Tarihler 29 Haziran 1925’i gösterdiğinde Şark İstiklal Mahkemesi tarafından Diyarbakır Dağkapı Meydanı’nda darağaçları kurulur. İdam sehpasındayken Şeyh Said’e son isteği sorulur. Bunun üzerine Şeyh Said kâğıt kalem ister ve tarihin tozlu sayfalarına geçecek, bununla birlikte sonraki nesillere ufuk açacak şu sözlerini miras bırakır: “Benim bu değersiz dallarda asılmama pervam yoktur. Muhakkak ki mücadelem Allah ve din içindir.”
“Din-i mübin-i ve Hilâfet”i savunmak uğrunda hayatını feda etmekten asla tereddüt etmeyen Şeyh Said ve yarenlerini şehadetlerinin 98. senesinde rahmetle anıyorum.
Şeyh Said bölgede ziyadesiyle maruf, kendisine bağlı medreselerin müderrisi, aynı zamanda “meşayih” sınıfına mensup bir âlimdir. 19. ve 20. yüzyılı görmüş olan Şeyh Said, irşat ve tebliğ bölgesindeki medreselerin “sermüderrisi” (bugünün karşılığı ile “öğretim görevlisi”) sıfatıyla toplumsal meselelere İslâm’ın çözümlerini ortaya koymuş, bu bağlamda fetvalar yayınlamış, siyasi yönü ve lider özelliği olan bir âlimdir. Şeyh Said’in, o günün çözüme muhtaç meselelerine dair fetvalarını derlediği “Mecmuatul Fetava” adlı bir de eseri vardır.
İdamına karar verilen mahkeme kayıtlarında, hâkim ile Şeyh Said arasında Şeyh’in ilmî durumunun konu edildiği şöyle bir diyalog vardır. Hâkim sorar:
“Nerede tahsil ettiniz Şeyh Said Efendi?” Cevap:
“Muş’ta, Malazgirt’te, Palu’da tahsil ettim.” Hâkim sormaya devam eder:
“Oralarda nerede tahsil ettiniz, Medresede mi okudunuz, kimlerden ders aldınız?” Şeyh Said cevaben:
“Evet, medreselerde okudum, Palu’da amcam Şeyh Hasan’ın yanında okudum. Muş’ta Fakı Mehmet Emin Efendi, Malazgirt’te Abdülhakim ve Hınıs’ta da Musa Efendi’nin yanında okudum.” Başka bir soru daha sorar hâkim:
“Ne okudunuz?” Cevap:
“Envar, Muharrer, Nahiv, Sarf, Mantık, Meani, İstiare, Beyan, Bedii, Akait gibi şeyler okudum.” [Şeyh Said Efendi, s.271; Abdulilah Fırat]
Şeyh Said’in ilmi durumu hakkında çok kısa bilgiye yer verdikten sonra Şeyh’in gerçekleştirdiği kıyamın asıl maksadının ne olduğunun tespiti, Şeyh Said ruhunu anlamak ve günümüze taşıyabilmek için son derece önem arz etmektedir. Darağacındayken söylediği son sözleri bile Şeyh Said’in kıyamının esas nedenini ortaya koymak adına yeterlidir. Şeyh Said’in kıyamı neden gerçekleştirdiğini anlattığı mahkeme kayıtları; birilerinin ırkçılık mücadelesi için kıyama kalktığı iddiasının büyük bir iftira olduğunu ortaya çıkarmaktadır. Zira Şeyh ile ilgili ortaya atılan bu iddialar, İslâm’a ve Müslümanlara duyulan öfkenin tezahüründen başkası ile izah edilemez.
