Müslümanlar kıssalardan hisse aldıkça hayat tasvirleri güçlenir. Aslında “kıssadan hisse” dediğimiz şey, nasihat alma ve vermenin ta kendisidir. Bugünkü kıssadan hissemiz -daha doğrusu nasihatimiz-Diyanet’in Cuma hutbesi üzerinden olacaktır.
Hutbe, meşhur kebair günahlara temas etmiş ve Müslümanların bunlardan uzak durmasının gerekliliğine değinmiştir. Konumuzla ilgili kısmı şöyleydi:
“Müslüman; akıl ve iradeyi yok eden, kazaların yaşanmasına, cinayetlerin işlenmesine sebep olan alkolü üretemez, alamaz, satamaz, kullanamaz ve kullanılmasına katkıda bulunamaz. Yuvaları dağıtan, toplumsal hayatta kapanmaz yaralar açan kumarı oynayamaz, oynatamaz ve oynanmasına imkân sağlayamaz. Malın ve ömrün bereketini götüren, emeğin ve alın terinin düşmanı olan faizi alamaz, veremez, ona aracı olamaz.” [Diyanet Hutbesi, 25 Nisan 2025]
Evet, bu hükümler doğrudur ama eksiktir. Hem de oldukça eksiktir. Bu ifadeler, hem devlet erkânını hem de hassas Müslümanları aynı anda memnun edecek şekilde formüle edilmiştir. Ancak bu ikisini aynı anda memnun etmek, bugün oldukça problemli bir yaklaşımdır.
Zira İslâm ümmeti çok iyi bilir ki, hükümleri eksik ve yarım vermek Müslümanların değil, Yahudi ve Hristiyanların ahlakıdır. Bu ahlak, toplumsal düzeni bozmak ve toplumda sınıflar oluşturmak için fazlasıyla yeterlidir. Kur’an bu kötü hasleti şöyle hedef alır:
[أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ] “Siz kitabın bir kısmına iman edip bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz?” [Bakara Suresi 85]
Bugünkü hutbede içki, kumar ve faizin haramlığı zikredilse de, bu haramların en kritik boyutlarına temas edilmemiştir. Oysa haramları işlemek yasak olduğu gibi, üretmek, yaymak, serbest bırakmak ve cazip kılmak da haramdır.
• İçkiyi üretmek, fabrikalaştırmak ve mülk edinme aracı yapmak haramdır.
• “Milli” ifadesiyle meşrulaştırılan kumar oynatma faaliyetleri, sanal bahislerin İddia adı altında yaygınlaştırılması haramdır.
• Faizi bir “dünya gerçeği” olarak kabul etmek, ekonominin temeline yerleştirmek, tüm resmi ve özel kurumlarda bunu esas almak da haramdır.
Bu münkerler hakkında uzun makaleler yazmak mümkündür. Ancak Diyanet’in benimsediği “bireysel uzak durma teorisi” ile yetinmek, meselenin esasını ıskalamaktır.
Peki, makalemize konu olan ve olmayan tüm kötülükler karşısında Müslümanca doğru tavır nedir?
Münkerler hayatın her alanına sızmak isteyen istilacılar gibidir. Zaten hak nizam da bunların izalesi için inzal edilmemiş midir?
Münkerden yalnızca uzak durmak, onu ortadan kaldırmak anlamına gelmez. Rabbimiz münkerden uzaklaşmayı emrettiği kadar, onu kaldırmayı da şiddetle emretmiştir. Çünkü münker kaldırılmadıkça, bireysel kaçınma gerçek bir çözüm değildir.
Elbette bazı münkerlerden bireysel olarak uzak durmak mümkündür. Ancak asıl mesele, tüm toplumu ve ümmeti ifsat eden büyük münkerlerin izalesidir.
• Türkiye’de yalnızca 2022 yılında tüketilen 1 milyar 122 milyon 593 bin litre içki gerçeğiyle yüzleştiğimizde, bu devasa münkeri nasıl ortadan kaldıracağız?
• Yalnızca bir gün uygulanması, kırk yıl boyunca yağan rahmet yağmurlarından daha hayırlı olan Allah’ın hadlerinin uygulanmaması gibi bir münkerle karşı karşıya iken, biz bu vebali nasıl kaldıracağız?
• 1,5 yılı aşkın süredir açık hava hapishanesine çevrilmiş Gazze’de kesintisiz devam eden katliamlar karşısında, bu büyük münkeri nasıl sona erdireceğiz?
Bu soruların karşısında yalnızca bireysel çözüm önermek, şer’î bir yaklaşım değildir.
Çok kısaca tasvir etmeye çalıştığımız münker tablosunun izalesi, bireyselcilik anlayışıyla asla mümkün değildir. Ne yazık ki bugüne dek harcanan çabaların önemli bir kısmı, bireyleri münkerlerden uzak tutmaya odaklanmış; enerjiler, kişisel arınma çağrılarıyla tüketilmiştir. Bu yaklaşım, ümmetin kurtuluşunu sağlayacak sahih çözümden uzak bir yöneliştir. Oysa yüz yılı aşkın süredir bu bireysel yaklaşımın acı faturası, bugün yaşayan nesle kesilmiş durumdadır. Eğer hâlâ bu anlayışla yol almaya devam edersek, kaçınılmaz olarak bu fatura, gelecek nesillere de miras bırakılacaktır.
Çözüm nedir?
Aydın bir bakışla bakıldığında şunu net şekilde söyleyebiliriz:
“Hayatı yaşanmaz kılan münkerler, ancak İslâmî hayatı başlatacak olan Hilâfet’in yeniden kurulması ile ortadan kalkacaktır.”
Zira uygulandığında İslâm nizamı; hayrı yayacak, marufu hâkim kılacak ve münkeri yasaklayacaktır. Bu hakikati uzak görenlere, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Hilâfet’i kurduktan sonra kısa sürede münkerleri nasıl ortadan kaldırdığını hatırlatmak isteriz.
Tarihimiz, münkerlerin doğru uygulanan İslâm nizamı ile nasıl bertaraf edildiğine defalarca şahit olmuştur.
Sonuç olarak: Artık zaman bireysel değil; ümmeti topyekûn münkerattan kurtaracak sahih çözümü, yani Hilâfet’i hayata geçirmek zamanıdır.