Dua Fıkhı Şüphesiz ki dua; Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in de buyurduğu gibi “ibadetin özüdür.” Dua ibadeti yapılırken riayet edilmesi gereken bir takım esasları, -başka bir ifadeyle- bir “fıkhı” vardır.
Uzun yıllardır dualarımızdan hiç eksik olmadı; Afganistan, Irak, Keşmir, Arakan, Doğu Türkistan, Suriye, Çeçenistan ve son aylarda özellikle Gazze.
Gazze’deki mezalimin son bulması temennisi, gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, halkından yöneticisine, daha fazlasına güç yetireninden yetiremeyenine kadar herkesin dualarında yer buldu. Örneğin; daha iki gün önce Cumhurbaşkanı Erdoğan, İstanbul mitinginde Gazze’deki vahşetin son bulması için duada bulundu ve şöyle dedi: “Gazzeli kardeşlerimiz başta olmak üzere feryatları göğü çınlatan tüm mazlumların Allah yardımcısı olsun.”
Biz de bu duaya “âmin” diyoruz demesine ama gelin isterseniz; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yapmış olduğu bu duayı, “Dua Fıkhı” çerçevesinde değerlendirelim...
Her şeyden önce; Allah Azze ve Celle, kullarının dualarına icabet edeceğini şu kavliyle beyan etmiştir:
[وَاِذَا سَاَلَكَ عِبَاد۪ي عَنّ۪ي فَاِنّ۪ي قَر۪يبٌۜ اُج۪يبُ دَعْوَةَ الدَّاعِ اِذَا دَعَانِۙ فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي وَلْيُؤْمِنُوا ب۪ي لَعَلَّهُمْ يَرْشُدُونَ] “Kullarım sana Beni sorunca (haber ver ki) işte Ben muhakkak yakınımdır. Bana dua edince Ben o dua edenin duasına icabet ederim. O halde onlar da Benim davetime (itaatle) icabet ve Bana iman etsinler. Ta ki (o sayede) doğru yola ulaşmış olalar.” [Bakara Suresi 186]
Ayetten de anlaşılacağı üzere; Allah, duaya duranlardan/dua edenlerden salt dua değil, duayla birlikte Allah’ın emirlerine itaat etmelerini talep etmektedir. [فَلْيَسْتَج۪يبُوا ل۪ي] “O halde onlar da Benim davetime/emirlerime (itaatle) icabet etsinler” ifadesi; İslam’ın hükümlerine tabi olmanın, dua ibadetinin yapılışında riayet edilmesi gereken temel prensip olduğunu çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır.
Allah’ın emirlerini yok sayarak yapılan duanın icabet edilecek hiçbir tarafı olamaz. Buna Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisi açıkça delalet etmektedir.
“... Yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, (hasılı) baştan sona haramla beslenmiştir. Böyle birisinin duası nasıl kabul edilir ki?” [Buhari]
Dua için ellerini semaya kaldırdığı sırada; Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyerek ve “İsrail” ile ticareti sürdürerek zulmeden, Gazzeli kardeşlerinin yeri-göğü inleten feryatlarına Allah’ın emri gereği ordularıyla icabet etmeyerek masiyet işleyen bir kimsenin duası, nasıl karşılık bulabilir ki?
Bununla birlikte dua fıkhının en temel prensiplerinden bir tanesi de dua yaparken sebepler dünyasında sorumlulukların terk edilmemesidir. Ateşin sönmesi için dua eden bir kimse duasını, ateşi söndürecek sebeplerden (söndürme aletinden) mahrum bırakması halinde duasından mesuldür.
Sebepler dünyasında üzerlerine düşen sorumlulukları yapmaksızın Gazze için dua eden yöneticiler; dualarından mesuldürler.
Ama gerçekten de öyle değil midir? Ticari ilişkisi ile “İsrail”i besleyen diğer taraftan da Gazze’nin kurtulması için dua eden yönetici, duasında ne kadar samimi olabilir ki? İşte TÜİK verileri ortada… Müslümanları vahşice katleden katil terör varlığı “İsrail”e savaş malzemeleri tedarik etmeye devam eden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze için yaptığı dua, riyadan/gösterişten başka ne ile izah edilebilir ki?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Gazze için yaptığı dua ile seçimleri kazanmak ve siyasi istikbalinde başarılı olmak için yaptığı duanın arasındaki samimiyet farkına birlikte bakalım…
Buyurun…
Gerek seçim meydanlarından gerekse AK Parti kongrelerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan seçimlerde ve siyasi hayatında muvaffak olmak bağlamında şu ve benzeri duaları yaptığını hepimiz duymuşuzdur: “Yolunuz, yolumuz açık olsun. Allah yar ve yardımcımız olsun.”
Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, tıpkı Gazzeli kardeşlerimiz için yaptığı duada olduğu gibi sizce bu duasında da sebepler dünyasında üzerine düşeni yapmayı terk etti mi?
Tabii ki hayır! Bunları asla terk etmedi. Bilakis seçimlerde başarılı olmak için tüm Türkiye’yi gezmek, günde 2-3 miting yapmak, uykusuz günler-geceler geçirmek pahasına da olsa hiçbir ayrıntıyı atlamadan çok ciddi gayret gösterdi. Seçimleri kazanmayı, ölüm-kalım meselesi olarak gördü ve bütün gereklilikleri yerine getirdi. Hem de büyük bir titizlikle(!).
Siyasi hayatta muvaffak olmak için yapılan dua ile Gazze için yapılan duanın arasındaki farkı gördünüz.
Birisi buram buram samimiyet diğeri ise riya kokuyor…
Şayet Erdoğan ve yönetim kademesindeki sair zevat, Gazze için yaptıkları dualarında samimi olsaydılar; -sebepler dünyasında üzerlerine düşen sorumluluk gereği- orduları hareket ettirmeli, ticari ilişkileri kesmeliydiler. Ordulara, Gazze’ye hareket emri vermeli sonrasında da ellerini semaya kaldırıp Allah’a dua etmeliydiler. İşte bu, her konuda olduğu gibi dua konusunda da bize en güzel örnek olan Rasulullah Efendimizin uygulamasıdır.
Şöyle ki; Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Bedir Savaşı’nda orduyu donattıktan, ordunun yerlerini düzenledikten ve onları en iyi şekilde savaşa hazırladıktan sonra çadırına girip zafer vermesi için Allah’a dua etmiştir. Hatta duayı o kadar uzattı ki yanına Ebu Bekir RadiyAllahu Anh girdi ve şöyle dedi: [بَعْضَ هَذَا يكفيك يَا رَسُولَ اللهِ] “Bu kadarı sana yeter ey Allah’ın Rasulü!” [ibn Hişam]
Velhasılı kelam; “İsrail” ile her türlü ticaret ve ilişki devam ediyorken Gazze için yapılan dua, olsa olsa özü ihanet dolu, hamasatle ambalajlanmış sözlü taleplerden ibarettir.
Dua, söz kalıplarına mahkûm edilmiş taleplerden ibaret değildir. Hele hele ihanetin gölgesinde dile getirilen talepler hiç değildir. Duayı dua yapan, onu adeta besleyen ve kabule şayan kılan, şer’i eylemdir, fiildir.