Yine mahkeme tutanaklarına göre; hâkim, Şeyh Said’e kıyamının asıl maksadının ne olduğunu sorar. Şeyh de cevap verir: “Kitap, ‘kıyam vaciptir’ diyor. ‘Allah’ın şeriatını icra ettireceksin’ diyor. Ahkamı şeriyye katl, zina, müskirat ila-ahir gibi ahvali men ediyor. Hepimiz hamd olsun Müslümanız; Kürt, Türk yoktur. Bütün hatt-ı harekatımızı Kur’an’dan istihraç ediyoruz.” [Şeyh Said Efendi, s.272; Abdulilah Fırat]
Yine başka bir mahkeme diyaloğunda şöyle geçmektedir: Hâkim, Şeyh’e sorar:
“Akaid (ilmi) de okudunuz değil mi?” Şeyh Said cevaben:
_“Evet, Akaid de okudum.” Devam eder sormaya hâkim:
“İsyan harekâtını siz nasıl tasavvur ettiniz, nasıl buldunuz, sizi teşvik edenler mi vardı? Veyahut ilham mı vaki oldu?” Şeyhin bu soruya cevabı şöyledir:
“Hâşâ, ilham vaki olmadı! Kitaplarda gördük ki imam-ı vakit (zamanın yöneticisi/halifesi) şeriatın ahkâmını icra etmezse üzerine kıyam vaciptir. (Biz bu kıyamımızla) Hükümete şeriat meselesini anlatmak istedik.”
Bu açıklamalardan, Şeyh Said’in hangi kasıtla kıyama kalktığı gayet iyi anlaşılmaktadır. Ki söz konusu kıyam ancak İslâm’ın tekrar tatbiki ve Hilâfet makamını savunmak içindi. Şeyh Sait’in de belirtiği gibi; bir İslam beldesinde yani Daru’l İslam’da yönetici, İslam’la yönetirken küfre sapacak, küfür ile hükmedecek olursa yöneticiyi değiştirmek için zor kullanılabilir.
Ancak şu anki vakıa gereği, İslam Devleti’ni ikame etmenin metodunun, silahla karşı koymak olmadığını, bu yolun Rasulullah’ın metoduna aykırı olduğunu, -yanlış anlaşılmaların önüne geçmek adına- yeri gelmişken ifade edelim. Zira silahlı müdahale, -Şeyh’in de yaptığı gibi- İslam’ın hükmetme makamında indirilip küfür hükümlerinin tatbiki cürmünün işlendiği o, ilk dönem için söz konusudur; günümüz için değil.
İşte bu, Şeyh Said’in ilmiyle amil bir âlim olduğunun en büyük ispatıdır. Zira Şeyh Said, kıymetli bir İslâm âlimidir. Ve İslâm, bu kıyamı ona emretmiştir. Üzerinde okumalar yaptığı Kur’an, kendisine şeriatın tatbik edilmesinin farz olduğunu emretmiş ve bu farzı yerine getirmek için ayağa kalkmıştır. Okuduğu ve okuttuğu hadis-i şerifler, kendisine küfür hükümleri ile hükmeden yöneticilere karşı koyması gerektiğini işaret etmiş ve O da, sorumluluğu ifa etmek için mücadele içerisine girmiştir. Rabbani âlim Şeyh Said, “öncelikler fıkhı”nın bir gereği olarak Allah’ın hükümlerinin ilga oluşuna seyirci kalmamış ve nassların işaret ettiği kıyamı gerçekleştirmiştir.
Bir âlimin en büyük özelliği, herhangi bir hesap yapmadan ilmiyle amel etmesidir. Şeyh Said bu kıyamıyla, bugün maslahat fıkıhçılarının yaptığı gibi kendince “kazanım” ve “maslahat” hesabı yapmadığını bilakis asıl menfaatin -sahip olduğu bütün imkanları ve kazanımları kaybetmek pahasına da olsa- Allah’ın rızasına talip olmakta olduğunu ispat etmiştir.
