol gösteren Rasulullah efendimizin getirdiği yüce İslâm dininde, bizlere emanet olarak verilen aklımızı, canımızı, malımızı, neslimizi, dinimizi, namuslarımızı, Müslümanların gerek canını, gerekse de onurunu kadınıyla, erkeğiyle, çocuğuyla, yaşlısıyla korumanın metodu, Allah’ın hükümlerini tatbik edecek, Müslümanlara ve İslâm’ın emanetlerine bir kalkan gibi koruma sağlayacak olan İslâm Devleti’nin varlığı değil midir?
Peki, hiç düşündünüz mü “emanet” kavramının zıttı nedir? El-cevap: “Hıyanet!”
Öyle ise, İslâm dinini bir nizam olarak yaşamadıkça bunların hepsine “ihanet içinde olanlar” diyebiliriz.
Bitmiyor, bu bozuk düzen devam ettiği müddetçe de bitecek gibi gözükmüyor. Bugün yine bir haber gördüm: amcası 10 yaşındaki yeğenine tecavüz etmiş… Şu an kız 15 yaşına ulaşmış. Durumu öğrenen annesi perişan, namussuz adamı linç ediyorlar… Bu da çözüm olmuyor ki…
Çözüm, adaletiyle, eğitimiyle, cezasıyla, mükâfatıyla, düzeniyle, iltizamıyla, refahıyla, huzuruyla İslâm Nizamı’dır. Allah, kuluna neyin yeteceğini en iyi bilendir. Toplumdaki bozukluk ancak Allah’ın hükümlerinin tatbik edilmesi ile düzelir.