“Maslahatların celbi, mefsedetlerin def’i” kaidesinin arkasına sığınıp sahip olduklarını kaybetmenin hesabını yaparak, hak sözü söylemekten imtina etmemiş asıl kazanımın, Allah’ın emrini yerine getirmekte olduğunu göstermiştir; sermüderrisliğini yaptığı medreselerini kaybetmek pahasına da olsa…
Kısacası Şeyh, âlim olmanın gereğini yapmıştır. Allah’tan gayrısının hüküm sürmesine rıza göstermemiştir. Zira âlim, helali ve haramı bilir. Allah’tan en çok hakkıyla korkanlar olması hasebiyle ulema; nerede duracağını bilir, neyi nerede söyleyeceğini bilir, hangi meseleyi gündeme taşıyacağını bilir, neden içtinap edeceğini bilir.
Muttaki âlim; “Kur’an’ın emrettikleriyle yaşayamayacaksam Kur’an hamilinin en bedbahtı olayım.” diyen Salim ibn Ubey RadiyAllahu Anh gibi ilmiyle amil olan âlimdir.
Peki, bugün Şeyh Said’e iade-i itibar talebinde bulunanlar!
Şeyh Said’in itibarı; onu idam sehpasına götüren, ölümüne sevinen İslam düşmanı Kemalist zihniyetin bir parçası olarak iade edilebilir mi? Küçük menfaatler ve hesaplar karşılığında Şeyh Said’in karşı koyarak uğrunda canından olduğu Kemalist sisteme angaje olarak Şeyh Said ruhu canlı tutulabilir mi?
Asla! Bilakis iade-i itibarı; uğrunda kıyam ettiği din-i mubin ve Hilâfet davasını diri tutarak, onu darağacına gönderen zihniyetle, zihniyetin bir parçası olmadan mücadele etmekle olur. Aksi halde Şeyh Said’in davasına halel gelmiş, mirasına da ihanet edilmiş olur.
Günümüzün çok kıymetli âlimleri!
Ey dillerini Kur’an’la, Sünnet’le ıslatan, gönüllerini İslâm’ın ilimleriyle dolduran değerli âlimler!
Sizler de aynı ruha sahip misiniz? Ya da başka türlü soralım: Kur’an ve Sünnet’ten beslenen, Kur’an’ı ve Sünnet’i anlatanlar olarak Şeyh Said’in İslâm’ı yer yüzüne hakim kılma mücadelesi ruhunun neresindesiniz?
Okuttuğunuz Kur’an’ın, şerhlerini yaptığınız hadis-i şeriflerin hangi yerinde, neresinde Allah’ın hükümlerinin dışındaki hükümlere rıza vardır, söyleyebilir misiniz?
İslâmî ilimlerin kaynağı Kur’an ve Sünnet’in, o ikisinin işaret ettiği sahabe icmaı ve şer’i kıyasın neresinde, Allah’a şirk koşan bir sisteme sessiz kalmak vardır?
Peki, hangisi rasullerin varisi muttaki âlimlerdir: Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in en büyük mirası olan “dini yeryüzüne hâkim kılmak” için kıyam edenler mi yoksa bunu görmezden gelerek -örneğin,- sadece gülmenin sadaka olduğunu anlatmakla, nafileleri telkin etmekle yetinenler mi?
Ey âlimler!
Var mısınız, İslâm’ı yeryüzüne hâkim kılma ruhunu canlı tutmaya ve onu yeniden var etmeye?
Haydi, kıyamınız karanlıkta yolunu arayan ümmete kandil olsun! Hakkı haykırışınız zalimlerin ve ceberutların uykularını kaçıracak türden olsun!
Haydin muhterem âlimler, vakit öncü olma vaktidir!
Öncelikler fıkhının gereği, izzetimizi yeniden kazandıracak Râşidî Hilâfet için çalışma vaktidir!
Âlimliğin şanına yakışanı yerine getirme vaktidir!
Vakit, din-i mübin ve Hilâfet için çalışarak Şeyh Said ruhunu yeşertme vaktidir!